Köyün birinde namaz kılmayı sevmeyen köylülere bundan vazgeçirtmeyi imamlar bir türlü başaramamışlar. Bu işe de en fazla sabah namazı neden oluyormuş. Köylüler imamlara, “Eğer sabah namazını iptal ederseniz diğer dört vakte geliriz,” diyorlarmış. Doğaldır ki imamlar bu öneriye hep olumsuz bakmışlar. Günün birinde atanan yeni imama da aynı öneriyi getirmişler: “Sabah namazını iptal et, diğer namazlara gelelim!” “Olur!” demiş imam. Ve bu iş olmuş. Tabii bu durum diğer köylere tez elden ulaşmış. Bunu duyan imamlar toplanıp gelmişler. “Olur mu öyle şey?” demişler. “Senin böyle bir yetkin var mı? Allah’ın emrini nasıl değiştirirsin?” İşi nerdeyse küfre, dinsizliğe kadar götüreceklerini fark eden bizim imam dayanamamış: “Ulan siz elli yıldır bu insanlara tek rekât namaz kıldıramadınız. Ben dört vakti kıldırıyorum. Siz de erkek olun beş vakti kıldırın!”

Biz bu hikâyemizi AKP’ye methiyeler (övgüler) düzmek için yazmadık. AKP hâlâ topluma güven verememiştir. Toplumun bir kısmı AKP’nin teokratik dikta kuracağını düşünmektedir. Hoş, kendilerinin de tam demokrasiyi kuracakları yok ya! AKP eylem ve uygulamalarıyla AB tipi bir demokrasinin peşinde olduğunu göstermelidir. Bunun yolları vardır.  Her olaya (icraata) din, vahiy, ayet gözüyle bakmak Tanrı Devleti’nin ya da Tanrı’nın Gölgesi Devleti’nin bir özelliğidir. Milyon dolarları olan İslami burjuvazinin dolarları her kapıyı açan anahtar olarak yürüyen tanrı görevi yapmaktadır.

Din, inanç ve vicdan özgürlüğü vazgeçil(e)mezdir. Dini kutsallıklar, inanç ve ibadet birey ve toplumsal ahlakı kurmada ve insan ruhunu (vicdanı) iyiliklere yönlendirmede büyük önem taşır. Pozitivizm, laisizm (laikçilik), rasyonalizm günümüzde ilerici rolleri olmayan ve hatta geriye düşen rolleriyle tanımlanabilirler. Laisizm (dayattığı) bir devlet dini olarak laiklik (inanç özgürlüğü) karşıtıdır. Ne tek devlet dinini (laisizm) savunmak ne de din ve vicdan özgürlüğünü dolar basma fabrikası olarak görmek doğrudur. Doğru olanı insana yakışır bir toplum biçiminde yaşamaktır. İnsan haklarına dayalı, eşitlikçe, adil, özgür, demokratik bir toplumu yaratma mücadelesi vermektir.

Öykümüzdeki beş vakit namaz olayı gibi AKP, CHP, MHP, BDP ve başkaları (herkes) demokratik anayasa yapma görevinden kaçamazlar. Öykümüzdeki imamın, ben şimdilik beş vakti kıldıramıyorum ama ilerde olabilir, şeklindeki tavrı AKP’nin anayasanın (şimdilik gücü yettiği) bazı maddelerini değiştirme çabasıyla bir benzerliği söylenebilir mi, bilmem! Faşist, ırkçı, insan haklarına aykırı anayasa ve yasaların olmadığı demokratik bir toplum ve cumhuriyet kurmak hepimizin görevidir. Demokratik anayasa yapmak bu kadim topraklarda yaşayan herkes için bir test (deneme) olma durumu olacaktır. Samimiyet testi(dir) bu!

Bu ülkenin hâkim-savcıları hükümete güvenmiyor, hükümet de onlara. Kürtlerse kimseye güvenmiyor. Neden güvensin ki? Ortada bir itimatsızlık ve inanmama var. Tarafsız, bağlantısız, adil, eşit, insan haklarına uygun bir adalet kurmak amaç olmalıdır. Herkesin eşitlik ve refah içinde yaşadığı bir ülke inşa etmek gerekir. Samimiyet testi ise insan hakları ilkeleri içinde aranmalıdır. Çözüm için yeltenenlerin kendilerine ve insanlık değerlerine inanmaları gerekir.