“Bu kent öldürüldü diyorlar

bahar gelmez artık buraya.”

Kapitalist kent(leşmey)i, İstanbul’u ve dahi Kanal faciasını konuşmak,[2] Marcus Fabius’un, “Quis, Quid, Ubi, Quibus Auxiliis, Cur, Quomodo, Quando?/ ‘Kim, ne, nerede, neyle, neden, nasıl, ne zaman?” ifadesiyle müsemma zorlu bir mesaiyi “olmazsa olmaz” kılar.

Kolay mı? Ücretli kölelik düzen(sizliğ)i olarak kapitalizm, emeğin sömürüsü ve doğanın talanı temelinde yüksel(til)en özel mülkiyetçi mekânlarla ufkumuzu, manzaramızı betonla, rant kaynağı binalarla karartmakta; güneşimizi çalmaktadır. Oysa doğa, gökyüzü, çevre, kuşların göç yolları, toprak canlılığı özel mülke feda edilememeli; ne ki, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin açıklamasında, Danıştay’ın AOÇ üzerinde inşa edilen ‘Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin hukuksuzluğunu teyit eden kararına işaretle, “Kaçak Saray acilen tahliye edilmelidir,”[3] denildiği bir yerdir Türkiye!

* * * * *

Kapitalist kent(leşme) gerçeğinden arî olmayan Türkiye’deki hâl(imiz)de “Kent bugün, zengin din adamlarının yoksul ve aç insanlara ‘erdem’ üstüne vaaz verdikleri bir rezillik yeridir.”[4]

Eşitsizliğin giderek ağırlaştığı “rezillik yeri”nde “Servet ve iktidarın dağılımında artan kutuplaşmanın sonuçları şehirlerimizin mekânsal formu üzerinde geri dönüşsüz izler bırakmakta, onları giderek etrafı çevrilmiş kent parçaları, güvenlik kontrollü konut alanları ve sürekli olarak gözetim altında tutulan özelleştirilmiş kamusal mekânlardan oluşan kentler hâline getirmektedir.”[5]

Bunda şaşırtıcı bir şey de yoktur; çünkü “(Toplumsal) mekân, üretim tarzına hem sonuç, hem de neden ve gerekçe olarak müdahale etse de, bu üretim tarzıyla birlikte değişir.”[6]

Sanayileşme, modernleşme ve hızlı kentleşme sonucunda, ekonomik, sosyal, teknik ve kültürel bir fenomen olarak kapitalist metropol yıkımı ortaya çıkar.

Kapitalizm metropolün özel ve kamusal, iç ve dış tüm mekânlarını rasyonellik ideali doğrultusunda örgütleyip, düzenlerken; kent, yerleşim planı, mimari yapı kapitalizmin kâr ihtiyacını karşılayacak biçimde düzenlenir. Kent azami kâr isteğinin belirlediği ölçülere göre “gelişir”!

Söz konusu düzlemde kent(ler), mega projeler, kentsel dönüşüm süreçleri ile birlikte incelikle işlenip hızlı bir biçimde dönüştürülürken; sermaye birikiminin ihtiyaçlarına yanıt üretir. Burada insan da, doğa da yok sayılır!

Eric Hobsbawm’ın ifadesiyle sanayileşme devriminin simgesi olan kent; bugün finansallaşmanın, hizmet sektörünün, “orta sınıflaşmanın”, tüketimin simgesi olarak ele alınmaktadır. Bu süreçte kent, insanların çalışma, barınma, beslenme, kamusal hizmetlere erişiminin aracı olmanın ötesinde, sermaye birikiminin gereksinimlerini temel alan talandır. Böylelikle de inşa edilen yapılar değil, aynı zamanda  eşitsizliktir.

Tıpkı yıkım eşitsizliğiyle malûl İstanbul örneğindeki gibi!

25 yılda tarım alanlarının yaklaşık yüzde 25’ini kaybeden İstanbul’un kıyılarının yüzde 40’ı erişilemez durumda. Kişi başına düşen aktif yeşil alan ise sadece 2.67 metrekare. Kentteki nüfusun yüzde 70’i deprem bölgesinde yaşıyorken;[7] İstanbul’un nüfusu sürekli artıyor.

TÜİK’in 2019 verisi kentte 15 milyon 67 bin kişinin yaşadığını söylüyor. 10 yıl öncesine göre yaklaşık 2.5 milyon daha fazla. Kapitalizm ülke nüfusunun beşte birini bir kente doldurmayı başarmış!

Oysa nüfusu 1 milyar 400 milyona gelmiş Çin’in en kalabalık kenti Şanghay’da toplam nüfusun sadece yüzde 2’si yaşıyor; toplam nüfusun İstanbul’da yaşayan oranı ise, yüzde 19![8]

Bu noktada Aristoteles’in, “Çok kalabalık bir kentin iyi yönetilmesi neredeyse olanaksızdır,” uyarısı kulaklara küpe edilmeliyken; “Az gelişmiş yörelerde yeni gelişme odakları oluşturmak ve böylece bu bölgelerdeki nüfusu bölge içinde tutmak suretiyle ülkemizdeki büyük metropollerin daha da büyümesinin önüne geçilmelidir,” demişti 2011’de kapatılan Devlet Planlama Teşkilâtı’nın (DPT) 2000 yılında hazırladığı ‘Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu’ raporu…

Milenyumun başında İstanbul ve çevre illerindeki nüfus yoğunlaşmasına ilişkin yapılan DPT uyarılarına 20 yıldır kulak verilmiş değil. 2000’de 11.1 milyonluk İstanbul nüfusu 20 sene sonra 15.5 milyona ulaştı. 1970 nüfus sayımında 3 milyon olan İstanbul nüfusuna karşılık Türkiye nüfusu 35 milyondu. Bir başka ifadeyle İstanbul nüfusun yüzde 8.5’ine ev sahipliği yapıyordu. Bu oran günümüzde yüzde 18.5’e yükselmiş durumda. Başka bir ifadeyle Türkiye’de yaşayan her 5 kişiden yaklaşık 1’i İstanbul’da ikamet ediyor.

İstanbul bu hâliyle kilometrekareye düşen kişi sayısında 2 bin 976 kişiyle en yakın rakibine 5 kat fark atıyor. En yakın rakibinin de kenti doğu yakasındaki komşusu Kocaeli olması bir başka düşündürücü olay. İstanbul artık nüfus kapasitesini dolduruyor ve doğu ve batı komşularına taşmaya başlıyor. Kentin batı komşusu Tekirdağ ve doğu komşusu Kocaeli’ndeki nüfus artış hızı olağanüstü…

2000’den beri Türkiye’nin nüfusu yüzde 29 artarken aynı dönem içinde Tekirdağ’ın nüfusu yüzde 87 artışla 578 binden 1 milyon 81 bine yükseldi. Aynı dönem içinde Kocaeli’nin nüfusu ise yüzde 67 artışla 2 milyona dayandı.[9]

Bunlar böyleyken; İstanbul’un başına bir de “Kanal” belası sarılmak istenmekte!

