Bu yazımda, bazı basın mensuplarının göçmenlere karşı takındıkları sorumsuzca tutumları dile getireceğim. Yanısıra göçmenlerin zaman zaman yaptıkları hataları da eleştirmeden geçemeyeceğim.

Bazı basın mensupları bilerek veya bilmeyerek, göçmen azınlık hakkında kaleme aldıkları yanlış yazı veya bulundukları söylemler ile tüm kamuoyu önünde onları yaraladıklarını unutuyorlar.

Göçmenlerin günlük yaşam içerisindeki pratikleri, abartılı bir şekilde devamlı kamuoyuna lanse ediliyor. Bazı politikacılar sorumsuzca, göçmenler hakkındaki söylemlerini sanki doğruymuş gibi, sürekli tekrarlıyorlar. Göçmenlerin olumsuzluklarını ve suçlarını, göze çabuk battığı için, devamlı komuoyu ile paylaşıyorlar.

Burada, bu olanları paylaşılmasın demiyorum ve daha uygun, kışkırtıcı olmayan bir dille payaşılırsa daha doğru olduğunu vurgulamak istiyorum.

Göçmen gençler bir hata yaptıklarında, ilk belirtilen şey, onların hangi ulusa mensup olduğu. Aynı suçu işleyen bir Alman genç ise, sadece yaşı vurgulanmakla yetiniliyor ve detaylı bilgi vermeden geçiliyor. Göçmen kökenlilerin hangi ulusa mensup olduğu yazılarak, o ulusun hedef gösterilmesinin neye hizmet ettiği bilinmiyor mu? Bu tür tavırlar o ulusa karşı düşmanlığı körüklediği gibi, daha da ileriye gidilerek halkın gözü önünde horlanıp aşağılanmasına da sebep oluyor.

Kiriminalize olaylara karışan göçmenlerin sayıları abartılı bir şekilde lanse ediliyor.

Bazı basın mensupları, yaşanan her olayda sanki ‘göçmen suçlu’ ararcasına, tüm olayları göçmenlerin üzerine yıkmak istercesine bir tutum içine giriyorlar.

Göçmen azınlığı, sürekli topun ağzına sürmek istercesine bir çaba içindeler.

Olaya karışan göçmenlerden biri siyah olduğunda, daha da ileri giderek aşağılayıcı bir şekilde “zenci” diye de yazanlar oluyor.

Bir beyaz tenli aynı şeyi yaptığında, beyaz tenli diye yazmadıkları gibi, siyahiyi aşağılayan bir hava içine de girmiş oluyorlar. Sanki beyaz renk siyah renkten üstünmüş gibi milliyetçi, ırkçı ve şoven bir tutum izleniyor.

Bazen de ‘siyah’ diyemeyerek (Dunkelhäutig), iki renk arasında yılan gibi kıvrılıyorlar. Renkler arasında illaki bir fark yaratmak zorundaymış gibi aşağılayıcı bir tutum içine giriyorlar.

Bazı basın mensupları, direk bir hedef gösterircesine manşet atıp, halka da işte bu gibi hedefleri gösterdiklerinin farkında olmuyorlar.

Günlük yaşamda herhangi bir olumsuz olay gerçekleştiğinde, göçmenlerin üzerine yıkmaya çalışıyorlar.

Çoğu kez polis de; caddede yürürken gördüğü siyahi bir göçmeni hemen arayıp ve pasaport sormadan geçip gitmiyor.

Bazense, sanki bir günah keçisi ararcasına, aradıkları izi bulduklarını ispatlamaya çalışıyorlar. Günlük yaşam pratiği içerisinde, göçmenleri toplumun gözünde küçük düşürerek; ırkçılığı, miliyetçiliği ve şovenizmi hortlattıklarının farkına varmıyorlar.

Bazı sorumsuz basın mensupları, göçmen gençlerin ne kadar kadın düşmanı olduklarını ve sürekli kadınları aşağıladıklarını dile getirip duruyorlar.

Burada göçmen gençlerin kadınlara karşı doğru davranışlar gösterdiklerini ve bu konuda duyarlı olduklarını söylemek istemiyorum.

Konunun nasıl ele alınıp ve onları devamlı topun ağzına sürüp, düşmanca hedef gösterilmelerini eleştiriyorum.

Zaten günlük yaşamın her alanında; ev, iş, meslek yeri ararken göçmenlerin devamlı horlanıp aşağılanması yetmiyormuş gibi bir de bazı basın mensupları tarafından aşağılanmamaları gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Göçmenler ile yerli halk arasında ayrılık ve çeşitlilik aranmaya kalkıldığında, bir çok ayrılık ve farklılık bulmak mümkün elbette.

Yerli halkın da, göçmen halkın da bu ayrı ve farklı yönlerini görerek ve kabullenerek barış içinde bir arada, eşit şartlar altında yaşamayı hayata geçirmesi gerekir.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı basının rolü çok önemlidir. Basın, haberleri tarafsız ve objektif bir şekilde, ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanmadan okura yansıtmalıdır.