BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, İmralı görüşmelerinin perde arkasına ve 30 Mart’tan sonra yaşanması muhtemel gelişmelere dair önemli ipuçları verdi. Yeni MİT yasasının İmralı görüşmelerine katılan devlet heyetini yargılanmaktan kurtarmak için tasarlandığını hatırlatan Buldan’ın bir de sitemi var: İmralı ve Kandil’de yaptığımız görüşmeler de şu anda illegal, süreç bozulursa bizim başımıza ne geleceğinin ise garantisi yok!


MİT MÜSTEŞARI HAKAN FİDAN İMRALI'YA BİR GÜN ÖNCE GİDİYOR

Hakan Fidan ile Öcalan ne kadar sıklıkla görüşüyor?

Ayda bir. Bizim gittiğimiz günden bir gün önce Hakan Fidan görüşüyor Sayın Öcalan ile.

Bu kadar güçlü ve hayatın her alanına aktif olarak müdahil olan bir Milli İstihbarat Teşkilatı Kürtler açısından rahatsız edici bir şey değil mi?

Bu getirdikleri yeni yasa içinde bir madde, onların tabiriyle söylüyorum “örgütle” görüşebilmelerini garanti altına alacak. Bunu yasal bir zemine oturtabilecekler. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bugünkü yetkileri zaten çok fazla. Başbakan artık ülkedeki bütün kurumların başı olacak şekilde yapıyor yasal düzenlemeleri. Ben devleti temsilen MİT yetkilisinin gidip Sayın Öcalan ile görüşmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama sorun şurada; o görüşmelerin hükümet tarafından somut adımlar atılmadığı için olumlu bir yansıması olmuyor. Acaba devlet heyeti Başbakan’ı ikna mı edemiyor? Başbakan ya gerçekten çok katı ya da herkesin söylediği gibi bu bir seçim yatırımı mı? Bunları bilemiyoruz. Ama ben bir şekilde bu sürece Başbakan’ın ikna olmadığını düşünüyorum.

30 MART ÖCALAN’A DESTEK REFERANDUMU OLACAK

Başbakan Erdoğan gerçekten de inanmadan yürütüyorsa, süreç bir yere gidebilir mi?

Ben sürecin şu anda bir bıçak sırtında gittiğini düşünüyorum.

30 Mart’tan sonra ne olur? Geçen hafta, ‘Bu seçimlerde bizim Öcalan’ın elini güçlendirmemiz lazım’ dediniz. Bu ne demek ve nasıl olacak?

30 Mart seçimleri bizim açımızdan tarihi bir seçim. Sayın Öcalan’ın başlatmış olduğu bir süreç var. Alacağımız oyların ve kazanacağımız belediyelerin bu sürecin arkasında olduğumuzun göstergesi olacağını düşünüyoruz. O yüzden de bu seçimlerin bir referandum niteliğinde olduğunu söylüyoruz. Sayın Öcalan alacağımız oy ve belediyeler sayesinde bu sürecin daha iyi ilerleyebileceğini ifade ediyor. Ne kadar çok belediye kazanırsak, oy veren insanlar Sayın Öcalan’ı desteklemiş olacaklar. Oylarıyla başlayan sürecin arkasında olduklarını gösterecekler. Kazanacağımız her belediye Sayın Öcalan’ın elini güçlendirecek, ona güç verecek. Müzakere sürecinde ‘Şu kadar insan benim arkamda’ diyecek. Belki seçim sonuçları hükümeti de adım atmaya zorlayacaktır. Süreç adım atılmadan ve tek bir tarafın, Sayın Öcalan’ın çabasıyla devam ediyor.

Az sayıda belediye kazanırsanız?

Diyelim ki öyle, oldu o zaman hükümet şunu diyecek; sen bu süreci başlattın ama arkanda kimse yok, süreci destekleyen bir tabanın yok. Sonra da belki görüşünü değiştirip bu süreci bitirecek.

Hükümet hâlâ beklediğiniz adımları atmazsa, o zaman mı demokratik özerklik ilanı gelecek? Selahattin Demirtaş’ın o tartışılan sözlerinin arkasında böyle bir yaklaşım mı var?

Selahattin Bey’in söylediği çarpıtıldı. Tekzip ettik. ‘Demokratik özerkliği ilan edeceğiz’ dememişti, ‘inşa edeceğiz’ demişti. Bu tamamen yerellerin güçlenmesi, Ankara’nın küçülmesi, halkın karar mekanizmalarına girmesi ve kendi kendini yönetmesi demektir. Sayın Demirtaş’ın “İnşa edeceğiz” demesi ‘Devletten ve hükümetten adım atmasını beklemeden taleplerimizi gerçekleştirmek için biz harekete geçeceğiz’ anlamına geliyor. Seçimlerde alacağımız oy ve kazanacağımız belediye sayısı biraz bu konuda belirleyici olacak doğrusu. Bununla birlikte belki biz Diyarbakır’da bunun temellerini atmaya çalışacağız.

