'Moleküler Genetiğin Esasları' ve İnsanlığın Genetik Tarihini isimli 'Sorgulayan İnsan' adında kitapları da bulunan Lüleyap, CoVid-19 virüsünün Anadolu coğrafyasında dirençle karşılanabilmesini şu nedenlere bağladı:



'Son zamanlarda Türkiye'de Korona vakasına daha az rastlanması nedeniyle Türkiye coğrafyasına özgü genetik bir direnç mekanizmasından sözediliyor. Anadolu coğrafyasında bin yıldır yaşayan Türkiyelilerin Orta Asya'dan beraberinde getirdikleri genetik oran yüzde 8 ile 12 arasında değişmektedir. Ayrıca bu coğrafya genetik çeşitlilik bakımından en zenginler arasındadır. Bunu bitki ve hayvan çeşitliliğinden anlayabiliriz. Örneğin sadece Anadolu'daki bitki türü sayısı dokuz bindir. Tüm Avrupa'da ise altı bin civarındadır. Nitekim Çinliler birbirine çok benzerken Türkiyelilerin birbirine çok benzemediği bilinen bir gerçektir. Bu şunun için önemli. Dıştaki Fenotipik benzerlik veya benzersizlik aynı zamanda içteki genetiği de yansıtan görece kaba ama doğru bir genellemedir. Bunun içinde MHC'nin  (HLA) rolü oldukça büyüktür. Çünkü insanların sahip olduğu genler arasında en fazla çesitlilik bu gendedir. Göz rengi, boy uzunluğu, saç rengi gibi tüm özelliklerimiz nasıl farklılık gösteriyorsa, değişik hastalıklara karşı yatkınlığımız veya direncimiz de birbirinden farklılık gösterir. Örneğin bazı insanlar sabah yakalandıkları gribi akşama doğru atlatırken bazıları ise salya sümük 7 günden önce atlatamazlar. Bunu etkileyen faktörler arasında; içinde bulunulan fizyolojik koşullar ile yaş, cinsiyet ve kronik bir hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörler etkilidir. En az bunlar kadar önemli bir diğer faktör ise, bakteri ve virüslere karşı gösterilecek tepkimenin şiddetini belirleyen genetik repertuvarımızdır. Bu anlamda çok fazla çeşitlilik gösteren Türkiyelilerin tek bir antijen veya virüs ile kırıma uğraması oldukça zor görünmektedir. Daha çok Yeni Zelanda, Japonya, İngiltere  gibi ada ülkeleri ile görece genetik yapısı homojen olan populasyonlar çok etkilenebilme potansiyeli taşır. Sonuç olarak Korona veya diğer epidemi veya pandemi yaratma potansiyeli olan virus ve bskterilerin ülkemizde sıkıntı oluşturma kapasiteleri görece azdır'.

İnsanlık tarihi boyunca büyük ölümlere yol açan pandemilerin bulunduğunu hatırlatan Lüleyap 'Bunların içerisinde ön plana çıkan 1340'lı yıllardaki Karahumma yaklaşık 75-200 milyon insanın ölümüne yol açmıştır. Daha sonra sırasıyla 1900'lü yılların başında 500 milyon insanı infekte eden İspanyol gribinden 20-50 milyon, 1956 yılında Asya gribinden 2 milyon 1968 yılında kuş gribinin bir versiyonu olan Hong Kong gribinden 1 milyon kişinin ve 1995-2012 arasında 35 milyon insanın ölümüne neden olan HIV virusu bulunmaktadır. Ayrıca Korona virüs ailesine ait olan SARS ile Suudi Arabistan'daki MERS salginları da bunlarin arasında sayılabilir. Latince zehir anlamına gelen virüs kelimesi canlılık ve cansızlık arasındaki bir ara form niteliğini taşır. Mutlaka hayatını sürdürebilmesi için konak niteliğindeki bir hücreye ihtiyaç duyar. Normal koşullarda virüslerin konak tercihi vardır. Örneğin herhangi bir bitkiye ait olan bir virüs sadece bitkilere özgüdür. İnsana bulaşmaz. Ancak zoonoz karakterli bazı virüsler hayvanlarla uzun süre birlikte yaşarken gecirdikleri mutasyonlar nedeniyle insanlara da bulaşabilme özelliği kazanirlar. Koronada olduğu gibi' şeklinde açıklamada bulundu. 

Virüsler ile mücadele etme zorluğunun insanlık tarihi ile çok yakından ilişkili olduğunu ifade eden Lüleyap şöyle dedi: 'Çünkü bunların  evrimi yaşamın başlangıcı  olarak sayılabilecek ilk hücrenin oluşum tarihi  kadar eskiye dayanır. Bunlar kendi içerisinde RNA ve DNA virüsleri olarak iki ana gruba ayrılırlar.. Her ikisi de çok hızlı mutasyon geçirebilme özelliklerine ilave olarak yaşam tarihi boyunca ek donanımlar da kazanmışlardır.  Bunları  asıl tehlikeli yapan sürekli mutasyon geçirebilme özelliklerinden dolayı etkili bir aşı ilaç geliştirmenin zorluğunda yatar.'