* * * * *

24 Şubat 2021’de AKP’nin İstanbul il kongresinde “Şimdi beğenmiyorlar ya… Engellemeye çalışıyorlar ya… Onlara rağmen Kanal İstanbul’u yapacağız. İnadına yapacağız!”[10] diye haykırıyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Öncelikle Kanal İstanbul’un inadına ve istemeyenler “çatlasa da patlasa da” yapılacağı demeçlerine rağmen, her şey ama her şey sorunsuz ilerlese bile Kanal işletmesi en erken 2028 yılında başlayabilecek![11]

Boğazı olan İstanbul’a, bir de “Kanal” yaptırma ısrarı da “Neden” mi?

Malûm, İstanbul Boğazı jeolojik süreçlerle oluşmuş ve Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan doğal bir coğrafi yapıdır. Uzunluğu yaklaşık 33 km olan boğazın genişliği ve derinliği yer yer değişiklik göstermektedir. En dar yeri Rumeli Hisarı ile Anadolu Hisarı arasında 700 m, en geniş yeri ise Büyükdere ile Beykoz arasında yaklaşık 3 bin 500 m’dir. Derinliği güneyden kuzeye doğru artan boğazın en derin yeri Kandilli önlerinde 110 m, en sığ yeri ise kıyılarda 10 m olup ortalama derinliği 60 m civarındadır. Genel doğrultusu kuzeydoğu-güneybatı olan İstanbul Boğazı, bu doğrultu boyunca düz uzanan bir boğaz olmayıp yer yer keskin virajları olan bir suyoludur. Örneğin 80 derecelik Yeniköy virajı bunların en önemlisidir. Boğazın kuzeydoğu-güneybatı doğrultusu boyunca 11 adet daha viraj bulunmaktadır. Bu virajlar boğazın genişliğini önemli ölçüde daralttığı gibi özellikle yüksek tonajlı gemilerin manevra kabiliyetini azaltarak karaya vurmalarına, ciddi tehlikelere ve önemli deniz kazalarına neden olmaktadır.[12]

Kanal İstanbul projesinin asıl amacı İstanbul’da yeni bir rant alanı oluşturmak değil de gerçekten boğaz trafiğini rahatlatmak mı?

Çiğdem Toker’in, “Garantileriyle sadece çevreye, tarihi mirasa değil, Hazine’ye de kasteden Kanal İstanbul’u ne kadar konuşsak, anlatsak azdır,”[13] notunu düştüğü tabloda kesinlikle değil!

Çünkü AKP modelinin özelliği “rant” yaratmasıdır. Zeyyat Hatipoğlu Hoca, buna “rantlarla büyüme” adını takmıştı. Rant, katma değer yaratmayan gelir büyümesidir. Rantlarla büyüme, kas geliştirmeden kilo almaya benzer. Ölçülen hacim artmıştır ama bünye güçsüzdür, kırılgandır.[14]

Söz konusu kırılganlığın bir diğer artısı da israfken; Kanal İstanbul’a en iyimser tahminle 21 milyar dolarlık kaynak ayrılacak. Sanayi Bakanlığı’nın verilerine göre bu para ile 296 bin 452 kişiye istihdam yaratılabilir. Bu, 19 ilin işsizlik sorununun çözülmesi anlamına geliyor. Yani Kanal parasına 19 kent ihya olurdu.[15]

Egemenlerin buna da, “Kanal İstanbul Marmara Denizi’ni öldürür,”[16] uyarısına rağmen devreye sokulan tahribata da aldırdığı yok…

“Nasıl” mı?

Örneğin Prof. Dr. Yasin Çağatay, Kanal İstanbul’un yaratacağı etkilere yönelik olarak, “Kanal İstanbul, iklim krizinin etkilerini artıracak,”[17] derken;” çılgın proje”nin çevreye etkisi ağır olacak!

Kanalda su akıntılarının şekli de belirsiz; Tuna Nehri ile Karadeniz’e gelen kirli suların Marmara’ya akmasıyla geri dönüşü olmayan büyük sorunların ortaya çıkması beklenmelidir. Tuna’nın Karadeniz’deki kirliliğe etkisinin araştırıldığı bilimsel çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Kanal projesinde buna ilişkin bir belge ve bilgiye ulaşılamamıştır. Bu bağlamda kanaldaki akıntı nedeniyle Marmara’da oluşması kaçınılmaz görünen sorunların Marmara ile sınırlı kalmayacağı, Ege’ye hatta Akdeniz’e kadar yayılacağı düşünülmelidir.[18]

Açıklanan verilere göre kanal için 25 m derinlik, 250 m genişlik öngörülüyor. Kazıya başlandığında çukuru, yapılaşma ilkeleri uyarınca daha derin ve geniş açmak gerekiyor. Bu durumda 30 m derinlikte ve 300 m genişliğinde bir kazı yapılacak demektir. Kanalın uzunluğu da yaklaşık 40 km olarak belirlendiğine göre 360 milyon m3lük devasa bir kazı söz konusu. Kazılan zeminin serbest hacminin yüzde 20 mertebesinde arttığı da düşünülürse 432 milyon m3lük bir dolgu ortaya çıkıyor. Dolgunun m3 birim hacim ağırlığı 2 ton olduğuna göre 864 milyon tonluk bir kazı ve nakliye gerekiyor. Bunlar sıra dışı ve ürkütücü rakamlar…

Aynı hususlar kanal için dökülmesi gereken betonarme betonu için de geçerli. Kanal yüzeylerinin en azından 1.5 m kalınlıkla oluşturulması gerektiği düşünülürse 18 milyon m3 betonarme betonunun dökülmesi gereği ortaya çıkıyor. İstanbul çevresinde bu kapasite yok. Kentte beton için malzeme üreten tüm taş ocakları buraya yönlendirilse bile yeterli değil. Bu nedenle oluşacak büyük açığı kapatmak için Trakya yöresine yönelmek gerekecek. Bu durumda da açılacak yeni taş ocakları için yeni orman kıyımlarıyla elde kalan son yeşil alanlar da büyük ölçüde yok olacak.

