Ukrayna ile bağlantılı gelişmeler dünyayı kasıp kavuracak büyük bir tehlikenin çanlarını çalıyor. Scholz hükümetinin baskılara boyun eğerek, Ukrayna’ya ağır silahlar göndermeye zorlanması; Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine alınması tartışmaları; ABD’nin Ukrayna’ya 33 milyar dolarlık yardım girişimi; Hindistan ve Japonya’ya “savaşı destekle” baskısı ve yaygın medyadaki uğursuz savaş retoriği Batılı emperyalist güçlerin Ukrayna savaşının devam etmesi için olağanüstü çaba sarf ettiklerini gösteriyor. Peki ama, neden savaşın devam etmesini istiyorlar?

Öncelikle Ukrayna’nın her an kurban edilmeye hazırlanan bir piyon olduğunu görmeliyiz. Ukrayna, ABD Başkanının her fırsatta söylediği gibi, “Rusya’nın dize getirilmesi” için her pahasına savaşa devam ettiriliyor. Rusya ekonomik ve askerî açıdan öylesine yıpratılmalı ki, Çin’e yönelik zorunlu görülen hamleler hızlandırılabilsin, ABD öncü rolünü yeniden güçlenerek sürdürebilsin. Çok mu basit bir açıklama oldu? O halde biraz daha açarak “neden?” sorusunu yanıtlamaya çalışalım.

Uzun zamandır dünya ekonomisinin ağırlık noktasının Transatlantik alandan Asya’ya, burada özellikle Çin’e kaydığı, emperyalist-kapitalist dünya düzeninin çoklu krizler ortamından kurtulamadığı ve emperyalist cephenin öncü gücü ABD’nin ekonomik, stratejik ve politik açıdan zayıflamakta olduğu biliniyor. Uluslararası sistem hâlihazırda bir kırılma sürecinde ve bu süreçte merkezi çelişki olarak, Batılı emperyalist güçlerin dominant pozisyonlarını korumak istemeleri, buna karşın Rusya, Çin ve Hindistan gibi büyümekte olan ekonomilerin – en azından – eşit göz hizası talep etmeleri göze batıyor. Bu çelişki de dünya çapında rekabetlere, ihtilaflara ve öngörülemez istikrarsızlık tehdidine yol açıyor.

Uluslararası sistemin özellikle son on yılda aşırı derecede istikrarsızlaştığını söyleyebiliriz. Bunun öncelikle dört ana nedeni bulunmaktadır: Birincisi, Soğuk Savaş döneminde üzerinde uzlaşıya varılmış olunan ve silahlanmaları kontrol altına alan antlaşmaların feshedilmeleridir. Neredeyse nükleer silah etkisinde bulanabilecek konvansiyonel silahlanmalar hız kazanmıştır. İkincisi, teknolojik dönüşümlerin ivme kazanmasıdır. Savaş yönetimi giderek dijitalleştirilmekte, uzayın militaristleştirilmesine devam edilmekte, silahlı dronların ve hipersonik silahların kullanılmasına ağırlık verilmektedir. Üçüncüsü küreselleşen dünya ekonomisinin yol açtığı karşılıklı bağımlılıklar nedeniyle büyük güçlerin dahi kolayca yaralanabilir olmalarıdır. Ve dördüncüsü, su kıtlığı, göçler, hammadde ihtiyacı ve tedarikinin farklılaşması gibi, iklim ve çevre krizlerinin yol açtığı yeni ihtilaf alanlarıdır.

Böylesi bir ortamda dünya ekonomisinin ağırlık noktasının Asya’ya kayması, dominant pozisyonlarını korumak isteyen emperyalist güçleri sıkıştırmaktadır. Çin ve Hindistan’ın Rusya ile olan iyi ilişkileri ise bilhassa ABD’nin kuşatma stratejilerini darbelemekte, 2011’den bu yana ağırlık verdiği Hint-Pasifik-Stratejisini zora sokmaktadır. Ekonomik gücü giderek artan ve yüksek teknoloji ürünlerinde Batıyı sollayan Çin’in Avrupalı ülkelerle, ama özellikle Almanya ile kurduğu ekonomik iş birliği ABD’nin stratejilerini zayıflatan bir diğer nedendir.

Bu nedenle müttefiklerini yeniden kendi kontrolü altına sokmak isteyen ABD emperyalizmi her türlü coğrafyada gerilimleri artırıp, “güvenlik” giderlerinin paylaşılmasını isteyerek hem müttefiki hem de ekonomik rakibi olan Avrupa’yı yanında tutmak ve Rusya-Çin aksini baltalamak istemektedir. Bu çerçevede Rusya’nın dünyada izole edilmesi ve her açıdan zayıflatılması, Hindistan’ın Rusya ile ilişkilerini kesmesi için baskı altına alınması ve Çin’e karşı Avrupa’yla birlikte yeni yaptırım politikalarının geliştirilmesi zorunludur.

Bunları en az engelle yapabilmenin yolu ise Ukrayna’daki NATO piyonu hükümetin savaşa devam ettirilmesinden geçmektedir. Ukrayna’daki emperyalist vekalet savaşı bu nedenle devam ettirilmek zorundadır.