Nasıl bir mekanizma üzerinden atılacak bunun temeli?

Kazanacağımız belediyeler demokratik özerkliğin inşası açısından model belediyeler olabilir. Anadilde eğitim, sağlık, kültür gibi alanlarda belediyeler belli bir çalışmayı hayata geçirecekler. Halkı bu çalışmalara ortak edip halkın kendi kendisini yönetme fırsatını verecekler. Sayın Demirtaş’ın ifade ettiği inşa bu anlama geliyor. Bu, Türkiye’yi bölmek anlamına gelmiyor. Türkiye’nin bölünmesini hiç kimse istemiyor. Biz demokratik özerkliği sadece bölge için değil, Türkiye’nin her yeri için söylüyoruz. Herkes kendi anadilinde, kendi kültüründe ve kimliğinde yaşamalı diyoruz. İstanbul birkaç bölgeye bölünebilir. Karadeniz’de, Ege’de bu olabilir. Dış ilişkiler hariç bütün yetkilerin yerel yönetimlere aktarılması.

DEVLET KENDİNİ KURTARACAK

Bu kadar net konuştuğunuza göre kapalı kapılar ardında hükümetin de demokratik özerkliğe bir şekilde yeşil ışık yaktığını düşünecek bir emare var mı?

Şu anda çok sıcak bakmadıklarını düşünüyorum. Bir kere demokratikleşme paketinin içinde bile süreci ilerletebilecek bir madde yok. Ben devletin, hükümetin biraz zamana yayarak bu işi götürmeye çalıştığını düşünüyorum. Başından beri biz yaptığımız görüşmelerin yasal bir zemine oturtulması gerektiğini söyledik. Çünkü bunlar şu anda illegal görüşmeler. Hukuken de siyaseten de. Kandil’e de gidiyoruz. Eğer bu süreç bozulursa bizim başımıza ne geleceğinin garantisi yok.

Sizi riske atan bir model diyorsunuz.

Aynen öyle. Süreç bozulursa -ki inşallah bozulmaz- hiçbirimizin garantisi yok.

Şu an için Hakan Fidan’ın da yok.

Ama yasal düzenleme geliyor onun için, onlar kendileri için yapıyor. Ama biz yokuz bunun içinde. İlerde yargılama yolu bile açılabilir.

ÖCALAN ÇOK GERGİNDİ

Uzunca bir süredir BDP olarak ‘Hükümet aslında bir adım atmıyor ama Öcalan’ın iradesiyle bu iş yürüyor’ diyorsunuz. Bu daha ne kadar böyle gidebilir?

Valla ben uzun süre böyle gidebileceğini zannetmiyorum. Çünkü son yaptığımız görüşmede Sayın Öcalan çok gergindi. Biz oradan çıktıktan sonra kendi aramızda yaptığımız değerlendirmede de belki bir-iki sefer daha gidebiliriz diye düşündük. Sayın Öcalan’ın sürece yönelik beklentisi karşılanmayınca güven ortamı da zedeleniyor. Ben Sayın Öcalan’ın pozisyonunu değiştirebileceğini düşünüyorum. Son görüşmede şunun altını önemle çizdi; “Seçimlere kadar yeşil ışık alamazsam vermiş olduğum kararı gözden geçiririm”. Bundan sonraki görüşmemiz önemli. 8 Mart tarihinde gideceğiz muhtemelen. O görüşme belirleyici olabilir.

Öcalan ile son görüşmeden sonra hükümet ile bir temasınız oldu mu?

Tabii, duyduğumuz kaygıyı, tedirginliği paylaştık.

Adalet Bakanı ile mi?

Sayın Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Sayın Atalay, Sayın Efkan Ala ile görüştük. Sayın Öcalan’ın ‘Seçimlere kadar bir yeşil ışık almak istiyorum’ sözünü paylaştık.

MİT’le götürülen görüşmeler sizin kendi tabanınızla ilişkiniz açısından sorunlu bir görüntü değil mi?

Elbette, hükümetin adım atmamasından çok rahatsızlar. Bu süreç başladığından beri bir barış dili bile yakalanamadı. Bu bizim insanlarımızı çok kırdı ve incitti. Hâlâ olaya terör ve terörist meselesi olarak bakan bir zihniyet, Kürdistan kelimesini bile kabul etmeyen zihniyet halka büyük bir kırılma yaşattı. Ama biz şunu anlatmaya çalışıyoruz halkımıza; sonuçta süreci başlatan Sayın Öcalan’dır. Bu sürecin devam edip etmeyeceğine karar verecek olan da Sayın Öcalan olacak.

Süreç Cemaat’in hedefinde

Kaset furyasından Abdullah Öcalan da nasibini aldı. 1999’da sorgu sırasında kaydedildiği iddia edilen görüntüler servis edildi. Orada söyledikleri Kürtleri yaralayacak cinsten değil mi?

