Huzursuzluk artıyor, kuşku da aynı şekilde. Türkiye'de bir acemi darbe girişimi bastırıldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düşman addeditiği karşıtlarına yönelik hiddeti giderek daha azgın bir hal alıyor.

Darbe girişimi sonrası Erdoğan'ın ne bir ölçütü ne de orta yolu bulma eğilimi kaldı. Etrafına sadece vahşice saldırmakla kalmayıp, olası bir darbe girişimine de çoktan hazırlıklı olduğunun açıkça belli olması, darbe seyriyle ilgili şüpheleri doğuruyor. Bir kazanımdan ya da halkın ve demokrasinin zaferinden bahseden kalmadı. Zira başarısız darbe girişimi Erdoğan'ın tek bir hedefine hizmet ediyor: Muhaliflerini tasfiye etmeye.


Sayısız tutuklamalar sürecek


Türkiye'de şu anki tablo bir ölçüt niteliğinde. 20 binden fazla kişi, hâkim, savcı ve kamu personeli görevden uzaklaştırıldı hatta tutuklandı. Medya ve üniversitelerden bunun arkasının geleceği de şüphesiz. Erdoğan yönetimindeki Türkiye, hâlihazırda parlamenter bir örtüye bürünmüş tek adam otokrasisine doğru giderek deforme oluyor. Buna sözde halkın iradesi olarak gösterilen idam cezası da dâhil. Erdoğan'ın meclise ihtiyacı yok, arkasında halk var. En azından buna inanıyor. Her halükarda imamların arkasında olduğu ortada. İşte bu yüzden de Atatürk'ün laik cumhuriyetinin Erdoğan'ın İslamcı diktatörlülüğüne dönüşebileceği ihtimali göz ardı edilemez. Böylece AB'de olası yeri tamamen ortadan kalkar NATO'daki yeriyse şüphe götürür.

DW Genel Yayın Yönetmeni Alexander Kudascheff

Geriye dönüp bakıldığında darbe girişimi maskaralıktan öte bir şey değil: Hava Kuvvetleri meclisi bombalıyor ama Cumhurbaşkanı'nın tatil yerini bulamıyor. Acemi darbeciler devletin yayın organını işgal ediyor ama özel yayın kurumlarını etmiyor. Haberleşme ve iletişim kanallarını kesmiyor, bırakıyor. Darbe oyunu sabaha karşı kentin henüz uykuda olduğu bir zamanda değil de -İstanbul'un hafta sonuna yelken açtığı- gecenin erken saatlerinde sahneleniyor. Darbenin başında hava kuvvetlerini yöneten isimlerin olduğu öne sürülürken, devrilmeye çalışılan cumhurbaşkanı tatil yerinden İstanbul'a uçabiliyor. Ve burada kendi adamları tarafından karşılanabiliyor. Darbeye karışan en alt seviyedeki askerlerin bir kısmıysa bir askeri tatbikatta olduklarına inanıyor. Bu gerçek bir askeri darbeye hiç benziyor mu? Asla.

Laik Türkiye kuruluş idealine veda ediyor

Komplo teorilerine prim vermemeli ama ordunun içinde üst kademede -12 yıldan fazla bir süredir başbakan ve cumhurbaşkanlığı görevini yürüten -hiçbir Erdoğan ve AKP yanlısının bulunmadığını düşünmek mümkün mü? Ya da böyle bir kumpas girişiminin istihbarat servisinin haberi olmadan gerçekleşebileceği ihtimali var mı? Ve daha henüz darbenin sabahında Erdoğan'da görevden alınacak 3 bin kişilik bir hâkimler listesi nasıl oluyor da bulunabiliyor? Tüm bunlar aslında imkânsızdan da öte şeyler. Bu yüzden de darbeyi Erdoğan'ın kendisinin ayarlamadığı ortada. Ama darbeyi -karşıt görüşlü hâkim ve gazetecileri ve kuruluş ideali laik bir cumhuriyette birleşip ısrar eden herkesi- tasfiye etmek için, temizlik için kullandığı şüphesiz. Ve ülkesini "temizlerken" - Stalin'in 1930'lu yıllardaki temizlik hareketiyle karşılaştırıldığında- artık bir demokrat olmadığını, anayasanın gereklerine bağlı kalmaya niyetli olmadığını ortaya koyuyor. İdam cezasının yeniden gündeme gelmesi buna kesinlikle dâhil.

Nereye gidiyorsun Türkiye? Şu an için Erdoğan yönetiminde İslamcı bir diktatörlük yolunda olunduğu aşikâr. Her şeye hükmetme sevdası sadece içeriye yönelik değil dışarıya da dönük. Müttefiklerine hatta ABD'ye bile meydan okuyor; İncirlik Üssü'nün ancak ezeli düşmanı sürgündeki Gülen'in ABD'den iadesi halinde IŞİD'le mücadele için kullanılmasına devam edilebileceğini söylüyor. Ortada Gülen'e yönelik iddiaları destekleyen hiçbir delil yok. Ama Erdoğan kendisini güçlü, çok güçlü, en güçlü olarak görüyor. Kimseden korkmuyor, belki sadece Putin'den, zira ondan özür dilemişti. DW/Alexander Kudascheff