Kanalın geçeceği bölgede 350 milyon m2lik (350 bin dönüm) bir tarım alanının ortadan kalkacağı belirtiliyor. Bu, kenti besleyen böylesi geniş bir alanın yok olması demek.[19]

Özetle Marmara Denizi’ni Küçükçekmece Gölü’nden ayıran noktadan başlayarak, Sazlıdere Baraj Havzası boyunca devam eden, Terkos Gölü’nün doğusunda Karadeniz’e ulaşan güzergâhta yer alan Kanal İstanbul’un doğaya etkisi ağır olacak.

Kanal İstanbul’a son şekli verilen bin 595 sayfalık Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu, incelendiğinde projenin kentin ekonomisine ağır darbe indirmesi bekleniyor. Kanal İstanbul’un çevresindeki tarım alanları ‘Yenişehir İmar Planları’ ile yapılaşmaya açılırken, kanalın inşa edileceği hatta ise tarla ve meralar yok alacak.

ÇED raporuna göre, Kanal İstanbul projesinin çalışma alanının yüzde 52 ile en büyük bölümünü tarım arazileri oluşturuyor. Geriye kalan alanın yüzde 10.8’i göl, yüzde 8.1’i kıyı kumulları, yüzde 7.3’ü mera, yüzde 6.5’i çayır, yüzde 6.5’i fundalık, yüzde 4.1’i yerleşim ve yüzde 3.8’i orman alan alanlarından oluşuyor.

Proje güzergâhında yer alan 440 meradan, 13 milyon 437 bin metrekare büyüklüğündeki 418’inin mera niteliği kaldırılacak, 22’sinde ise tapu kaydında tedbir veya davalar olduğundan henüz çalışmalar sonlandırılamadı. Kaybolacak tarım ve mera alanları toplam 40 milyon 710 bin metrekare…

Proje üzerinde 4.5 milyon metrekare de orman alanı bulunuyor. ÇED raporuna göre ormanlık alanda bulunan 200 bin 878 adet ağaç ya sökülecek ya da kesilecek. Ancak, bu sayının rapora eklenmeyen genç ağaçlarla iki katına çıkarak 400 bini bulabileceği belirtiliyor.

Kanal İstanbul projesinde çıkarılacak 1 milyar 155 milyon metreküp hafriyatla, Marmara Denizi’nde 3 yapay ada yapılması planlanıyordu. Mali açıdan etkin görülmediği için çıkarılan toprak ile Karadeniz kıyısında 38 kilometrelik kıyı dolgusu yapılacak.[20]

Bunlar böyleyken; TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Başkanı ve eski Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, komisyon toplantısında Kanal İstanbul projesiyle ilgili endişelerini dile getiren Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun sorularını yanıtsız bıraktı.

İklim krizinin su kaynaklarına olan etkisinin ele alındığı komisyon toplantısında Bakırlıoğlu, Devlet Su İşleri’nin (DSİ) Kanal İstanbul’la ilgili iki görüş yazısının ÇED raporlarında bulunmadığına dikkat çekti. Eroğlu, “Bu görüş yazılarında DSİ’nin Kanal İstanbul’la ilgili endişeleri dile getirilmekte, İstanbul’un yeraltı ve yer üstü sularına, kaynaklarına olası olumsuz etkilerinden bahsedilmekte. Terkos Gölü’nün doğusunda yer alan yaklaşık 20 kilometrekarelik su toplama havzasının devre dışı kalması ve bunun da yaklaşık 18 milyon metreküp su kaybı anlamına geldiği söylenmekte” ifadelerini kullandı.[21]

* * * * *

ÇED raporlarına gelince…

Kendi ihtiyaçlarını ülke ihtiyaçlarının yerine ve önüne koymayı politik strateji hâline getiren Cumhurbaşkanı, Kanal İstanbul meselesini de ekonomik bir proje olmaktan çıkartıp bir tür bekâ meselesi hâline getirerek, projeye karşı çıkanları kriminalize etmeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanı projede bu denli ısrarcı ve aceleci olunca, büyük bir titizlikle yürütülmesi gereken proje ve ÇED süreçleri de yeterli incelemeler yapılmaksızın alelacele ilerletiliyor. Bu kapsamda önce projenin 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişiklikleri, ardından 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planları ve 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından askıya çıkartıldı.

Proje için verilen ÇED olumlu raporuna, hazırlanan planlara, yapılan ihalelere karşı TMMOB tarafından açılan davalara, yurttaşlar tarafından yapılan itirazlara rağmen süreç iktidarın ihtiyaçları ve direktifleri doğrultusunda hızla ilerliyor. Diğer pek çok projede olduğu gibi, Kanal İstanbul’da da dava konusu edilen planlarda yapılan küçük değişiklikler, açılan davaları konusuz bıraktığı için, hukuk süreci bir türlü işlemiyor.

Hukuk sürecini devre dışı kılmak için yapılan plan değişikliği, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ana kararlarıyla çelişmektedir. Bölgedeki büyük mülk sahiplerinin talepleri doğrultusunda yapılan bu değişiklikler kamu yararına değil, sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet etmektedir.

Yapılan plan değişiklikleri, üst ölçekli planlama ilkeleri dikkate alınmadan yapılmıştır. İstanbul’un sürdürülebilir gelişmesi açısından vazgeçilmez öneme sahip ekolojik kuşak ve koridorların ana bileşenlerinin içme suyu havzaları ve orman alanları olduğu gerçeği göz ardı edilmiştir.

Bölgenin tüm yaşamsal kaynakları, projeden yüksek düzeyde etkilenecektir. Karadeniz’in kıyı coğrafyası bozulacaktır. Su fakiri İstanbul’un su kaynakları yok olacaktır. Temel haklardan olan yaşam hakkı, su hakkı halkın elinden alınmaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirme Raporu’na göre, birçok arkeolojik alan, planın uygulanmasından yüksek derecede etkilenecektir. Planlama alanında iki antik şehir, doğal ve arkeolojik SİT alanları kaybedilecektir.

Plan değişikliği, üç canlı fay hattının yer aldığı bölgede yoğun nüfus birikimi yaratacak, böylece deprem ve tsunami riskinin etkileri büyüyecektir.[22]

Bu kadar da değil!