VİRÜSLER MEDENİYETLEŞMEYE BAĞLI OLARAK GELİŞME GÖSTERMİŞTİR

Lüleyap, virüslerin medeniyetleşmeye bağlı olarak gelişme gösterdiğini vurgulayarak açıklamasına şöyle devam etti:  'Virüsler yayılım  ve insana  bulaşabilme özelliği kazanmıştır. Eskiden yaban hayatı insan topluluklarına iki yüz km mesafede iken, günümüzde yirmi kilometreye kadar yaklaşmış, hatta bazı hayvan çiftlikleri ve balık pazarları gibi canlı hayvan pazarları nedeniyle icimize kadar girebilmiştir. Nitekim Çin'de başladığı iddia edilen Koronavirüsün  SARS2=CoVid19)  canlı hayvan pazarında evrimleşerek insanlara geçtiği tahmin edilmektedir. Virüsler ile olan ilişkimiz, kızamık ve çocuk felci gibi hastalıklarla çocukluk dönemlerinden başlayarak bir tür av-avcı ilişkişi şeklinde tüm yaşam boyu devam etmekte olup insanlar bilim ve teknoloji sayesinde av olmaktan kurtulmaya çalışmaktadır. '

UZUN BİR ZAMANA İHTİYAÇ VAR

İlaç geliştirme konusunda; CDC (Hastalıkları  Önleme Merkezi), Dünya Sağlık Örgütü, Roche gibi kurum ve ilaç şirketleri, aşı ve ilaç geliştirme  konusunda yoğun çaba sarfettiklerini hatırlatan Lüleyap 'Ancak yeni bir ilaç geliştirmenin maliyet ve uzun zamana ihtiyaç göstermesi nedeniyle eldeki mevcut anti viral ilaçların kombine şekilde kullanılması, bu konudaki yaygın tedavi stratejileri içinde yer alır. Örneğin HIV virüsüne karşı kullanılan anti viral ilaçlar ile sıtmaya karşı kullanılan  Klorokin benzeri ilaçların bu konuda etkili olduğu bildirilmiştir. Buna ilave olarak Remdesivir denilen bir ilacın, Korona (CoVid-19) için tek etkili ilaç olduğu Dünya Sağlık Örgütütü tarafından bildirilerek bu şirketin Amerikan borsalarında yüzde 18 oranında değer kazanmasına da yol açmıştır' dedi.

80 YAŞ ÜSTÜNDE ÖLÜM ORANLARI DAHA FAZLA

Bağışıklık sistemi gelişmiş ve baskılanmamış olan insan ve yaş gruplarında Koronavirüsün çok büyük tehlike oluşturmadığına dikkat çeken Lüleyap şöyle konuştu:
Çin’de başlayan CoVid-19 salgınından elde edilen bilgiler; 'Koronavirüs için asıl hedefin, 80 ve seksen yaş üstü grup olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü bu yaş grubunda bu hastalığa yakalanan kişilerin yüzde 14'ü hayatını kaybetmiştir.Genç ve sağlıklı insanlar için herhangi bir tehlike sözkonusu değildir. Koronavirüs (Covid 19) diğer virüslere göre bulaşma özelliğinin daha hızlı ve kolay olması nedeniyle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, böbrek ve diyabet, kronik hastalığı olan kişilerde ve kanser tedavisi gören gruplarda ciddi tehlike oluşturmaktadır.  '

AVRUPA'DA YAŞLI NÜFUS ORANI GÖRECE YÜKSEK

Avrupa'da daha fazla virüsün yaygınlaşmasının, insan hareketliliğinin görece fazla olması ile görece yaşlı nüfus oranının yüksek bulunmasına bağlayan Genetik Uzmanı Prof. Dr. Lüleyap 'Asıl sıkıntı; demokratik ve özgür ortamlarda yaşamaya alışmış olan Avrupalıların sıkıyönetim benzeri olağanüstü koşulları anımsatan karantina uygulamaları doğrultusunda okulların tatil edilerek evlerine kapanmak zorunda bırakılmalarıdır.'

TEMİZLİK ANA KORUNMA YÖNTEMİ

Lüleyap Koronavirüsüne karşı en önemli korunma yönteminin öz bakım çerçevesinde el temizliği olduğunu sözlerine ekleyerek 'Ellerimiz çok önemli. Sık kullandığımız cep telefonları desenfekte edilmeli. Toplu yaşam alanlarından kaçınılmalı, açık alanlarda yürüyüş ve egzesizler yapılmalı, sağlıklı beslenilmeli ve uyku düzenine dikkat edilmelidir' şeklinde açıklamada bulundu.

ORTADA GRİ BİR ALAN DA VAR

Virüsün bu denli hızlı yayılması konusunda bazı endişelerinin olduğuna da dikkat çeken Lüleyap 'Ortada bir gri zon bulunmaktadır. İnsanların para kullanımını azaltan, kripto paralara yönlendiren ve insanları daha denetlenebilir bir yapının provası da yapılıyor olabilir. Bunun altından başka ekonomik şeyler de çıkabilme olasılığı oldukça yüksek görünmektedir' Çünkü; Savaşlar, Hastalıklar ve Salgınlar sonuçta ticareti ve kapitalizmde yeni oluşumların başlangıcı olmuştur geçmişte. Örneğin salgın koşullarını bir tür var oluş -yok oluş şeklinde algılanmasına yol açarak, salgın sonrası hayatta kalanların sınavı geçtik psikolojisiyle tüketim çılgınlığına başlaması ve benzeri uygulamalar ile şirket iflaslari da Üst Akıl tarafından hedefleniyor olabilir dedi. 

SÜHEYLA KAPLAN