Sevgili okuyucular,

Türkiye AKP devletinin zorlamaları ile giderek totaliter, otokrat bir rejim olma yolunda adımlar atmaya devam etmektedir.

AKP devletinin, 12 yıllık iktidarı ve gelinen aşamada, ülkemizde iktidar organlarının giderayak totaliter bir rejim olma doğrultusunda adımlar attığının ve pratik sonuçlarını görmekteyiz. Totaliter rejimlerin ortak özelliği olan, muhaliflerini sindirerek diskalifiye etmek, siyasal sahneden koparılarak kriminalize etmek uğraşı, AKP devleti tarafından hızla yerine getirilmektedir.

12 yıllık AKP iktidarı dönemince, ortaklaşa, adeta koalisyon kurarak, emniyette, ekonomide, yargıda bilumum bürokrasinin tüm alanlarında hâkimiyet sağlayarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuşatan ‘paralel’ güçlerin birlikte hareket ettikleri bilinmektedir. Paralel olarak Türkiye Cumhuriyetini ortaklaş yürütenler, paylaşım savaşından kaynaklanan sorunlar nedeniyle, adeta ‘öküz öldü’ ortaklık bitti dedirtircesine, birbirlerine düşmüşlerdir.

Devleti paylaşan güçlerin çıkar savaşından kaynaklanan çatışmaları, demokrasi güçlerini asla aldatmamalıdır. AKP devleti daha düne kadar, ‘ne istedin de vermedik’ diyerekten, koalisyonun ‘paralel’ ortaklarına seslenerek, ‘bir an önce ülkeye dön hocam’ dilenişleri, para etmeyince bir birlerinin, ‘kuyruğuna basmaya’ başladılar.

Dün Ergenekon, balyoz, KCK vb. operasyonları, ‘ortaklık’ bozulunca, ‘paralel devlet’ operasyonları derken, basın, medya operasyonları başını aldı gitmektedir. Bu gidişat aslında rejimin totaliter bir mecraya savrulmasını beraberinde getirmektedir.

Tüm bunlara paralel olarak Kobane ve çözüm sürecindeki gelişmeleri bahane ederek, ‘güvenlik paketleri’ adı altında yasal zeminleri yaratılan saldırganlığın, aslında AKP devletinin totaliter bir rejimin omurgasını oluşturduğunu söylersek yanılmış olmayız.

Totaliter rejimlerin ortak özelliği, ilk planda ekonomik omurgayı, bankaları, sermayeyi oluşturduktan sonra, medya ve basın kurumlarını kuşatmayı hedef alan girişimde bulunurlar. Basın ve medyayı kuşattıktan sonra, devlet bürokrasisi, yargı, güvenlik kurumları birer kale olarak ele geçirilir ve kendi erklerinin korunması için kullanırlar.

Totaliter rejimlerin en önem verdikleri konuların başında, kitle psikolojilerini dikkatle izleyerek, onların dini ve milliyetçi duygularını yakından takiple, kitlelerin nasıl harekete geçeceklerini iyi tahlil etmeleridir. Kitlelerin en zayıf halkalarını yakalayarak, demagojik, propaganda ve manipülasyon yöntemleriyle etkilemek ve yönlendirmeyi esas alırlar.

Kitle desteğine sahip totaliter rejimler, kendilerini ‘güvende’ hisseder, saldırgan politikalarını her gün biraz daha ivme kazandırarak devam etme yolunu tercih ederler. Totaliter rejimler, din, ırk, milliyetçilik, mağduriyet demagojisini sonuna kadar kullanmayı denerler. Yoksul kitlelerin, içinde bulundukları ekonomik zorlukları ön plana çıkararak, yarattıkları sadaka toplumu politikasını sonsuza kadar kullanmayı yeğlerler.

Totaliter, diktatör rejimlerle mücadele etmenin, onları oturdukları iktidar koltuğundan alaşağı etmenin biricik yolu, en geniş demokratik cepheyi oluşturmaktan geçtiği gerçeğini ciddiyetle önemsemeliyiz. Ülke genelinde, demokrasi mücadelesi veren, demokrasi özlemleri için olan tüm toplumsal kesimlerin cephe politikası ile kazanılıp seferber edilmesi zorunluluktur.

Sosyalistler, devrimciler, sosyal demokratlar, liberaller, farklı ulusal kesimler, inanç toplulukları, totaliter rejim tarafından mağdur edilen, hakları gasp edilen, toplumsal kesimlerin bu süreçte cephe yoldaşlığı yapmasında önemli yararlar olduğu gerçeğini yadsımamalıyız.

Totaliter rejimlere, totaliter ve diktatörlük özlemi içinde olan iktidar odaklarına karşı, en geniş yığınların birliğini ön plana çıkararak, cephe politikasının, kitle politikasını geniş tutmalıyız. Demokratik bir ülke, geniş yığınların özlemleri olan özgür demokratik ortam, demokrasinin kurum ve kuralları ile işlerlik kazandığı bir ülke arzuluyorsak, geniş cephe politikası izleyerek, kitleleri hareket geçirebiliriz.

AKP devletinin, totaliter bir diktatörlüğe evrilmesini engellemenin biricik yolu, geniş yığınların harekete geçmesinin sağlanmasından geçmektedir. Bu da ancak geniş yığınların, ortak, kendilerini temsil güçlerinin olduğu ve içselleştirdikleri cephe oluşturarak olacaktır.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere.

19 Aralık 2014

Twitter: AliekberP

Facebook: aliekberpektas