ÇED raporuna göre proje alanının yüzde 52’si tarım alanı. İBB’nin rakamlarına göre ise proje ile 23 milyon metrekare orman alanı, 45 km uzunluğunda ve ortalama 150 metre genişliğinde 136 milyon metrekarelik çok verimli tarım ve orman alanı sonsuza kadar ortadan kaldırılıyor. Tarım arazisi kaybı ise sadece kanalın geçtiği güzergâhla bitmiyor. Ortaya çıkacak olan yapılar ve yollarla birlikte bu kayıp korkunç boyutlara ulaşacağı belirtiliyor. Toprak kaybı ile birlikte orman ve su havzaları tamamen yok ediliyor. Kanal çevresine inşa edilecek yapılarda en az 500 bin ailenin yaşayacağı belirtilirken bugün büyük bir susuzluk tehdidi altındaki İstanbul, bu yapılarla birlikte tamamen susuzluğa mahkûm edilmek isteniyor. Terkos Gölü, Uzungöl gibi seyirlik hâle getirilmek istenirken, Sazlıgöl tamamen ortadan kaldırılıyor. Küçükçekmece Gölü ise deniz suyu ile dolarken, bu proje sonrası mevcut İstanbul’a dahi suyun yetmeyeceği bir durum ortaya çıkıyor ve yeni kentle birlikte su hayal hâline getirilmek isteniyor.[23]

Ve çok önemli bir şey daha: Kanal İstanbul projesiyle ilgili tartışmalı ÇED raporunda tarihi eser ve SİT alanlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı koruma kurullarının uyarı yazılarının sümen altı edildiği ortaya çıktı.

İstanbul 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun tarihi eser ve SİT alanını içeren itirazlarının ÇED raporunda yer almadığı, bu kapsamda raporda değişiklik yapılmasının talep edildiği belirlendi. Gülizar Biçer Karaca, “ÇED raporunda projeyle ilgili olumsuz görüş içeren kurum yazışmalarının saklanması, ‘ÇED Olumlu’ kararını hukuken sakatlamaktadır,” dedi.[24]

* * * * *

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, “İstanbul’a katmerli ihanet projesi” olarak nitelediği “Kanal İstanbul”[25] konusunda Adalet Komisyonu üyesi ve Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, “Bu proje çevre, doğa ve insan düşmanı, tüm bölgenin ekosistemini tahrip eden Marmara Deniz’ini bitirecek olan bir rant projesidir,”[26] derken; Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları (TMMOB) Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube 2. Başkanı Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu da, “Kanal İstanbul’un bir ulaştırma ve lojistik projesi değil, gayrimenkul ve rant projesi olduğunu”; Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Raşit Fırat Deniz de, “Projeyle birlikte İstanbul’un su kaynaklarının yok edileceği”ni belirttiler.[27]

TMMOB İnşaat Mühendisleri (İMO) eski Başkanı Cemal Gökçe, kanal projesinin temelinin rant olduğunu belirterek, diğer düzenlemelerin bu rantı bazı müteahhitlere, belli firmalara aktarmak için birtakım gerekçeler yaratmakla yapılan düzenlemeler olduğunu vurgusuyla ekliyor: “Başta Katarlılar olmak üzere Körfez ülkelerinde bazı insanlar, yine Türkiye’de etkili ve yetkili bazı kişiler geniş araziler kapattılar kanal güzergâhında. Oysa İstanbul’un kuzeyi, kanalın yapılacağı söylenen yerler, İstanbul’un su havzalarıdır. Kanal yaparak yer altı sularının dengesini, drenajını bozuyorsunuz. Tarımı yok ederek, çiftçiyi kuraklıkla baş başa bırakıyorsunuz. O bölgede birtakım insanların kapatmış olduğu arsanın üzerine kanal yapmak için proje yapıyorsunuz. Bana göre kanal bahane, hiçbir yararı yok, tersine zararı var. Dolayısıyla işin temeli rant.”

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu da, Kanal İstanbul projesinin İstanbul ve ekolojik yapısı için bir eko-kırım projesi olduğunu ekliyor.[28]

Aslı sorulacak olursa; “Kanal İstanbul’un ekonomi politiğini ortaya koyarsanız zaten sıradan bir proje değil, bir rejim modeli olduğunu görürsünüz. Çünkü Kanal İstanbul bir proje değil, geleceğin Türkiye’sinin bir modeli”dir.[29]

“Neden” mi?

Kanal İstanbul Projesi kapsamında bulunan alanın yüzölçümü yaklaşık 33.674 (336.740.000 m2) hektardır.

Proje kapsamında bulunan parsellerin yaklaşık yüzde 70’i şahıs ve özel şirketlere aittir. Yapılan araştırmalara göre proje güzergâhın açıklandığı 2014 yılından 2021 yılına kadar bölgedeki arazi fiyatlarında 6-8 kat artış görülmüştür. Ancak oluşan ve oluşacak rant arazi sahiplerinden çok komisyonculara, spekülatörlere, gayrimenkul şirketlerine ve güzergâh bilgilerine önceden ulaşabilen ayrıcalıklı alıcılara gitmektedir. Nitekim bazı Arap şeyhlerinin, kimi siyasilerin, iktidara yakın işadamlarının, bürokratların, çıkar ve baskı gruplarının Kanal İstanbul Projesi kapsamında bulunan alanlarda aldıkları geniş araziler sıklıkla gündemi meşgul etmektedir. Örneğin 2011-2019 yılları arasında proje güzergâhı civarında 30 milyon m2 arazinin el değiştirdiği ve en büyük payın üç Arap şirketinde olduğu belirlenmiştir. Yine bir holdingin altı yıldan beri Kanal güzergâhında 600.000 m2 arazi topladığı medyaya yansımıştır.

Kanal İstanbul kapsamındaki 33.674 hektarlık (336.740.000 m2) alan en son 07.04.2020 tarih ve 105645 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlık makamı oluruyla “Rezerv Yapı Alanı” ilan edilmiştir. Böylece 6306 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi gereğince söz konusu alana ilişkin tüm planlama yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bölgeye ilişkin Çevre Düzeni Planı Değişikliğini 16.03.2021 tarihinde onaylamıştır. Yine Söz konusu 33.674 hektarlık proje alanının 13.060 hektarlık kısmının nazım ve uygulama imar planları 2021 yılı içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yapılmıştır. Bu planlar kapsamında “Yenişehir” adıyla yaklaşık 500 bin nüfuslu yeni bir yerleşim alanı kurulması öngörülmektedir. Proje kapsamında imara açılacak alanların 83 milyon m2 olacağı (ortalama bir İstanbul ilçesinin, örneğin Bağcılar’ın 3.5 katı bir alan) hesaplanmaktadır.

