Bugüne kadar oynanan 24 karşılaşmada Horozlar’ın mutlak üstünlüğü dikkat çekiyor. Mavi-beyazlılar 18 kez kazanırken, İber Yarımadası’nın temsilcisi 5 kez gülebilmiş.

Taraflar sadece bir kez yenişememiş. Portekiz rakibini 1975’ten bu yana yenemiyor. Bırakın galibiyeti, son 10 maçta hanelerinde hep mağlubiyet yazıyor. Acaba Fernando Santos’un öğrencileri, Stade de France’da bu seriyi bozabilecek mi?

Yarı finallerde buluşmaya alışık her iki ülke ilk defa bir kupa için sahaya ayak basıyor. İki ekibin bundan önceki üç resmî karşılaşmasının da futbolun en büyük organizasyonlarının son dördünde olması şüphesiz futbolseverlerin ilgisini çekiyor.

İlk resmî randevu 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaydı. Tesadüf o buluşma da Fransa’daydı. Marsilya’nın Vélodrome Stadyumu turnuva tarihinin unutulmaz düellolarından birine sahne oluyordu. İlk yarının ortalarında kazanılan frikiği herkes Michel Platini kullanacak diye beklerken sahne alan Jean- François Domergue milli takımdaki ilk golüne nefis bir şekilde imza atıyordu.

Ev sahibi dalga dalga geliyor fakat bir türlü farkı açamıyordu. Son çeyrekte Angola asıllı Rui Jordao’nun kafası mücadeleyi uzatmalara götürmüştü. Sporting Lizbon’un yıldızı Portekiz’i öne geçirmiş, kariyerinin maçını oynayan Domergue bu kez de skoru eşitlemişti. Bu, onun Fransa namına ikinci ve son golü olmuştu. Mücadele penaltılara gidiyor derken, 119. dakikada Jean Tigana’nın sürüklediği akında kaptan gemisini kurtarıyordu. Michel Platini’nin Euro 1984’teki sekizinci golü final demekti.

Dört gün sonra İspanya’yı deviren Horozlar tarihlerinde ilk kez Avrupa şampiyonu olarak taçlanmış; Platini dokuz golle tarih yazmıştı. O günden bu yana hiçbir ev sahibi yuvasında zafere ulaşamamış durumda. Yoksa Paris’te 32 yıl sonra tarih tekerrür mü edecek?

Platini’den Zidane’a…

Yer Brüksel, yıl 2000. Taraflar yine bir yarı finalde karşılaşıyordu. Kral Baudouin Stadyumu’ndaki kapışma da uzatmalarda noktalanmıştı. Yine takımın beyni maçın sonucunu ilan etmişti.

1998 Dünya Kupası’nı evinde kazanan Les Bleus, Belçika ile Hollanda’nın ortaklaşa düzenlediği Avrupa Şampiyonası’na mutlak favori gelmişti. Zinedine Zidane ve arkadaşları grupta aldıkları Hollanda mağlubiyetinden sonra İspanya’yı devirerek adını son dörde yazdırmıştı. Portekiz ise turnuvanın flaş ekibiydi. Üçte üçle başlangıç yapan Humberto Coelho’nun öğrencileri çeyrek finalde de Türkiye’yi elemişti.

Bir zamanların Heysel Stadyumu’nda ilk sözü Nuno Gomes söylüyor; Thierry Henry ikinci devrenin başlarında 90 dakikanın sonucunu ilan ediyordu. Sylvain Wiltord’un şutunu çizgiden Abel Xavier kolunun yardımıyla çıkarınca, kazanılan penaltıyı Zidane büyük bir soğukkanlılıkla filelere gönderiyor; altın golle Horozlar final biletini alıyordu. Dakikalar 117’yi gösteriyordu…

İtalya’yı da altın golle deviren Fransa, ikinci Avrupa şampiyonluğunu tatmıştı. Bu sefer tüm kameralar Zidane’ı gösteriyordu. Maestro, takımını şiir gibi oynatmış; Dünya Kupası’ndan sonra ‘’Yaşlı Kıta’’nın turnuvasında da zafer kazanılmıştı.

Son resmî buluşma 2006 Dünya Kupası’ndaydı. Tesadüfe bakın ki Münih’teki mücadele de bir yarı finaldi. Tarih adeta tekerrürden ibaretti; finalisti yine bir penaltı belirlemiş; altı yıl önce olduğu gibi Zidane yine beyaz noktada hata yapmamıştı. İtalya ile yeryüzünün en büyüğü olmak için Berlin Olimpiyat Stadyumu’na ayak basan Horozlar çimlerden boynu bükük ayrılmıştı. Seri penaltılarda kaçıran tek isim Euro 2000’de kupayı getiren golü atan David Trezeguet idi.

