Almanya'da Berlin merkezli Junge Welt gazetesinde dikkat çeken bir makale yayımlandı.

Junge Welt'te; Dietmar Koschmieder’in ‘Sol Parti’de Küba krizi’ başlıklı makalesi, Almanya'nın 16 eyaletinden (Bundesländer) 7'sinin eyalet parlamentosunda meclis grubu olan, Federal Parlamento'da (Bundestag) ise 69 milletvekili ile temsil edilen Sol Parti( Die Linke) içinde yaşanan tartışmanın geldiği noktayı göstermektedir.

Makaleden satır başları şöyle:

Sol Parti içinde bir kesim; 'Savaş! Bir daha asla!-Nie wieder Krieg-!' sloganı altında, Rusya’nın yerilmesine ve aşağılanmasına karşı çıkarken, diğer yandan Sosyalist Küba ile siyasi dayanışma içinde olmaya da devam ediyor. 

'DESTEKLENEN KÜBA KARŞITI ÖNERGE FAŞİSTLERE YAKIN PARTİDEN GELDİ'

Sol Parti'nin Federal Parlamento (Bundestag) üyesi ve Dış Politika Sözcüsü Gregor Gysi, 1990'ların ortalarında Fidel Castro hakkında yaptığı bir konuşmada, onu; “günleri sayılı son diktatör” olarak tanımlamıştı. Bu açıklama, parti tabanında bir tepkiye yolaçmıştı. Yaklaşık on yıl sonra ise, Sol Parti grubu PDS fraksiyonundan bazı milletvekilleri Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından alınan Küba karşıtı bir kararı desteklemişlerdi. Bu destek, parti içinde o kadar şiddetli protestolara yol açmıştı ki, grup destek kararını geri çekmek zorunda kalmıştı. AP kararında ise; Küba'daki insan hakları ihlallerinden, bu ihlaller içerisinde sistem muhaliflerinin mücadelesinin hafifletilmesinden ve Küba'daki demokrasinin gelişmesinin öneminden bahsedilmişti. Önergenin sahibinin faşistlere yakın olan İspanya Halk Partisi'nden (PP) gelmesi dahi, sol görüşlü milletvekillerini rahatsız etmemişti.

23 Ocak 2021'de ise Die Linke (Sol Parti) yönetim kurulu, Sosyalist Küba'ya karşı insan haklarının evrensel olduğu, Küba toplumunun demokratikleştirilmesi ve rejim karşıtı güçlerle diyalog kurulması gerektiği ile ilgili bir deklarasyonu kabul etti. Dikkat çekici olan ise karara Küba Dostları grubu dahil, komisyonun tek bir üyesi bile itiraz etmedi ve teklife karşı oy kullanmadı. Böyle bir uzlaşmacılık sergilenerek, gelebilecek karşı saldırıları açık bir tartışma yürütmeden bertaraf etmek mümkün olacaktı. Kaldı ki, solun bu tür taktiklere meyletmesi, tam bir politik budalalığa-aptallığa denk düşmekteydi. Yani bu kararın; Küba’daki muhalifleri, ABD'deki devlet destekli Küba karşıtı güçler aracılığıyla destekleme gösterileri için derhal kullanılacağı apaçıktı.

'ALMAN SOLU KÜBA KOMÜNİST REJİMİNİ ELEŞTİRENLERİ DESTEKLİYOR'

3 Şubat'ta Küba karşıtı yayın yapan radyo-televizyon kanalı Martí şöyle bir manşet verdi: "Alman Solu tarihi bir karar alıyor: Küba komünist rejimini eleştirenleri destekliyor." Ancak partinin kendi gazetesi ND (eski adıyla Neues Deutschland)’ın yayınladıkları, karşı-devrimciler tarafından da övgüyle karşılandı. Çünkü ND de bir gün önce alınan bu kararı; “Olumlu bir tabu kırılması” olarak tanımlamaktaydı. ND günlük gazetesinde, sadece yalanlar söylenmekle kalınmıyor, aynı zamanda arzu edilen gelişme de özlü bir şekilde özetleniyordu: “Solun bu kararıyla izlediği yol, yeni bir neslin, tıpkı 1959 devrimcileri gibi, Özgür Küba için seferber olduğu eleştirel-dayanışmacı yola eşlik etmesini andırıyor.” Yani vaktiyle sosyalist olan bu günlük gazetede devrim, bugüne dek nadiren açıkça yayınladığı böyle bir karşı-devrime yerini bırkmaktaydı.

'SOL PARTİ, İLERLEYEN ZAMANLARDA SOSYAL DEMOKRATLAŞACAK'

Die Linke'nin birçok seçilmiş yetkilisinin, görevlisinin ve organının, ilerleyen zamanlarda sosyal demokratlaşacak olması; şüphesiz ki yeni bir gelişme değildir. Ancak kritik olan soru şudur; Meclis’te ve seçmenler arasında, uluslararası dayanışmayı ve barışı koruma konularında; Sol Parti’nin Federal Meclis'te temsil edilen diğer partilere tam olarak uyum sağlamaması gerektiği görüşünde ve dolayısıyla bunu tamamen gereksiz hale getirme kararlığında olan yeterli bir sol gücün mevcut olup olmadığıdır.