Maliyeti Ulaştırma Bakanlığı tarafından 15 milyar ABD Doları olarak açıklanan, ancak gerçek maliyetin 40-50 milyar ABD Doları’nı bulabileceği öngörülen Kanal İstanbul Projesi’nin KÖİ yöntemiyle yapılması planlanmaktadır. Böylece diğer KÖİ projelerinde olduğu gibi verilen garantiler yine kamu yani halk tarafından ödenecek, bütçeye ağır bir yük daha yüklenerek bir kara delik daha açılacaktır.

Dolayısıyla proje maliyeti 84 milyon vatandaş tarafından karşılanırken, oluşan rant çıkar ve baskı gruplarına, spekülatörlere, Arap şeyhlerine ve ayrıcalıklı siyaset, işadamı ve bürokrasi çevrelerine gidecektir.

Öte yandan Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) de çok ciddi bir maliyeti olacaktır. Sadece İSKİ’ye maliyetinin 3.3 milyar ABD Doları olacağı hesaplanmaktadır. İBB bu maliyetlere katlanırken proje kapsamındaki imar düzenlemeleri sonucu ortaya çıkan değer artışlarından 1 TL bile rant vergisi alamayacaktır. Çünkü proje alanı “rezerv yapı alanı” alanı olarak ilan edilmiştir ve 7221 sayılı kanun gereğince rezerv yapı alanlarındaki uygulamalar değer artış payından istisnadır. Dolayısıyla İBB ile birlikte İlçe belediyeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Hazine de Kanal İstanbul kapsamında oluşan devasa ranttan hiçbir pay alamayacaktır.

Kimi hesaplamalara göre Kanal İstanbul Projesi’nin 120 milyar dolarlık kentsel rant oluşturacağı öngörülmektedir. Oluşacak bu rantın kamuya aktarılması için; proje kapsamında bulunan ve ilk defa imar planı kapsamına alınacak arazilerin arsaya dönüşüm aşamasında ortaya çıkan değer artışları ile imar plan değişikliklerinden ortaya çıkan değer artışlarının kamuya aktarılması gerekirken kamu bir kuruş dahi alamayacaktır.[30]

“Nasıl” mı? Şöyle!

‘Yeniçağ’ gazetesi yazarı Murat Ağırel, “Toplamda 26.7 milyon metrekare arazi el değiştirmiş,” diyerek, Kanal İstanbul güzergâhından arazi alan isimleri sıralayıp, kamuoyunun yakından tanıdığı birçok ismin güzergâhtan arsa aldığını açıkladı.

“Bölgede bulunan emlak şirketleri, arsa sahipleri ve tapudaki kaynaklarım ile görüştüm. Resmî belgelere ulaştım. Öğrendiğim bilgiler üzüntü verici” diyen Ağırel, güzergâhta arsa değişikliklerine ilişkin şu bilgileri verdi:

“Kanal İstanbul güzergâhı toplamda 100 bin 630 kişiye ait 163 bin 745 adet tapudan oluşuyor.2013 yılında yabancı yatırımcıların alım satım hareketleri 25 bin metrekare arazi ve 7 tapu ile işlemdeyken 2014-2018 yılları arasında 11 kat aratarak 383 bin metrekare ve 80 tapuluk bir işlem hacmine kavuşuyor.

Şirketler ise 2009-2013 yılları arasında 656 bin metrekare arazi ve 65 tapu ile alım satım hareketinde bulunmuş. Fakat 2014-2018 tarihleri arasında bu veriler 7 kat artıyor ve 476 tapu 4 milyon 800 bin metrekare gibi inanılmaz bir artış sergilemiş. Toplamda 26.7 milyon metrekare arazi el değiştirmiş.”

El değiştiren arazilerden en büyük alana sahip ilk 10 şahıs/şirketten 3 tanesi Arap yatırımcılar olduğunu söyleyen Ağırel, “2015 yılından sonra Kanal İstanbul’u duyup arazileri satın almışlar” dedi.[31]

AĞIREL’İN ÇIKARDIĞI LİSTE

EYÜP AKDAĞ

MÜSİAD Madencilik Kurulu’nun temsilcisi. İstanbul Ayazağa’daki orman arazisinde maden ocaklarının kazı yapabilmesi için çam ağaçlarını devlet eliyle katletmesiyle bilinen Akdağ Madenciliğin sahibi. Taş ocaklarına izin verilmesi için yürüttüğü lobi faaliyetiyle tanınıyor.

İnşaat sektöründe kullanılmak üzere agrega madenlerinin çıkarılması için faaliyet gösteren firma, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan gerekli izinleri alarak kazı yapacağı bölgedeki ağaçların İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü tarafından kesilmesine yol açmıştı.

2013 yılında Arnavutköy’de 65 bin metrekare büyüklüğünde 1 tapu sahibi oluyor.

AZİZ TORUN

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imam hatip lisesinden arkadaşıdır. Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketi’nin sahibi. 2013 yılında parsel büyüklükleri 60 bin metrekare olan 5 tapu sahibi oluyor. Dikkat edin Erdoğan, Kanal İstanbul’u ilk olarak 2011 yılında açıklamıştı.

ERDOĞAN BAYRAKTAR

İsmi 17-25 Aralık operasyonlarında çok tartışıldı. Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı olarak görev yaptı. 2007 yılında kurulan Vatan Eğitim ve Teknoloji Vakfı Başkanlığını üstlendi. Eşi ve oğlunun da hissedar olduğu Oğuzkağan şirketi, Bulvar Atakent projesinin arsasını vakıftan ihale ile almıştı. Arnavutköy’de 2012 ve sonrası 14 tapu sahibi oldu. 2018 Aralık ayında da ne olduysa bu arsaları elinden çıkarıyor.

İSMAİL DOĞAN

Arnavutköy’de 2013-2018 yılları arasında 21 bin 839 metrekare araziyi 11 tapu ile topladı. 19 yıldır MHP üyesi olan İsmail Doğan ve ailesi, AKP’ye geçmesiyle biliniyorlardı. Aileye rozetini ise milletvekili adayı Ahmet Uzer takmıştı.

RECAİ EROL VE NECMİ EROL

Muratbey peynirlerinin sahibi. Recai Erol 2013-2014 yılları arasında 50 bin 841 metrekare araziyi 9 tapuda, Necmi Erol da 53 bin 785 metrekare araziyi 9 tapuda toplamış. Toplamda kanal civarında yaklaşık 105 dönüm araziye sahip olmuşlar.