Paris’te son tango

Portekiz tarihinin ilk kupası için sahaya ayak basacak. Son beş Avrupa Şampiyonası’nda yarı final gören; evinde düzenlediği Euro 2004’i de finalde kaybeden ülke bir adım daha öteye gitmek istiyor. Şüphesiz takımın yıldızı Cristiano Ronaldo.

İlahları andıran vücudu, aklın sınırlarını zorlayan gücü ve golleriyle dikkat çeken 31 yaşındaki futbolcu, özgeçmişine yepyeni bir başlık eklemeyi hedefliyor. Real Madrid ile Şampiyonlar Ligi’ni kazandıktan sonra Euro 2016’ya tutuk başlayan süper yıldız, sonradan takımını finale kadar taşıyan isimlerin başında geliyor. Tabii Nani, Ricardo Quaresma ve Renato Sanches’in ofansif, Pepe’nin defansif katkısını unutmamalı.

Turnuvada üç defa fileleri sarsan ve toplamda gol sayısını dokuza çıkaran Ronaldo eğer finalde ağları bulursa, Platini’yi geçerek turnuvanın en skorer futbolcusu olacak. Onun ayrıca tarihin Avrupa Şampiyonası’nda en çok sahne olan oyuncusu olduğunu ayrıca anımsatmalı. Formu düşünülünce sanki dört yıl sonra onu Euro 2020’de yine izleyeceğiz ya neyse…

En büyük rakibi Lionel Messi’nin iki hafta önce Arjantin’e Copa America’yı kazandıramaması, şüphesiz onun için ayrı bir motivasyon kaynağı olsa gerek. O ve şürekâsı tarihte bir ilki başarabilecek mi bekleyip görmek gerek.

Fransa cephesinde ise üç yıldız özellikle ağır basıyor. Turnuvanın bitiminden sonra tarihin en pahalı transferi olarak Manchester United’a imza atması beklenen Paul Pogba, Slaven Biliç’in elinde kanatlanan Dimitri Payet ve Antoine Griezmann. Grup aşamasında Payet göze batarken, eleme karşılaşmalarıyla birlikte diğer iki isim iyiden iyiye ağırlığını artırmış durumda. Yaptıklarıyla Pogba Zidane’a, Griezmann da adeta Platini’ye nazire yapıyor. Genç orta saha oyuncusunun Euro 2016’da Cezayir asıllı maestroyu aşması zor gözükse de Atletico Madrid’de de harika bir sezon geçiren forvet, adeta tarihe göz kırpıyor. Şimdilik ağları altı kere havalandıran futbolcu, 1984’ten bu yana bir Avrupa Şampiyonası’nda en fazla gol atan oyuncu konumunda.

Doğduğu Macon’un altyapısında top koştururken, büyük takımların dikkatini çeken solak yıldız çelimsiz bulunuyor; kimse onu istemiyordu. Real Sociedad yetkilileri onu bir maçta izleyip San Sebastian’a davet etmesiyle olaylar gelişiyordu. Başta ailesi istemese de 14’ünde 2005’te İspanya’ya yerleşiyordu. O tarihlerde hepimiz Ada’da döktüren Cristiano Ronaldo’yu konuşuyorduk. Basamakları yavaş yavaş tırmanan oyuncu, önce Bask ekibiyle adını duyurmuş; ardından yaklaşık 30 milyon avroya başkentin kırmızı-beyazlılarına transfer olmuştu.

Cristiano Ronaldo ve Pepe ile San Siro’da Şampiyonlar Ligi kupası için buluşan Fransız forvet, seri penaltılara kalan mücadelede görevini layıkı ile yaptıysa da Juanfran kaçırınca Beyaz Şimşekler zafere ulaşmıştı. Tesadüf eseri o finalde de Clattenburg görev yapmıştı.

Bakalım Griezmann, bir manada Real Madrid’in Portekizlilerinden rövanşı alabilecek mi? Atletico’ya nazaran yanında çok daha fazla usta ayağın sahne alacağı aşikâr.

Portekiz hem 31 yıllık galibiyet hasretini dindirmek, hem de tarihinin ilk kupasını almak istiyor. Fransa ise tarihin tekerrür etmesini umuyor. Gerçekten onlar bugün Paris’te oynayacakları rakiplerini Avrupa Şampiyonası’nda ne zaman yenseler, kupa kaldırmayı başardılar.

Bakalım el mi yaman; bey mi yaman… (-BBC)