Alman gazeteci, Ortadoğu ve Türkiye konusunda açıklamalarıyla tanınan Dr. Nick Brauns OHAL kapsamında getirilen KHK kararları ile politik cinayetler ve sömürgeci savaşın Türkiye’nin batısına sıçrayacağını söyledi.

Dr. Brauns konu ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Çıkarılan KHK’ler ile OHAL koşullarının süreklileşmesi sağlanırken 696 sayılı KHK ile ise “Darbe girişimi ve terör eylemlerinin bastırılması için hareket ettiği” ileri sürülen paramiliter güçlere cezai sorumsuzluk getirildi. Bu düzenleme ile muhalif kesime yönelik ırkçı-şoven saldırılar artacak yorumları yapılıyor. Getirilen cezai  sorumsuzluğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Brauns: AKP Sözcüsü Mahir Ünal KHK ile sivillerin ceza sorumluluğu olmayacağı hükümünün sadece 15 Temmuz ve 16 Temmuz tarihleri kapsadığını açıkladı. Oysa kararnameden bu anlaşılmıyor, kararname tamamıyle belirsizlik içeriyor. Bu arada barışçıl gösteriler bile terör ve darbe girişimi olarak kabul edilecek. Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın farklı içerikteki konuşmalarından, Cumhuriyet gazetesine karşı açılmış davalardan da biliyoruz ki bunlar AKP ve yargı tarafından terör kapsamda değerlendirilmektedir. Siyasi tutuklular Türkiye’de Gülen cemaati, PKK, DHKP-C, PYD gibi örgüt suçlaması ile  yargılanmaktalar. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi terör propagandası olarak görüldü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşü AKP tarafından ‘ darbeye hazırlık’ olarak görüldü. Çıkarılan  bu kararname ile her türlü muhalif hareket terör ya da darbe girişimi kapsamında görülecek. Böylelikle AKP’ye yakın çeteler,  paramiliter militanlar herhangi bir ceza almadan muhalif kesimlere karşı şiddet uygulamaya başlayacak. 

AKP iç savaşa mı hazırlanıyor?

Brauns: Muhalefetin kalan üyeleri ile uzun bıçaklar gecesi ya da iç savaş.. Bunun pratiğini Osmanlı Ocakları ya da AKP’ye yakın paramiliter milislerin inşasında görmeye başlamıştık. Burada AKP’nin paralı ve güvenlik firması SADAT büyük bir rol oynamış ve Erdoğan  faşist ve mücahit korumaları yanına almıştır. Bu katil örgüt son üç yılda Sur ve Cizre’deki katliamlarda aktif rol oynamıştır, bu örgüt asker ya da polise bağlı resmi bir birlik değildir. Resmi örgütlenmenin dışındaki siyasi çete gruplarına aktif roller verilecek.  Bu yeni çıkarılan KHK ile de bu örgüt meşrulaştırılacak.

Erdoğan’ın izlediği yol Hitler ile sürekli karşılaştırılmaktadır. 1930’larda Nazi döneminde çıkarılan karararnamaler ile  son  KHK arasında  paralelikler kuruyor musunuz?

Brauns: Kesinlikle. Hitler’in başbakanlık seçimlerinden çok kısa bir süre sonra Prusya İçişleri Bakanı Hermann Göring  1933 yılında radikal solcular ve komunistlere karşı mücadele etmek amacıyla yardımcı polis kolluklarından oluşan ‘lusal birlik üyelerinin eğitimi’ için görevlendirdi. Bu yardımcı polis birlikleri Nazi paramiliter, SS, SA gibi federal, monarşik kask üyelerinden oluşmaktaydı. Bu yapı Ağustos ayına kadar Nazi grıpları içerisindeki siyasi rakiplerin dağılmasına kadar devam etti. Bu örgüt çok sayıda komunisti, sosyal demokratı, Hitler rejimine karşı olan muhalifleri ve Yahudileri vahşi toplama kamplarında kaçıdırdılar, işkence ettiler ve öldürdüler. Bu yardımcı polis kollukları hiçbir şekilde cezalandırılmadı çünkü onlar terörizm ve komünistlere karşı devleti korumak için devleti savunmak üzere kurulmuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşenir’in yeni KHK ile sivillere darbe kalkışması isnadıyla silah kullanma hakkının verilmesi ülkeyi iç savaşa götürür şeklindeki sert açıklamasını inandırıcı buluyor musunuz?

