AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski danışmanı Akif Beki, Karar gazetesindeki köşe yazısında adeta Erdoğan'ı ve Cumhur İttifakı'nı uyardı. Beki, 'Özal'a kazandırmayan propaganda' başlıklı köşe yazısı ile 31 Mart günü AKP-MHP ittifakının seçimlerde yaşayacağı hezimete dikkat çekti.

İşte o yazı:

Belediyeleri teröre teslim etmeyin’ taktiği kazandırsa, rahmetli Turgut Özal’a kazandırırdı. 1989 yerel seçimlerinde, ‘oyunuzu ben alamazsam öcü alır’ korkutmacasının en nadide örneklerinden birini sergilemişti. Ne ki işe yaramadı.

Şu kupürlere bakın...

12 Eylül öncesi kanlı sokak çatışmalarını hatırlatarak “Belediyeleri anarşiye teslim etmeyin” diyor birinde Özal.

Muhalefet adayları kazanırsa merkezi hükümetten yardımların kesileceği ile göz korkutuyor bir diğerinde. Başbakan “Özal’dan tehdit” başlığıyla yansıtılmış.

Bir başka gazete de “ANAP’a oy vermezseniz başınıza felaket gelir” cümlesiyle üst başlığa koymuş seçmene çekilen resti. “Özal yine korku saldı” başlığıyla duyuruyor.

Bir haberde de Özal’ın “Yanlış yaparsanız 5 tane Özal gelse de sizi kurtaramaz” şeklindeki sözleri öne çıkarılıyor. “Özal yine anarşiyi kullandı” başlığıyla görülmüş.

Rakiple siyasi mücadelesini anarşiyle mücadele havasına sokmak için ne lazımsa söylüyor Özal, her şeyi deniyor o seçimlerde.

Belediyeleri muhalefet alırsa kaos çıkacağını, kıyamet kopacağını, dünyanın sonunun geleceğini; kendi adayları kaybederse Türkiye’nin kaybedeceğini, rejim bunalımı doğacağını, ama son pişmanlığın fayda etmeyeceğini kafasına vura vura irkiltiyor seçmeni.

‘Aman ha, sakın bir ders vereyim demeyin, şimdi sırası değil, şakası yok’ diye diye vatandaşı silkelemeye çalışıyor.

Bütün mesele, iktidardan genel hoşnutsuzluklarla belediye yönetimlerinden şikayet ve rahatsızlıkların sandığa yansımasını önlemek.

Memnuniyetsizlikleri erteletmeye, beklenti ve umutları başka bahara öteletmeye dönük bir yöntem.

Halk arasında ‘Ölümü göstererek sıtmaya razı etme’ deyimiyle de açıklanan durum. Daha kötüsüyle korkutarak; muhatabı iki akıbetten daha az kötüsüne ikna etme, bu ikisi arasında seçim yapmaya zorlama stratejisi...

Tek riski; suçlamalar havada kaldığında, yakıştırmalar muhalefetin üstüne oturmadığında ters tepmesi, dönüp sahibini vurması ihtimali.

Belki tehdide gelmiyor, korkutulmayı sevmiyor, tek seçeneğe mecbur ve mahkummuş gibi iradesine ipotek konmasını istemiyor millet. Ya da enayi yerine konmaktan hoşlanmıyor. Gerçekçi ve inandırıcı durmayan propagandalar da enayilik hissi uyandırıyor vesair...

Kesin olan şu; seçmeni gözdağıyla yıldırma, rakiplerini itibarsızlaştırma saldırılarıyla yıpratma kampanyası Özal’a fena kaybettirdi. Tepe üstü çakıldı ANAP oyları, üçüncülüğe düştü sıralamada.

Karalamalara en çok hedef olan parti, en çok kazandı. SHP sandıktan birinci çıktı ve İstanbul’la Ankara’yı da aldı.

Sonraki dönem bu kez ‘irtica geliyor’ yaygaraları test edildi, o da sökmedi. İstanbul’la Ankara’yı ‘gericiliği hortlatmak’la suçlananlar aldı ve o gün bugün 25 yıldır da yönetiyorlar.

‘İktidarın gücünü zayıflatmayın yoksa düşman palazlanır, bekamız tehlikeye girer, rejim çöker, meşruiyet tartışması başlar, belediyelere teröristler doluşur’ siyaseti dün tutmamıştı, bugün tutar mı?

Değişim kapıyı çaldığında, korkutmayla önü alınamıyor.

Zamanı gelmeye görsün; duyduğu sesi, ne anarşinin ne de irticanın ayak sesleriyle karıştırıyor seçmen.

Özal’a kazandırmayan propaganda Cumhur İttifakı’na kazandırır mı kazandırmaz mı; zamanı geldi mi gelmedi mi ve değişimi kim temsil ediyor, öğrenmeye az kaldı.