Bugün ülkemizde muhalif gazeteciler, politikacılar veya siyasi yorum yapanlar, ülkenin geleceğine ilişkin herhangi bir bilimsel analiz ortaya koymuyorlar. Hemen hemen büyük bir çoğunluk, istihbarata dayanan yorumlar yapıyorlar. Muhalif kitleler de bu yorumların alıcısı durumda. Şüphesiz ki bu tür yorumlar veya S. Peker gibi veya F. Gülenci gazetecilerin, devletin kapalı kapıları arkasından bilgi aktarmaları da çok önemli fakat sorun şurada yatıyor: 1- Bu bilgileri aktaranlar, kendi ideolojilerinin propagandasını yaparak, aslında başarıya aç muhaliflerin devrimci bir kanala girmelerinin önüne barajlar koyuyorlar. 2- Verilen bilgilerin doğru veya yanlış olduğuna ilişkin herhangi bir ölçü olmadığı için bu iktidar karşıtı sunumlar peşinen doğru olarak kabul görüyor. 3- Daha da önemli olanı; muhalefet liderleri de dâhil hiç kimse, halkın şu sorusuna tatmin edici bir cevap veremiyor: RTE iktidarı bırakır mı?  

Örneğin muhalif Parti sözcülerinin ve çoğu muhalifin cevabı şu: İstanbul, Ankara gibi büyük şehirleri nasıl aldıysak iktidarı da alacağız. Evet, bu bir cevap ama insanların kafasındaki şüpheleri gidermeye yetmeyen bir cevap bu! 

Zaten diğer muhalif kesimler de soyut ajitasyonlar dışında bir cevap oluşturamıyorlar!  

Bu konuda sanırım defalarca yazdım. Tekrarlamam gerekirse RTE, emperyalist bir sistemin parçası olan ülkemizin Başkanıdır sadece. Ülke içinde stratejik konularda istediği gibi hareket edemez! Çünkü bunlar NATO Konseptine göre düzenleniyor. Örneğin parlamentoyu fes edemez. Hâlbuki yetkisi var! Partileri kapatıp seçimleri iptal edemez! Yine basım, yargı vb. Kurumları ortadan kaldıramaz vb. Hiçbir ülkeye izin almadan müdahale edemez!  Veya Rusya ile ABD ve müttefiklerini çıkarları aleyhinde hiçbir adım atamaz! Eğer bunları yaparsa, gereği şu veya bu şekilde ondan sorulacaktır. Tıpkı S-400’ler de olduğu gibi vs. 

Fakat taktik adımlar atabilir. Örneğin insanları sudan nedenlerle tutuklatabilir. İnsanlara korku salmak için teröre başvurabilir. Veya belediyelere Kayyum atayabilir, yargıyı kaldıramaz ama kendi istediklerini oraya doldurabilir. Dahası Avrupa’ya karşı mültecileri silah olarak kullanıp onlardan haraç alabilir vs. Son A. Merkel ziyareti de böyle okunmalıdır.  

Aslında, RTE’ rejiminin sonunu merak ediyorsanız Mursi’nin akıbetine bakın! Bu sonucun aynı olacağı anlamına gelmez fakat sonuçta bu tür istikrarsız kişiler sistemin dışına alınır. Sistemin bu tavrı, tamamen demokrasi kriterlerinin dışında gerçekleşir. Örneğin RTE ülkeden bir trilyon dolar para aktarmış hesabına veya taraftarlarını devletin kurumlarına yerleştirmiş vb. Ölçüleri ciddiye almaz sistem. Emperyalist sistemin jandarmalık görevini yürütebilmesi için iki temel ölçüte göre hareket eder: 

Birincisi, sistemin ülke çıkarları önemlidir. Dolayısıyla ülkesinin yararına ve çıkarına uygun tavizler alarak uydu yönetimleriyle olan ilişkisini bozmaz. Örneğin sistem üyesi müttefik ülkeler, uydularla olan ilişkilerde birbirlerine pek karışmazlar. Veya çok ciddi gelişmeler olursa müdahil olurlar. Çünkü aralarında ki çelişkileri bu ilişkiler vasıtasıyla düzenlerler.    

İkincisin de ise sistemin çıkarları söz konusudur. Örneğin ülkemiz NATO ilkelerine aykırı hareket geliştiremez. Çünkü emperyalistler 1945’lerden beri demokrasi temsilciliği ve şampiyonluğu yapmaktadırlar. NATO konsepti de buna uygun düzenlenmiştir. Örneğin hiçbir Şeriatçı veya dikta yönetimi NATO üyesi olamaz. Bu göstermelik demokrasicilik oyununda ABD ve İngiltere başı çekmektedir. Sanırım Almanya dışında hiçbir emperyalist ülke, demokrasici ligin ölçüsü olan sosyal dokuya sahip değil. Bu da onların Aşil topuğu aslında! Ama bu ikinci faktör, sadece uydu ülke yönetiminin istikrasız olması, sistemin çıkarlarına aykırı adımlar atması vb. Nedenleriyle işlerlik kazanmaz. Daha da önemli olan; muhalefetin devrimcileşme tehlikesi baş gösterdiğinde de devreye girmesidir.  

Sistemin çıkarlar söz konusu olduğunda, bizim gibi uydu olan ülke yönetimleri, mutlaka değiştirilecektir. Bu bir zaman sorunudur sadece. Yani verilecek hiçbir taviz kaçınılmaz sonu değiştirmez. Bu süreç; Mısır örneğinde de izlediğimiz gibi şöyle işliyor: 

İlk teklif şu oluyor: ‘iktidarını paylaş!’ Eğer bu sürüncemede kalırsa (ki Biden-Erdoğan görüşmesinde bu teklif yapılmıştı) ikinci adım geliyor. 

İkincisi de: yaptırımlar veya benzer sıkıştırmalar söz konusu. 

Üçüncü adımı ise varın siz tahmin edin. 

Tüm bunlar; 

Demokrasi kültürünün ve mücadelesini ülkemizde kitleleşmemesi sonucu, ister sağ isterse sol iktidarlarda olsun ipin emperyalistlerin elinde olmasından başka bir şey değil!