NUR MUHAMMED GENÇ

17-25 Aralık sürecinden sonra istifasıyla dikkat çeken eski Arnavutköy Belediye Başkan Yardımcısı Melik Genç’in kardeşi. Arnavutköy’de 2013-2018 yılları arasında 22 bin 502 metrekare araziyi 6 tapuda parça parça toplamış. Konuyla ilgili geçen yıl Sözcü’den Özlem Güvemli’nin sorularını yanıtlayan Genç, “Arazileri 5-6 yıl önce sattım. Kanal İstanbul güzergâhında şu anda arazim yok. Emlak işi yapıyorum. O günkü fiyatlar iyiydi, sattım. İnşaat işine girdim. Pasif tapularda olabilir ama aktif olarak üstümde tapu yok” demişti.

SÜLEYMAN KARAMAN

TCDD Genel Müdürü olarak da görev yapmış olan makine yüksek mühendisi. 2015 yılında TCDD bünyesindeki görevinden istifa ederek AKP Erzincan milletvekili adayı olup seçildi. 41 canın gittiği Pamukova tren kazasında TCDD Genel Müdürü’ydü.

Oğulları ve sahip oldukları firma da Kanal İstanbul’dan arazi alan isimler arasından çıktı.

Daha kimler yok ki; Cenk Yerlikaya’nın 9 tapuda 36 bin metrekare, Yakup Önder Mercangöz’ün 8 tapu ve 75 bin metrekare, Aydın Keleş’in 7 tapu ve 30 bin metrekare, Emine Sabancı Kamışlı’nın 7 tapu 35 bin 929 metrekare, Hediye Sekman Çetinkaya’nın 7 tapu ve 87 bin 924 metrekare, Veysel Gürbüz’ün 6 tapu ve 23 bin metrekare, Mehmet Babacan’ın 5 tapu ve 72 bin metrekare, Beşir Uğur’un 4 tapu ve 67 bin metrekare, Ayşe Memişoğlu’nun 3 tapu 17 bin 800 metrekare arazisi var ve bu liste uzayıp gidiyor…

Hepsi de 2011 sonrasında özellikle 2013 yılından sonra toplanmaya başlamış.

MUSTAFA TIRAŞ

Haznedar-Özel Kolej Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı. Babası Hasan ve annesi Zehra için kurmuş olduğu “Hasan Zehra Tıraş Vakfı” bulunmakta. Bu vakıf ile birlikte Afrika ülkelerinde su kuyuları açıyor. Ülke içinde de yardım faaliyetleri düzenleniyormuş. 2013-2014-2015 yıllarında 3 tapu yaklaşık 500 bin metrekare araziye sahip gözüküyor.

EROL TABANCA

Polimeks İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı. Diğer ortaklar Cem Siyahi ve Abdullah Gözener. Türkmenistan’a iş yapıyorlar.

Bu firmanın ismi daha önce haberlerde çokça yer aldı. Akşam gazetesinden Ufuk Türkyılmaz’ın haberine göre; Bir ihbar üzerine Türkmenistan uçağını durduran gümrük görevlileri ‘lavabo’ beyan edilen konteynerlerde 1.3 ton altın ele geçirdi.

Altınların göndericisi ise Polimeks İnşaat olduğu ortaya çıktı. Meğer İran ambargosunu delmek için yapılmış. Şirket bu durumu ise “Yaşanan olay, ihraç işlemleri sırasında sehven yapılan zamanlama ve prosedürel hatanın yetkililere anlatılamamasından kaynaklı bir durumdur” diyerek açıklamış ve ortada bir kaçakçılık olmadığını savunmuş.

Capital 500 Türkiye’nin en büyük 500 özel şirketi araştırmasında, 30’uncu sırada yer alıyorlar.

İşte söz konusu bu firma Kanal İstanbul’da 14 tapu ile 249 bin 780 metrekare arazinin de sahibi.

SÜLEYMAN ÇETİNSAYA

Artaş İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı. 1995 yılında Bakırköy Carousel alışveriş merkezinin inşaatını tamamladı ve yüzde 28 hissedarı oldu. Avrupa konutları, Vadi İstanbul, Tema İstanbul’u yapan şirket. Bank Asya kurucularından. FETÖ’nün iş adamlarının çatı örgütlenmesi olan TUSKON’un yönetim kurulu üyesi. FETÖ’nün ilk iş insanları derneği olan, kapatılan İş Hayatı Dayanışma Derneği (İŞHAD)’nin de kurucusu.

Arnavutköy’de 2013 ve sonrasında 10 tapu olmak üzere 578 bin metrekare arazinin de sahibi. Yani Kanal İstanbul’un ihya edeceği isimlerin başında adı, FETÖ ile yan yana olan Çetinsaya da bulunuyor.

Avrupakent Gayrimenkul Geliştirme Anonim Şirketi de 3 parselde 130 bin 122 metrekare alana sahipler. Şirketi yine Süleyman Çetinsaya’nın da içinde yer aldığı Çetinsaya mensubu kişiler kuruyor. Yani toplamda 700 dönümden fazla Kanal İstanbul arazisine sahipler.

SULAİMAN ALMUHAİDİB

Körfez Bölgesi’nin önemli yatırımcılarından Al Muhaidib Grup’un Yönetim Kurulu Başkanı. Ağaoğlu Maslak 1453’e yatırım kararı almıştı. Türkiye’ye yaklaşık 1 milyar dolarlık gayrimenkul ve enerji yatırımı yaptığı belirtilen Suudi Arabistanlı iş adamı, Erzurum’a hayvancılık alanında yatırım yapmak için geldi. Ağaoğlu ve Erzurum Belediye Başkanı ile birlikte iş yaptı. 2015 yılında 5 tapu sahibi oluyor. Parsel büyüklüleri 99 bin metrekare!

MOHAMMAD ALMARZOUQ/ KHALES ISSAM ALMARZOOQ

Shurak Al Ajdad Gayrimenkul Turizm İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin sahipleri. Şirket 2015 yılında 3 milyon 600 bin TL sermaye ile kuruluyor. Fakat ilginçtir hemen Kanal İstanbul’dan 5 tapu ve 125 bin 402 metrekare araziye sahip oluyorlar.

NAGİ BİNSHAKH

Binsheikh İnşaat Turizm ve Dış Ticaret Limited Şirketi. Bu şirket 9 Şubat 2018 yılında 200 bin TL sermaye ile Seyhan Yılmaz ve Yemen Uyruklu Suudi Arabistan Cidde’de yaşayan Waled Naji Saleh Bın-Sheıkh tarafından kurulmuş. Sonrasında Seyhan Yılmaz hisselerini Suudi Arabistan uyruklu Saleh Nagi Binshakh’a devretmiş. Bu şirket 2018’de 200 bin liraya kurulmasına rağmen toplamda 19 bin metrekare arazi almış.

