Türkiye ile Almanya arasındaki yoğun ekonomik ilişkiye, Almanya’da vatandaş veya değil 3 milyondan fazla Türkiyelinin varlığına rağmen, yıllardan beri denenen Türk lobisi kurulamıyor. Türkiye 1990’lı yıllardan beri Almanya’da içsel bir olgudur. Devlet Diyanet, MİT ve çok sayıda dernek vasıtasıyla bu ülkede iyi örgütlenmiş, geniş bir ihbar mekanizması kurulmuştur. Politik partilerin değişik kademelerinde de Türkiye kökenliler bulunmaktadır. Buna rağmen Türkiye’nin Almanya’nın içindeki gücünü kullanarak bu ülkenin politikasını etkilemesi gerçekleşmemiştir. Bunu son olarak “seyahat edilmesi sakıncalı ülke Türkiye” örneğinde de gördük. 

Birkaç neden sayılabilir:

Birincisi; lobi kamuoyunda tanınmış Türkiyelileri gerekli kılar. Bu isimler Cem Özdemir ve Fatih Akın gibi vardır ama başkaları da eklenirse hiç birisi AKP yanlısı değildir.

İkincisi; her iktidar değişikliğinde yeni bir lobicilik anlayışının gündeme gelmesi hem Türkiyeli kitle içindeki derin bölünmeyi ve hem de istikrarsızlığı gösterir. 12 Eylül rejimi esas olarak MHP’lilere dayanarak lobi oluşturmaya çalışırken; AKP, MHP’yi dışlamadan ağırlığı Diyanet’e vermiştir. CHP’nin iktidar ortağı olduğu yıllarda ise lobi çalışması farklı bir anlayışla sürdürülmeye çalışılmıştır. 

1990’lı yılların başlarında o zamanın başkenti olan Bonn’da büyükelçi olan Onur Öymen düzenlediği bir toplantıda “yanlış politika izlediklerini, sola açılmaları gerektiğini” söylemişti. Hedef, değişik örgütlerden kopan solcuların –tümüyle aynı fikirde olmasalar bile- devletin yüce menfaatleri için çalışmaya kazandırılmasıydı. Bu konuda bazı isimler biliniyor, bilinmeyenler de mutlaka vardır ama bu politika beklenildiği kadar verimli olmadı. 

Üçüncüsü; AKP değişik Alman partilerinde bulunan Türkiye kökenlileri etkilemekte çok az başarılı olabildi. Gerçek etki görünenden fazladır ama kendini ortaya koyamamaktadır çünkü Almanya kamuoyunda AKP ve Erdoğan ile ilgili imaj negatiftir. Türkiye kökenli bir Alman politikacısının AKP ve Erdoğan lehinde tutum belirlemesi, politik bitişle aynı anlama gelir. Denilebilir ki Almanya’da kamuoyunun en nefret ettiği iki politikacıdan birisi Trump ise diğeri Erdoğan’dır. 

AKP’nin Almanya’da büyük kitlesi bulunmakla birlikte bu kitle açık eylemlerle kendini ortaya koyamamaktadır çünkü Kürtler, Aleviler ve sosyalistler olarak adlandırılabilecek karşı kitle de zayıf değildir. İkinci tarafın yüksek eylemlilik düzeyi vardır ve benzerini ilk kesim de yapmaya kalktığında olay çıkacağı bilinmektedir. Kamuoyunun bu kadar negatif olduğu bir ortamda da böyle bir gelişme istenilmemektedir. 
Hatırlanacağı gibi Erdoğan son Almanya ziyaretinde “vatandaşlarla konuşmak için” miting izni alamamıştı. 

Almanya kamuoyundaki olumsuz imajın tersine dönmesi ihtimali en azından yakın dönemde görünmüyor. Bodrum’daki fahiş döner fiyatından keyfi mahkumiyetlere kadar hemen her konu Alman basınında yer alıyor. Eskiden Almanca bildirilerle kamuoyunu bilgilendirmeye çalışırdık ama büyük oranda buna gerek kalmadı.

İki ülke arasındaki ekonomik ilişki ise gelişerek sürüyor. Son iki yılda Almanya’nın silah ihracatında Türkiye’nin payı yüzde 30 civarındadır ve bu yılki denizaltı siparişleriyle yükselmesi beklenmektedir. Almanya Türkiye’nin en önemli ticaret ortağıdır ve iki taraf da bundan memnundur. 

Ekonomideki iyi ilişkilerin başka alanlara aynı düzeyde yansıması ise mümkün görünmemektedir.