Günümüz dünyasının en belirgin emarelerinden birisi kavram kargaşasıdır. Kavramların gelişi güzel kullanılması, içeriğinin değiştirilmesi kişisel bir hata değil elbette. Bilinçli bir tercih ve kamuoyunu manipüle etmek için başvurulan bir araç.
Neoliberal efsanelerin başarılarının sırrı da biraz burada yatıyor. Solun ve emek hareketinin "özgürlük, eşitlik ve demokrasi" kavramlarının içini boşaltıp, özgürlüğü sermayenin özgürlüğüne, eşitliği istihdam piyasasının esnekleştirilmesine ve demokrasiyi, en temel dayanağı olan kamu mülkiyetini özelleştirerek demokratiksizliğe indirgeyen neoliberal söylem, bu efsanelere geniş kesimlerce inanılmasını sağlayan önemli bir etken.
Efsaneleri yaymanın çeşitli yolları var. Efsaneye bir de "bilimsel araştırma" başlığını taktınız mı, tamam. Artık efsane, "empirik verilere dayanan bilimsel gerçek" oluverir.
Basından okuduğum kadarıyla AKP bu yıl "Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü"nin ikincisini verecekmiş. Parti kurmayları üniversitelere mektup göndererek, "AKP’nin parti çalışmalarını inceleyen araştırmalar yapılmasını" istemişler. Ödül de bu araştırmalara verilecekmiş.
Görüldüğü kadarıyla AKP kendi efsanesine "bilimsel" destek arıyor. "Bilimsel" olarak ah ne kadar "demokrat" olduklarını kanıtlayacaklar. Zaten Başbakan Erdoğan geçen Çarşamba günü bir konuşmasında partisinin "muhafazakar-demokrat kimliğini", üzerine basa basa vurgulamıştı. Hoş, kimi tarafgir yazarlar daha da ileri gidiyor ve AKP’yi "merkez partisi" olarak nitelendiriyorlar, ama gelin biz bu "muhafazakar-demokrat kimliği" bir inceleyelim.
Yalnız iddiayı sosyal bilimler temelinde değil de, siyaset bilimine başvurarak ele alalım. Örneğin Avrupa’daki siyaset bilimcileri bir siyasî partiyi analiz etmek için, o partinin karakteristik özelliklerine ve programatiğine bakarlar. Sağcı veya sağ popülist / aşırı sağcı partileri ele alalım mesela. Siyaset bilimi, bir partinin sağ popülist / aşırı sağcı olduğunu tespit etmek için 58 farklı kriter kullanıyor.
Bunların başında milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, açık/gizli ırkçılık, refah şovenizmi, karizmatik lider şakşakçılığı, duygusallaştırma yoluyla taraftarlarını politize etme, rövanşist tarih anlayışı, homofobi / transgender karşıtlığı, paternalist toplum mühendisliği, popülist söylem ve militarist devlet anlayışı yer alıyor. Bu kriterlerin sadece bir kaç tanesi bir partiyi en azından sağ popülist olarak karakterize etmek için yeterli sayılıyor.
Muhafazakar-demokrat partiler ise, her ne kadar gelenekselci, tutucu ve milliyetçiliğe hayli yakın olsalar da, burjuva demokrasisinin temel değerlerine, yani hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığı ilkesine, görünümde dahi olsa, parlamentonun demokratik kontrol haklarına sadıklar. Öyle de olmak zorundalar, çünkü gelişmiş kapitalizmin işlerliğinin temelini (burjuva) demokratik hukuk devleti garanti ediyor. Bu nedenle muhafazakarlar kendilerine "sağ popülist" denmesini bir hakaret olarak algılıyorlar. Çünkü siyaset bilimi sağ popülizmi / aşırı sağı burjuva demokrasileri için ciddî bir tehdit olarak nitelendiriyorlar.
Eğer siyaset biliminin kriterlerini kıstas alırsak, AKP’nin, bırakın "merkez partisi" olmayı, muhafazakar-demokrat olmaktan uzak sağ popülist ve aşırı sağcı bir parti olduğunu tespit ederiz. Çünkü AKP "karizmatik Führer"e bağlı, milliyetçi, ırkçı, şovenist, militarist, homofobik, tutucu, din ve mezhep ayırımcılığı yapan, yayılmacı dış politikası olan otoriter bir partidir. "Demokrasi"ye abartılı vurgu yapan popülist söylemi, pratiği ve gündelik yaşamı tutuculaştırması / islamîleştirmesi ile açık tezat içerisindedir.
Böylesine bir partinin bir ülkeyi "demokratikleştirebileceğini" iddia edebilmek için bilimi bir hayli eğmek gerekmektedir. Elbette parayla, ödülle bu iddiayı "bilimsel" araştırmalarla temellendirecek "bilimci" bulmak olanaklıdır. Ama "bilimseldir" denilince bilimsel olunamayacaktır.
Peki, AKP’nin "ne olduğunu", yani sağ popülist ve aşırı sağcı parti olduğunu söylemek nasıl bir sonuç çıkartacaktır? En başta AKP’nin "demokrasi" söyleminin gerçekten bir takiyye ve temel amacının ülkeyi demokrasiden arındırılmış alan haline getirmek olduğu sonucu çıkacaktır. Ve buradan da, neoliberal-İslam sentezini siyasetine temel yapan AKP’ye karşı mücadelenin, demokrasi mücadelesi olduğu sonucunu.
Buyrun, sayın tarafgirler, aksini bilimsel olarak ispatlayın bakalım.