İsrail başbakanı Netanyahu’nun ABD ziyaretiyle birlikte savaş naraları yükselmeye başladı. ABD’ndeki Başkanlık Seçimleri çerçevesinde yürütülen kampanyalar, Netanyahu-Liebermann Hükümeti’nin İran’a saldırılmasını sağlamak için iyi bir zemin sunuyor. Buna rağmen, ABD ve İsrail hükümetleri arasındaki çelişkilerin de derinleştiği görülüyor.

Obama Yönetimi’nin Netanyahu-Liebermann Hükümeti’nden rahatsız olduğu ve aşırı sağcı siyonistlerin ABD’nin Ortadoğu stratejileri için »sorun yaratıcı« olarak algılandığı uzun zamandan beri dile getiriliyordu. Tabiî ki bu, ABD’nin genel olarak İsrail’in varlığı ile ilgili bir sorunu olduğu anlamına gelmiyor.

Tam tersine; İsrail devleti, aynı Türkiye, Suudî Arabistan ve Katar gibi, ABD’nin bölgede vazgeçemeyeceği bir stratejik partner. Obama açısından sorun, Netanyahu-Liebermann Hükümeti’nin radikal yerleşim politikaları ve aynı zamanda politik karşıtları olan Cumhuriyetçiler’le aynı yorgan altında yatması. Basında yer alan haberlerde de görüldüğü gibi, Obama-Netanyahu görüşmesinde aralarındaki soğukluk göze batsa da, ABD’nin iç dinamikleri, güçlü silah ve yahudi lobisi AIPAC’ın oluşturduğu yoğun İsrail yanlısı kamuoyu baskısı ve şu an içinde bulunulan seçim süreci Obama’nın elini kolunu bağlıyor.

Obama Yönetimi her ne kadar belirli bir süre Erdoğan Hükümeti’nin sert İsrail retoriğini teşvik ettiyse de, Netanyahu-Liebermann Hükümeti’ni zayıflatamadı. Aksine, Netanyahu’nun ABD’nde bir popstar gibi karşılanması ve yaptığı »gerekirse kimseye sormadan İran’a saldırabiliriz« açıklamasıyla, birbirleriyle savaş çığırtkanlığı yarışına giren Cumhuriyetçi başkan aday adaylarının yelkenlerine rüzgâr olması, Washington’un taktiğinin boşa çıktığına işaret ediyor. Cumhuriyetçiler, İran’a karşı askerî tedbirler alınmasını tekrarladıkça, Obama da seçim kaygısıyla »güçlü devlet« söylemine sarılıyor ve dolayısıyla »diplomatik diyalog yoluyla çözüm« söylemini zayıflatıyor.

Bu gelişme de Netahyahu’nun özgüveninin artmasına ve dolayısıyla savaş retoriğini sertleştirmesine olanak sağlıyor. İran’daki Molla Rejimi’nin sütten çıkan ak kaşık olmaması, bilhassa İran başkanı Ahmedinejat’ın açık antisemitizmi, Netanyahu’nun savaş retoriğinin en önemli dayanağı. Ancak, gene de İsrail’in tek başına İran’a saldırmayı göze alabileceği son derece şüpheli.

Çünkü gerek Rus, Çin ve ABD ordusu, gerekse de İsrail’deki gizli servisler ve önde gelen emekli subaylar, İran’a yönelik saldırının sadece bölge için değil, başından itibaren kontrol edilemeyecek bir şekilde dünya çapında bir felakete yol açabileceği konusunda hemfikirler.

Ayrıca unutulmaması gereken bir gerçek daha var: o da İsrail’in nükleer silah cephanesini kullansa dahi, yoğun bir şekilde karşılık verecek olan İran’a karşı uzun süre savaş yürütmesinin olanaklı olmadığı. İsrail’in olası hava saldırısı belki İran’ın nükleer programını bir kaç yıllığına geciktirebilecektir, ama mutlaka şimdiye kadar almadıkları bir kararı, yani nükleer programın atom silahları yapılması için kullanılması kararını almalarını provoke edecektir. Bununla birlikte İsrail’e şu anki destekçileri Suudî Arabistan ve Katar yardım etse de, İran’ın Lübnan, Suriye, Filistin ve Irak’taki yakın güçlerinin bu savaşa katılmalarının ve İsrail’e saldırmalarının önü pek alınamayacaktır.

Bu açıdan 2010’a kadar MOSSAD’ın başkanlığını yapan Meir Dagan’ın »İran’ın yanısıra, hemen yanımızda Hizbullah, Hamas ve şimdi de Mısır sınırında Müslüman Kardeşler var. Her yanımızdan haftada bir kaç tane roket atılması, ülkeyi bir anda hareket edemez hâle getirir« açıklaması ve yapılan son araştırmalarda İsraillilerin yüzde 80’inin İran’la savaşa girilmesine karşı olması, Netanyahu-Liebermann Hükümeti tarafından dikkate alındığı muhtemel güçlü uyarılar olarak görülmelidir.

Peki durum böyleyken, Netanyahu’nun savaş naraları atmasının nedeni ne olabilir? Ortadoğu’yu çok iyi tanıyan gazeteci Knut Mellenthin, İsrail’in bu taktiğinin ve olası bir hava saldırısının tek gerçekçi amacının, İran’ın aşırı reaksiyon göstermesini ve ABD’nin İsrail’in yanında savaşa girmesine neden olabilecek hatalar yapmasını sağlamak olduğunu belirtiyor. Bence de doğru bir değerlendirme. Ama bir o kadar da ürkütücü, çünkü ABD savaşa katılsa da, katılmasa da olası bir İsrail-İran savaşı, Türkiye dahil, bütün bölgeyi cehennem ateşine döndürecek potansiyel taşıyor.

Netanyahu’nun savaş naraları yükseldikçe, felaket günleri yaklaşıyor...

10 Mart 2012