AHMAD NASSER ALSWAİDAN

CANALHILL Gayrimenkul A.Ş.’nin sahibi. Şirket diğerleri gibi 2018 yılında 1 milyon sermaye ile kurulmuş. Kurucusu Suudi Arabistan uyruklu. Kanal güzergâhından 21 bin 688 metrekare araziyi sahiplenmiş.

MASOOD GHEYATH MOHAMMAD GYEYATH

Datum Turkey İnş.A.Ş.’nin kurucusu. 1 Kasım 2017 tarihinde 1 milyon sermaye ile kuruluyor. Kurucusu Dubai’de yaşıyor ve Birleşik Arap Emirlikleri uyruklu. Yaklaşık 30 bin metrekare araziye sahip.

AHMED HUMAİD MATAR ALTAYER

Noora Gayrimenkul Turizm İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin sahibi. Şirket 14 Temmuz 2017 tarihinde kurulmuş. Dubai’de yaşıyor ve Birleşik Arap Emirlik uyruklu. 1 milyon TL sermaye ile kurulan bu şirket Arnavutköy’de 2015 yılında 79 bin 81 metrekare (2 tapu) sahibi oluyor.

İşin ilginci SHURAK, CANALHILL, DATUM ve NOORA adlı firmaların Ticaret Sicil Gazetelerindeki adresleri Ziya Gökalp Mahallesi, Karacaoğlan sokak… Yani hepsi aynı adreste kurulmuş gözüküyor.

Hepsinin yer aldığı adres Ağaoğlu My World Europe… Muhtemelen bir iş merkezi olsa gerek!

BANDAR ABDULMOHSEN ALKNAWAY

HAYA Gayrimenkul İnş. ve Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin kurucusu. 11 Kasım 2015 tarihinde 50 bin Türk lirası sermaye ile Hatip Alpöz ile birlikte bu şirketi kuruyor. Hatip Alpöz, Florya’daki Hatay Sofrasını işleten Mardinli iş insanı. Bu firma toplam 33 bin metrekare arazi almış.

“Son tahlilde Kanal İstanbul’dan geride kalacak olan egemenlik tehditlerinden başka, muazzam yeni zenginlikler olacak. Bu zenginliklerin rantını da daha şimdiden kanal boyunca tüm arsaları kapatmış olan, Araplar ve dostları iktidar, siyaset ve çevresi alacak; kanal boyunca yapılacak lüks evler, mahalleler, yaşam alanları olacak.”[32]

İşte birkaç örnek daha!

i) Kanal İstanbul projesi ihalesi tamamlanmadan TOKİ, konut ihalesine çıktı. TOKİ eliyle ranta açılan bölgenin imarı için yasal süreç tamamlanmış değil. İBB Meclis üyesi Nadir Ataman, “Hayatımda böyle saçmalık görmedim. Arsa tapuları olmadan inşaata da başlarlarsa hiç şaşırmam,” dedi![33]

ii) TOKİ’nin, Kanal İstanbul’un güzergâhında sessiz sedasız ihalesine çıktığı konut projesinin ikinci etabının detayları belli oldu. Sazlıbosna bölgesindeki proje kapsamında, toplam bir milyon metrekareden fazla “tarla” ve “ham toprak” alanına yüzlerce konut yapılacak. İhale dosyasında projenin ikinci etabının görselleri de mevcut. Görsellerde “bodrum artı 5 katlı” binalar yer alıyor![34]

iii) AKP tarafından Meclis’e sunulan yeni “turizm torbası”nda, belediyelerin bazı yetkileri ellerinden alındı. Kanal İstanbul’un turizm alanları için de uygulanabilecek hükümlerde “yat limanları” için arsa tahsisi de yer aldı![35]

iv) AKP’li Başakşehir Belediyesi, Kanal İstanbul’a komşu olan toplam 39 bin metrekare büyüklüğünde iki arazisini konut alanı olarak satışa çıkaracak. Arazilerin “gelir sağlamak için” satışa çıkarıldığı belirtildi![36]

* * * * *

Özetle “Kanal, geleceğini spekülatif kentleşmeye, inşaat, emlak rantına bağlamış üretemeyen ekonominin ve dolayısıyla iktidarın can simididir. Tam da bu nedenle, ‘isteseniz de istemeseniz de!’ İstanbul’un son bakir arazilerinin Kanal vasıtasıyla küresel inşaat emlak ve finans sermayesinin yağmasına açılması devletin ve İstanbul’un bekası için değil ama otoriter neo-liberalizmin bekası için elzemdir,”[37] formülü ile ifade edilmesi münkün olan “Çılgın proje”yi halk istemiyor.

‘Metropoll Araştırma’nın anketinde halkın yüzde 51’i Kanal İstanbul için “Bu bir rant projesi” dedi; yüzde 48.6’sı ise “bu projeyi doğru bulmadığını” belirtti.[38]

‘İstanbul Barometresi 2021 Haziran Raporu’na göre, yüzde 71.1 Kanal İstanbul projesine İstanbulluların karar vermesi gerektiğini, yüzde 62.7’si ise kanalın israf olduğunu ifade etti.[39]

Konda’nın araştırmasına göreyse 15-30 yaş arasındaki kesimin yüzde 98’i Kanal İstanbul projesini desteklemiyor.

Uzmanlar, bilim insanları tam 10 yıldır bu projenin İstanbul’un felaket projesi olduğunu kanıtlarla söylüyor. Çevre ve doğa katliamı yaşanacağını anlatıyor.

Haliç’i temizleyen bilim insanı Prof. Dr. Cemal Saydam’ın ifadesiyle, İstanbul “çürük yumurta” kokacak.[40]

Kaldı ki bir de Kanal, Anayasa md. 90 ve 56 çerçevesinde yasalara üstün olan Paris Anlaşması’na (R.G.:7.10.21); Paris Anlaşması (4.11.16), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’ne aykırıyken; başta Barselona ve Bükreş gelmek üzere, taraf olduğumuz birçok uluslararası sözleşmeyi ve uluslararası çevre hukukunun temel ilkelerini de ihlâl ediyor.[41]

* * * * *

Diyeceklerimizi noktalıyoruz.

Öncelikle “Nil Desperandum/ Asla umutsuzluğa kapılmayın.”

Hem ekolojik yıkım, hem rant, hem de demografik değişimin “çılgın projesi” (ve hatta daha da fazlası!) olan Kanal projesi bir hayal tacirliğinden ibarettir.

Ve halk buna izin vermeyecektir…

17 Ocak 2022 13:53:21, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:247, Şubat 2022…

[1] Ahmet Telli, Su Çürüdü, Dost Kitabevi, 1987.