Brauns: Muhalefet partisi olarak KHK’ye karşı çıkması elbette memnuniyetle karşılanacak bir açıklama. Ancak Meral Akşener’in 1990’lı yıllarda bakan oldğu dönemlerde  Kürt aydınlarına, entellektüellere, işadamlarına karşı Jitem, Kontrgerilla ve Hizbullah örgütü tarafından cinayetler gerçekleşmiş ve bunlar aydınlatılamamıştı.

1980’li yıllarda işlenen devlet tarafından cinayetler, köy korucu sistemi Kürdistan’da sömürgeci savaşın birer repartuarı haline gelmişti. Yazar Musa Anter’in, milletvekili Mehmet Sincar’ın, altı yıl önce Roboski’de öldürülen 36 köylünün, Cizre’de bodrumda yakılan 150 vatandaşın gerçek ailleri bilindiği halde ortaya çıkarılamadı. Yeni KHK kararları ile politik cinayetler ve sömürgeci savaş Türkiye’nin batısına sıçrayacak. Muhalefeti susturacak özel kolluk örgütlerinin sadece siyasi amaçlar doğrultusında kullanılacağından endişeliyim doğrusu. Komşusu ile kavga eden, ya da para borcu olan  herkes birbirini kolaylıkla vurabilecek. Komşusu Gülenciyse tabancayla vuracak ve bu kişi devleti korumak adına ceza almayacak. Asıl tehlike de bu gruplar Kürtler ve Aleviler gibi kimliksel ve etnik grupları tehdit edecek. 1978 Maraş olaylarını hatırlayalım, O dönemlerde ‘komünistlere’ karşı mücadele veriliyordu şimdi bunun adı terörizm ile mücadele olacak. Bu kararname ‘ linç kanununun’ kapısını açtı.

HDP Milletvekili Garo Paylan bir süre önce Avrupa’daki muhaliflere saldırı planının hazırlandığını ileri sürdü. Bunun  önceki gün açıklanan KHK ile bir bağlantısı var mı?

Brauns: Kesinlikle evet. AKP yanlısı gazeteciler tarafından da bu açıkça dile getirildi. Alman ZDF Frontal 21 programında AKP Milletvekilinin Almanyalı Osmanlılar adlı çeteyle yakın bağlantısı olduğu ve bu milletvekilinin bu gruba para verdiği ya da verdirdiği öne sürüldü. Bu kararname ile Almanyalı Osmanlılar ya da buna benzer gruplar Avrupa’da da Erdoğan ve AKP karşıtlarına karşı aktif hale gelecekler. Potansiyel katiller savcılığa karşı kendilerini garanti ve güvende hissedecekler.

Yeni KHK kararları ile politik mahkumlar duruşmaya getirilirken  tek tip kıyafet giyecek. Bu uygulama ile  Guantanamo’daki esir kampındaki uygulama arasında benzerlik var mı?

Brauns: Bu Düşman Ceza Kanunu’nun bir unsurlarıdır. Bu terime göre bazı bireyler sivil haklardan,  toplum için geçerli olan hakların dışında bırakılır ve devlet düşmanı olarak görülür. Bu devlet düşmanı atfedilen kişilerin anayasal ve adli hakları yoktur. Kamusal düşman olarak görülen bu kişilere  tek tip kıyafet giyme zorunluluğunun getirilmesi henüz mahkum hakkında mahkeme kararı olmaksızın  daha başından hakim tarafından doğrudan suçlu kabul edilmesidir. 

Bu arada Almanya’da da birçok cezaevinde mahkumlar tek tip kıyafet uygulaması vardır. Bu sadece politik mahkumlar için değil, tüm mahkumlar için geçerlidir. Bu tip kıyafetler mahkumların cezaevi rejimine girmek zorunda kalmaları nedeniyle daima tutsakların kişiliğini ve politik kimliğini bozmayı hedeflemektedir. Böylelike mahkumlar doğrudan başka bir yaşam tarzıyla , suçlu olarak kategorize edilmektedir. 1980’lerin ortalarında Türkiye’de  devrimci tutsaklar hapishane giysilerine karşı direndiler ve açlık grevine gittiler. Bu uygulamaya giyim biçimi ya da moda olarak karşı çıkmıyoruz;   mahkumun kendi kimliği ve politik kimliğini savunma hakkı adına karşı çıkıyoruz. 

Süheyla Kaplan / Almanya