Siyaset bilimcileri siyasetle ilgilenmemenin bilinçli bir tercih olduğunu söylüyorlar. Bu tercihin farklı nedenleri var elbette, ama en önemlisinin parti ve siyasî aktör bıkkınlığı olduğu pek şüphe götürmüyor. Örneğin Almanya’da yapılan anketler, toplumun en az siyasetçilere güvendiğini ortaya çıkarmasıyla, bunu kanıtlıyor.

Genel bir bakışla siyaseti, maddî ve demokrasi gibi maddî olmayan değerlerin adil dağılımı için gerçekleştirilen interaksiyonların bütünü olarak tanımlamak mümkün. Bundan hareketle siyasî eylemi, herkes için bağlayıcı ve birlikte yaşamayı düzenleyen karar ve yönetim mekanizmalarına yönelik sosyal eylem olarak değerlendirmek de.

Kapitalist ülkelerdeki karar ve yönetim mekanizmaları üzerindeki sınıf hakimiyeti, yaratılan zenginliklerin ve maddî olmayan değerlerin adil dağılımını engelliyor. Kapitalist gelişmenin dünya çapında ulaştığı aşama kendisini burjuva demokrasilerinin içinin boşaltılmasıyla ifade ediyor. Otoriter yönetim tandansı hızlanıyor, demokratik kurumlar meşruiyetlerini kaybediyorlar. İçeride otoriterlik, dış politikada yayılmacı saldırganlık baskın çıkıyor.

Buna karşın farklı sınıf ve katmanların, bilhassa ezilenlerin ve sömürülenlerin çıkarlarını temsil eden siyasî parti ve örgütler, parçalanmışlıkları, ittifak örmedeki basiretsizlikleri ve örgüt egoizmleri nedeniyle iktidar şansı olan bir alternatifi yaratamıyorlar. Geniş kesimlerin çıkarına olan siyaset değişikliği talebi böylelikle boş bir söyleme dönüşüyor ve başkalarının kendileri adına karar vermelerinden bıkan kitleler, »alternatif yok« inancıyla siyasî parti ve aktörlerden uzaklaşıyorlar.

Zaman-zaman, aynı Gezi olaylarında olduğu gibi, kitlelerin biriken öfkesi kendine bir kanal açıyor, gayri memnuniyet farklı biçimlerde halk hareketlerini ortaya çıkartıyor. Ancak, reel bir alternatifin olmaması bu hareketlerin ivmesini kaybetmesine ve zayıflamasına neden oluyor. İşte tam da burada siyaset değişikliği talebini yerine getirme iddiasında bulunan siyasî hareketlere önemli bir görev düşüyor: böylesi bir alternatifi yaratma görevi. Örneğin Türkiye’de açılan zaman penceresi bu fırsatı doğurmuştur.

Peki, bu nasıl olacak? Kısaca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimleri örneğinde buna yanıt arayalım.

Anlaşıldığı kadarıyla Gezi Parkı’nın flaş ismi Sırrı Süreyya Önder aday olacak. Bu iyi bir haber, çünkü Önder halka yakınlığı ile inandırıcı bir isim. Ancak Önder’in BDP veya HDK adına aday olması, sadece sembolik bir adaylık kalacaktır. Aslına bakılırsa önemli olan kimin aday olacağı değil, nasıl aday olunacağıdır.

»Haziran İsyanına« katılan kitleler siyasî karar mekanizmalarına doğrudan katılmak istiyorlar. Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı onlara bu fırsatı tanımalıdır. Gönüllülük temelinde bir »gölge belediye yönetimi« oluşturularak, aydınından esnafına, öğrencisinden plaza çalışanına ve işçisine kadar geniş kesimlerin katılımıyla, insanı ve doğayı merkezine alan bir halk belediyeciliği programı hazırlanmalı ve kent forumlarında bu programı gerçekleştirmek için aday olacak kişi belirlenmelidir. Milletvekilliğinden istifa ederek, bağımsız aday olmayı kabul eden bir Sırrı Süreyya Önder şüphesiz en güçlü aday olacaktır.

Başta BDP ve HDK olmak üzere, sol ve sosyalist partiler böylesine bir programı ve adaylığı önkoşul öne sürmeksizin destekler, sendikalar ile meslek örgütleri ve farklı bileşenlerin de katılımını sağlayabilirlerse, siyaset değişikliğini gerçekleştirecek ve halkın doğrudan yönetime katılmasını olanaklı kılacak reel bir alternatifin ortaya çıkması mümkün olacaktır.

Kitlesel mitinglere yoğunlaşmak yerine, semt-semt, mahalle-mahalle, sokak-sokak ve ev-ev dolaşıp, halk belediyeciliği programını anlatacak, özgür basının desteği ile alternatif kamuoyu çalışması yapabilecek ve gönüllülerin yürüteceği bir seçim kampanyası büyük bir başarı elde edebilir. İstanbul’un kazanılabileceğinin görülmesi bile »Haziran İsyanına« yeni bir ivme katacak, demokrasi ve barış sürecini körükleyecek ve hükümete geri adım attıracaktır. Bu nedenle sembolik değil, reel siyasete odaklanmak gereklidir.

»Sırrı Süreyya for Mayor!« - işte bu, o zaman olanaklı olacaktır.


3 Ağustos 2013