[2] Bkz: Sibel Özbudun- Temel Demirer, Kent(in) ve Kanal(ın) Soru(n)ları”, Kaldıraç, No:237, Nisan 2021… ; Temel Demirer, “Kapitalist Kent(leşmemiz)in Hâl-i Pür Melali”, Newroz, Mart 2018… ; Temel Demirer, “Kent(imiz) ve Çevre(miz): Yaşam(ımız) ile İnsan(lık) Kazanacak”, Newroz, Yıl:8, No:254, 20 Temmuz 2014…

[3]  “Mimarlar Odası: Sarayın Kaçak ve Hukuka Aykırı Olduğu Tescillendi”, Cumhuriyet, 22 Ağustos 2020, s.6.

[4] Umberto Eco, Gülün Adı, çev: Şadan Karadeniz, Can Yay., 1986

[5] David Harvey, Asi Şehirler- Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru, Çev: Ayşe Deniz Temiz, Metis Yay., Mart 2013, s.57.

[6] Henri Lefebvre, Mekânın Üretimi, çev: Işık Ergüden, Sel Yay., 2014, s.25.

[7] Hazal Ocak, “Ne Orman Var Ne Kıyı”, Cumhuriyet, 3 Eylül 2020, s.16.

[8] Özgür Gürbüz, “Kentlerin Nüfusu Kendi Kendine Artmaz”, Birgün, 20 Haziran 2019, s.2.

[9] Ozan Gündoğdu, “Marmara Yükünü Kaldıramıyor”, Birgün, 3 Haziran 2021, s.10.

[10] Recep Tayyip Erdoğan, aktaran: Emin Çölaşan, “İnat Uğruna Yapacakmış!”, Sözcü, 26 Şubat 2021, s.5.

[11] Çiğdem Toker, “Kanal İstanbul’un Finansman Hesapları ve KÖİ”, Sözcü, 11 Nisan 2021, s.11.

[12] K. Erçin Kasapoğlu, “Kanal İstanbul, Boğaza ‘Ters Kelepçe’…”, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2021, s.11.

[13] Çiğdem Toker, “Kanal İstanbul Garantileri”, Sözcü, 12 Nisan 2021, s.8.

[14] Ege Cansen, “Kanal İstanbul Pahalılık Yaratacaktır”, Sözcü, 3 Haziran 2021, s.7.

[15] Ozan Gündoğdu, “Kanal Parasına 19 Kent İhya Olur”, Birgün, 11 Nisan 2021, s.11.

[16] A. Cemal Saydam, “Kanal İstanbul Marmara Denizi’ni Öldürür”, Cumhuriyet, 18 Haziran 2021, s.2.

[17] Hazal Ocak, “Çağatay: Kanal İstanbul’u Yakacak”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2021, s.8.

[18] Kaya Özgen, “Bir Kez Daha Kanal İstanbul”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2021, s.2.

[19] Kaya Özgen, “Verilerle Kanal İstanbul”, Cumhuriyet, 10 Mayıs 2021, s.2.

[20] “200 Bin Ağaç Kanal İstanbul İçin Kurban Edilecek”, Sözcü, 8 Temmuz 2021, s.9.

[21] Meral Danyıldız, “Kanal İstanbul Soruları Yanıtsız”, Birgün, 20 Mayıs 2021, s.3.

[22] Emin Koramaz, “Kanal İstanbul’a Hayır!”, Birgün, 9 Nisan 2021, s.3.

[23] Yusuf Gürsucu, “Bir Deli Dumrul Hikâyesi”, Yeni Yaşam, 12 Mart 2021, s.8.

[24] Mahmut Lıcalı, “Tarihi Eser ve SİT Önemsenmemiş”, Cumhuriyet, 4 Nisan 2020, s.4.

[25] Emre Kongar, “Kanal İstanbul: Katmerli İhanet!”, Cumhuriyet, 30 Mart 2021, s.2.

[26] Bilal Çelik, “Kanal İstanbul’un ‘Paralarını Söke Söke’ Alabilirler mi?”, Cumhuriyet, 31 Temmuz 2021, s.2.

[27] Hazal Ocak, “Rant Cephesinde Değişen Yok”, Cumhuriyet, 8 Nisan 2021, s.16.

[28] Hüseyin K. Akçadağ, “Kanal İstanbul: Rant ve Seçim Projesi”, Yeni Yaşam, 9 Mart 2021, s.9.

[29] Önder Algedik, “Kanal İstanbul Sadece Bir Proje Değildir!”, 12 Nisan 2021… https://direnisteyiz28.org/kanal-istanbul-sadece-bir-proje-degildir-onder-algedik

[30] Duran Bülbül, “Bir Rant Projesi: Kanal İstanbul”, Cumhuriyet, 25 Ekim 2021, s.2.

[31] Murat Ağırel, “26.7 Milyon Metrekare El Değiştirdi”, Sözcü, 8 Nisan 2021, s.11.

[32] Orhan Bursalı, “Kanal İstanbul ve Montrö, Bir Taşla İki Kuş Vurma Eylemi”, Cumhuriyet, 8 Nisan 2021, s.6.

[33] Hazal Ocak, “Kanal Talanı Başladı”, Cumhuriyet, 6 Eylül 2021, s.4.

[34] Hazal Ocak, “İkinci Konut İhalesinin de Detayları Ortaya Çıktı”, Cumhuriyet, 9 Eylül 2021, s.5.

[35] Hüseyin Şimşek, “Torbadan Kanal İstanbul Çıktı”, Birgün, 31 Mart 2021, s.13.

[36] İsmail Arı, “Kanal’a Komşu Kupon Araziler”, Birgün, 4 Kasım 2021, s.3.

[37] Cihan Uzunçarşılı Baysal, “Nasıl Bir Yeni Şehir? Kim/ler İçin Bu Yenişehir?”, Birgün Pazar, Yıl:17, No:735, 11 Nisan 2021, s.11.

[38] Veli Toprak, “Halkın Yüzde 51’i Kanal İstanbul İçin ‘Bu Bir Rant Projesi’ Dedi”, Sözcü, 29 Haziran 2021, s.5.

[39] “Kanal İstanbul Araştırması: Yüzde 62.7 ‘İsraf’ Dedi”, Sözcü, 30 Temmuz 2021, s.5.

[40] Jale Özgentürk, “Kanal Çin’e Açılıyor”, Cumhuriyet, 9 Nisan 2021, s.10.

[41] İbrahim Ö. Kaboğlu, “Kanal İstanbul, Paris Anlaşması’na Aykırı”, Birgün, 23 Aralık 2021, s.11.