Her İslamist terör saldırısının ardından olduğu gibi, Strasburg’da gerçekleşen kanlı saldırı da burjuva basınının felaket senaryoları kurgulamasına vesile oldu. Gerçi bu sefer, “Fransız devleti ‘Sarı Yelekliler’ eylemlerini diskredite etmek için saldırıya fırsat verdi” türünden komplo teorileri de yok değil. Ancak, ki görünen o, saldırıdan sonra tartışmalar pek çabuk bitmeyecek. Tahminimizi gerekçelendiren görüngüler az değil.

Öncelikle tartışmaların alacağı yönü biraz irdelemek gerekiyor. Dikkat edildiyse, son yıllarda Avrupa basını, bilhassa muhafazakâr gazeteciler “radikalleşen tehdit ediciler” tanımını sıklıkla kullanmaya başladılar. Tanım, burjuva demokratik hukuk devletinin esaslarını eğmek için kullanıma uygun. Burada belirleyici olan, kişinin suçu ispat edilene kadar suçsuz sayılması ilkesi. Bu ilke tersine çevrilmek isteniliyor.

Burjuva basınında kullanılan “tehdit ediciler”, yani “muhtemel bir terör suçu işlemeye yatkın olan kişiler” tanımı, yurttaşlık haklarının askıya alınmasının, yargısız infazın ilk adımıdır.  Ardından gelecek olan ise, hak ve özgürlüklere sahip olanlar ve olmayanlar “hukukunun” geçerli olmasıdır.

Hukuk devleti esaslarının ters yüz edilmesiyle neler olabileceğini hemen her gün Türk devletinin pratiğinde görebiliyoruz. Suçsuz olunduğunun ispatının gerekli olduğu her rejim, hukuksuzluk rejimidir. Çok iyi biliyoruz ki, hukuk herkese lazım olacaktır – zamanı geldiğinde alaşağı edilecek diktatörlere ve işkenceci-katil memurlara da.

Elbette; “burjuva demokratik hukuk devleti maskedir, egemen sınıfın çıkarları söz konusu olduğunda işe yaramaz” diyenler de haklıdır. Ne de olsa burjuva demokrasileri, burjuvazinin diktatörlüğünden başka bir şey değillerdir. Ancak, bu diktatörlüğün sürdürülebilmesi, özellikle kapitalist rekabetin ayakta kalabilmesi için, demokratik hukuk devleti esaslarına ve bu bağlamda, seçimler üzerinden sağlanan toplumsal rızaya gereksinim vardır.

Burjuva medyasının kalemşörlerinin halihazırda istedikleri, “tehdit edici” olarak tanımlanan kişilerin tutuklanması veya en azından “ev hapsinde” ve gözlem altında tutulmaları. Ancak asıl hedefleri, bu hukuksuzluğun egemen koşulların sürdürülebilirliğini zayıflatabilecek, bu koşulları alaşağı etme potansiyelini taşıyabilecek her unsurun bastırılmasıdır. “Özgürlüklerimizin korunması için bazı haklarımızdan vazgeçmeliyiz” demagojisi, kimilerinin dediği gibi, “güvenlik mi, özgürlük mü?” meselesi değildir. Asıl mesele kriz doğurganlığıyla doğanın ve insanlığın geleceğini tehdit eden kapitalist üretim ilişkilerinin korunması için, toplum çoğunluğunun kırıntılardan ibaret olan hak ve özgürlüklerinden “terör” gerekçesiyle ve kendi rızalarıyla feragat etmelerini sağlamaktır.

Gerek İslamist, gerekse de bireysel terör sadece ve sadece egemen sınıflara yaramaktadır. Varlığı, ezilen ve sömürülen sınıfların başlarını aşağıda tutmalarını sağlayacak tedbirleri yaratmak için kullanılmaktadır. Evet, emperyalist burjuvazi kriz çözümüne hazırlanıyor. Önce İslamistlerin özgürlüklerini ellerinden alacaklar. Sonra da… Artık gerisini siz düşünün.