Bir kere servis edilen görüntülerdeki ses ve ifadeler çok birbirinden kopuk. Kıyafetten bile fark ediyorsunuz ki bir çekimdeki konuşmalar başka bir gündekiyle birleştirilerek montajlanmış. Cümlelerin bütünlüğüne baktığınızda da montaj olduğu belli. Bu montajı kimin yaptığı önemli değil, Sayın Öcalan’ı itibarsızlaştırmak için yapılan bir eylem olduğunu düşünüyorum. Ama Sayın Öcalan’ı itibarsızlaştırmak için yapılan bu provokasyon tam tersi bir etki yarattı. İnsanlar artık bu oyunlara gelmiyor. Bunu yapanlar bundan sonra da boş durmaz, onu da biliyoruz.

Hükümet çevresi Öcalan görüntülerinin servis edildiği yer olarak da yine Cemaat’i işaret ediyor. Siz de aynı kanaatte misiniz?

Bu sadece kaset meselesi de değil. Biliyorsunuz, biz Sayın Öcalan’la birkaç fotoğraf çektirdik. Bu fotoğrafların yayınlanmasını çok istedik. Tabanımız çok bekledi, Kürt halkı çok görmek istedi. Ama çok ısrar etmemize rağmen Adalet Bakanı buna izin vermedi. İzin çıkmadığı için de yayınlamadık. Ama 17 Aralık operasyonundan hemen sonra bizim elimizdeki resimlerin dışında, Sayın Öcalan ile masada çalışırken çekilen bir fotoğraf servis edildi. Ardından Paris cinayetiyle ilgili MİT’in cinayeti işlediğine dair bir belge ve aynı zamanda ses kaydı çıktı. En son da Sayın Öcalan’la ilgili montajlı kasetlerin çıkması tamamıyla sürecin bozulmasını isteyen bir gücün olduğunu ortaya koyuyor. Ve bu güç, içinde Cemaat’in de yer aldığı paralel devlet örgütlenmesidir. Sayın Öcalan’ın değerlendirmesi de bu yönde.

AKP İLE CEMAAT BİRLİKTE KÜRTLERE KAN KUSTURDU

Bir sene geriye gidersek Paris suikastı yapılırken de mi Cemaat’in aynı ölçüde etkisi vardı sizce? Cemaat’in size göre Kürt sorununun çözümünü hedef alan bu tavrı bir sene önce de, iki sene önce de bu kadar net miydi?

Bir sene önce de, iki sene önce de bu kadar netti. Biz Cemaat’in aslında Türkiye içinde nasıl bir yapılanmaya sahip olduğunu da, AKP ile ortak hareket ettiğini de biliyoruz. İki yıl öncesinde her şeyi zaten birlikte yaptılar. AKP ile Cemaat’in birlikte bu ülkede Kürtlere karşı yapmadığı zulüm, işkence kalmadı, kan kusturdular.

AKP hâlâ mı devlet olamadı?

Yeni yasalarla birlikte bütün kurumları kendisine bağlayarak kendi otoriter devletini kuruyor. Ama şimdiye kadarki sürece baktığımız zaman hükümeti bir kenara, devleti bir kenara koyacağız. Görüşmeler tamamıyla İmralı ve devlet arasında gerçekleşiyor. Hükümet bunun yasal zeminini oluşturmakla sorumlu. Tabii ki Hakan Fidan, Başbakan’ın bilgisi dışında yapmıyor bu görüşmeleri.

Onlar birbirinin dost ve yoldaşı

Öcalan, Barzani’ye kızgın mı?

Yok, kızgın değil. Zaman zaman kırgınlıklar olabilir. Ama en son Leyla Zana ile biliyorsunuz bir görüşme gerçekleşti. Sayın Öcalan, Barzani’ye bir mektup yazdı. Mektupta kendisi ile birlikte hareket etmek istediğini ve bu sürece katkı sunması gerektiğini söyledi. Leyla Zana ve Sırrı Süreyya Önder bu mektubu Barzani’ye götürdüler. Sayın Barzani de bir mektup yazdı. Sayın Öcalan’ın mektubunun içeriğini biliyorum ama Barzani’ninkini bilmiyorum. Kapalı bir zarf içinde Adalet Bakanlığı’na teslim ettik. Sayın Öcalan ona kırgın olmaz. Ben bunu biliyorum. Geçmişte çok iyi dostlukları olduğunu biliyoruz. Kendisini sever ve sayar. Zaman zaman söylemlerinden dolayı Sayın Öcalan sitem ediyor tabii ki ama tamamıyla dostluk çerçevesinde. Çünkü Sayın Barzani’ye bir dost, bir yoldaş gözüyle bakıyor.

KDP belki rakibiniz olacak ama Türkiye içinde.

Parti kurma çalışmalarının olduğunu duyduk. Siyasi parti kurabilirler ama sonuç alıcı olamazlar. Çünkü halk desteği ve politik zeminleri yok.

Cansu Çamlıbel – Hürriyet