Fritz Michael Gerlich- O psikopatın vatan hainliğiyle suçlanacağından emindim ama onu alkışladılar Sophie. Hitler mahkeme salonunda istediği herşeyi aldı. Alman ulusunu arkasına aldı ve halk ona güveniyor. Yargıç bile etkilendi. Bu daha başlangıç.

Sophie- Neyin başlangıcı?

Fritz Michael Gerlich- Değişimin, onu gördüm. O bir insan değil. İnsan gibi görünmek için çaba sarfediyor ama tek yaptığı korkularımızı ve öfkelerimizi keşfetmek. Ve şimdi, önden giden bir canavarın arkasından gidiyoruz.

Sophie- Olağanüstü zamanların, olağanüstü ölçüleri vardır. Bunu bir keresinde sen söylemiştin, unuttun mu? Şimdi birbirimize her zamankinden fazla güvenmek zorundayız. Bunun işe yaramayacağını sana söylemiştim. Gel içeri, sana bişeyler hazırlayayım.

Fritz Michael Gerlich- (Sophiye sarılır, öper ve anında geri çıkar) Teşekkürler.

Fritz Michael Gerlich muhafazakâr sosyalisttir ve Hitler siyasetine karşı çıkan ilk gazetecilerden birisidir. Bu olaydan bisüre geçtikten sonra Dachau Toplama Kampı’na götürülür ve 30 Haziran 1934’te öldürülür. Ölümünden bisüre sonra açıklama yapılır ve külleri eşine teslim edilir.

Yukarıdaki konuşmayı Kötülüğün Yükselişi – The Rise of Evil filminden aldım. Hitler’in doğumundan savaşın ilanına kadar 2 bölümlük bir dizi, Çöküş filmiyle Erdoğan’ın geleceği hakkında çok bağlantı kurmuştum, bu diziyle de başlangıcının da tıpatıp aynı olduğunu gördüm. Babalarından ve baskılarından tutun da tam siyasete girmeden önceki hapishane olayına kadar neredeyse birebir bir uyum yada belli bir süre sonra kopya çekme var.

Bu filmi seyrettikten sonra Erdoğan’ın tek okuduğu kitap mantığımı 2 kitaba çıkartıyorum. Böylece yeteri kadar aydın olmuş mudur bilemem ama Erdoğan önce Hitler’in Kavgam, sonrasında da Aziz Nesin’in Zübük kitaplarını okumuştur. Aynı Fritz Michael Gerlich gibi 2003 yılında tepki göstererek Fransa’ya iltica etmiş bir gazeteci olarak dün gece diziyi 2 farklı gözle ve bakış açısıyla izledim.

Öncelikle şunu gayet rahat söyleyebilirim, ikisi de hasta, öyle az-buz hasta değiller, yetki verilemeyecek kertede hastalar. İkisi de anlık tepkilere göre hareket ediyorlar. Birisi ressam, diğeri futbolcu olmak istese de yetenekleri o kadar ve bu onları bir anlamda düşman ve kinci yapmış.

Hitler sonradan Alman oluyor, Erdoğan’ın da babası yada dedesi sonradan Türk oluyor. Avusturyalı Alman ile, Gürcistanlı Türk aynı milliyetçilik ekseninde kükrüyor ve dış ülkelere kükrüyor ve saldırıyorlar.

İkisinin de başlangıç yolu “korkularımızı ve öfkelerimizi keşfetmek” üzerine kurulu ve bunda din kullanılıyor.

Kulüp dizisini izledikten sonra nasıl tesadüfen bu diziyi buldum, buna verecek yanıtım yok ama 2 muhteşem dizi seyrettim. Kulüp dizisi için emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Y yada Z kuşağını siyasiler tartışadursun, dünyayla bütünleşerek Türkiye’yi seyreden ve anlamaya çalışan yeni bütün nesiller, bizim çok ama çok ilerimizdeler.

Dünyada artık tartışılmazken, biz hâlâ 68 ve 78 kuşaklarından bişeyler bekliyoruz. 68’in Dev-Lis’lisi olmama ramak kalmıştı ama 78’liliği dolu dolu yaşadım ve yaptıklarımın hiçbirinden pişman değilim. 68’liler bir açılımdı esasında, sokaktaki devrimci hareketin açılışını yaptılar ve halk onları çoğunlukla bağırlarına bastı.

Biz 78 olarak devam ettirmek istedik ama sokak aynı sokak değildi ve direnmekten dolayı gelişme yoluna tam olarak adım atamadık. Hep kendimi suçlamışımdır, 68’liler bize çok şey verdi ama biz sonrakilere veremedik diye. Bu dizileri, filmleri, müzikleri, edebiyatı, dansları, tiyatroyu, oyunculuklarını, seçimlerini izledikçe verdiğimizi anlıyorum artık. Hiçbişey veremesek de dik durmayı verebildik diye düşünüyorum.

O bir insan değil.