Geçen hafta yazımızı Türkiye’deki muhalif güçlerin bölgeye bakmaları gerektiğini belirterek bitirmiştik. Konuyu irdelemeye devam edelim. Bu arada konumuzla ilgili olarak Türkiye’nin dış politikasının arka planı ve petrol üretimi üzerine kaleme aldığımız iki analizi http://kozmopolit-blog.blogspot.com adresindeki bloğumuzda yayınladığımızı ve ilgilenenlerin detayları orada okuyabileceklerini belirtmek isteriz.

Türkiye’deki kapışmaların ve iç politikadaki hengamenin kopardığı yaygara, dikkatleri bölgenin üzerinden çekmesine fırsat vermemeli. Çünkü yılda 60 milyar Dolar’dan fazla bir bütçeyi enerji ithalatı için harcayan Türkiye açısından bölgede son derece önemli gelişmeler söz konusu.

Ancak, bölgedeki gelişmeleri tetikleyen asıl faktörün emperyalist stratejiler olduğu da unutulmamalı. Bunu petrol üretimindeki son verilerle açıklamaya çalışalım: en büyük petrol üreticisi 10 ülkenin teyit edilmiş petrol rezervleri Aralık 2014 itibariyle 1,4 trilyon varil düzeyindedir. 1 varil 159 litreye eşittir. Artık hesabı siz yapın. Uzmanlar, günlük petrol üretiminin 53,5 milyon varil olması üzerinden hesap yaparak, bu rezervlerin en fazla 70 yıl sonra tükeneceğini varsayıyorlar.

Ama bu ortalama bir tahmin, çünkü tek tek üretici ülkelere baktığımızda, gelecekle ilgili tahminler farklılaşıyor: Örneğin ABD’nin petrol rezervleri 44 milyar varil. ABD günde 12,2 milyon varil, yani yılda 4,45 milyar varil petrol üretiyor. Üretim bu düzeyde devam ederse, ABD’ndeki rezervler on yıl içinde tükenecek. Buna karşın 298 milyar varil ile dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olan Venezuela günde 2,5 milyon, yani yılda 912,5 milyon varil petrol üretiyor.

Bu durumda ABD’nin enerji ihtiyacını karşılayabilmesi için dünyadaki petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetini koruması yaşamsal bir önem kazanıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 98 milyar, Irak’ın 150, İran’ın 157, Kuveyt’in 102 ve Suudi Arabistan’ın 266 milyar varil petrol rezervi olduğu düşünülürse, bölgenin ABD açısından ne anlama geldiği görülebilir. Irak’ın petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 30’u, yani 45 milyar varillik kaynak Güney Kürdistan’da bulunuyor. Suriye’de ise sadece 2,5 milyar varil rezerv var. Ama Suriye, özellikle Rojava, petrol nakliyatı açısından önem taşıyor. Adana, Maraş ve Antep’te konuşlanan Patriot sistemlerini, Davutoğlu’nun »güvenli bölge« talebini ve petrol tekellerinin yeni boru hattı projesini üst üste koyduğumuzda, Rojava’nın neden boğulmak istediğini anlayabiliriz.

AKP’nin kendi iktidarını tehlikeye sokan otoriter iç politikası, emperyalist güçlerce enerji dağıtım merkezi hâline gelen Türkiye’nin stratejik önemine yönelik bir istikrarsızlık tehdidi olarak değerlendirilmektedir. Gelişmeler, AKP’nin Batı tarafından »ya istikrar, ya tasfiye« ikilemine sokulduğunu gösteriyor. Son günlerde Washington, Berlin ve Brüksel’den Ankara’ya verilen sinyaller doğru okunursa, bunların sadece Gülen hareketine karşı girişilen operasyonlarla ilgili olmadığı görülebilir. Özcesi şudur: AKP rejimi ciddi bir baskı altındadır. Türkiye, emperyalistlerin AKP’nin tasarrufuna bırakamayacakları stratejik değerdedir. 2015 yeni devinimlere gebedir. Soru ise şudur: muhalif güçler buna hazır mı?

20 Aralık 2014