Sevilay Yılman bugünkü yazısının ilgili bölümünde, "Bu kesilen, “vicdan” denilen o muhteşem duygunun daimi park ettiği kalbin damarlarının kesilişidir adeta…" diyerek Sözcü'ye verilen cezalara tepki gösterdi. 

"Kendimden şüphe ederim Çölaşan ya da Necati Doğru’nun FETÖ’cü olduğundan şüphe etmem." diyen Yılman'ın yazısından ilgili bölüm şöyle:

Emin Çölaşan da FETÖ’cü ise kapatalım bu defteri!

Bir yanda yerli ve milli otomobilin göğsümüzü kabartan tanıtım toplantısı…

Diğer yanda ise 50 yıldır bu ülkede; “Atatürkçü, ulusalcı” çizgide gazetecilik yapan Emin Çölaşan, Necati Doğru gibi isimlerin FETÖ’cü ilan edilip 3 yıl 6 ay gibi bir zamanla hapse mahkum edilmesi…

İnanın ne diyeceğimi bilemiyorum…

Şaka desem şaka değil!

Hakikat desem hakikat değil!

Gerekçeli kararı bilmiyoruz henüz ama o kararda ne yazıyorsa yazsın…

Fikrim net şudur: “Eğer bu ülkede bir Çölaşan ya da Necati Doğru da artık FETÖ’cü diye yargı tarafından hapis cezasına çarpıtılıyorsa… Kapatalım bu defteri ve alıp başımızı gidelim!”

Elbette “Adaletin kestiği parmak acımaz!” ama kimse kusura bakmasın bu kesilen parmak falan değil!

Bu kesilen, “vicdan” denilen o muhteşem duygunun daimi park ettiği kalbin damarlarının kesilişidir adeta…

Dün ana haber bülteninde Habertürk TV’ye bağlanan konusunda uzman hukukçuların yorumlarını dinledim.

Hemen hepsi bu kararın siyasi bir karar olduğunu ve Yargıtay’dan döneceğini ifade ediyorlardı.

Ben de öyle düşünüyorum.

Bence başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere 17 yıldır bu ülkenin iktidarında olan AK Parti’ye öyle ya da böyle gönül verenler de öyle düşünüyordur.

Çünkü onlar iktidara geldiği günden bu yana Çölaşan ve Doğru gibi isimler hep muhalefetti kendilerine ve bunun da en büyük sebebi AK Parti’nin din eksenli siyasete ağırlık vermesiydi.

Ve hatırlatırım bu isimler AK Parti, Fetullah Gülen denilen o hain adam ve avanesini; “Alnı secdeye değen iyi ve dindar insanlar” deyip bağırlarına bastıkları günlerde de ağır muhalefet yaptılar hep!

Ne aralık, ne zaman FETÖ’cü oldu bu insanlar anlamak mümkün değil gerçekten.

Ayrıca fikirsel olarak asla bu iki isimlerle aynı yerde durmadım.

Bundan sonra da duracağımızı sanmıyorum ama samimiyetle söylüyorum...

Ben kendimden şüphe ederim.

Çölaşan ya da Necati Doğru’nun FETÖ’cü olduğundan şüphe etmem.

Hal böyleyken bu verilen hapis cezasının ardında, arkasında siyasi bir husumet olduğu iddialarına da kayıtsız kalamıyor ve bir gazeteci olarak demokrasi adına hem utanç hem de endişe duyduğumu not olarak düşmek istiyorum...

Ve bir şey daha...

Yerli otomobilin sükseyle tanıtımının yapıldığı aynı günde demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü adına korkunç bir görüntü verilmesine sebep olan bu karar bir kez daha Türkiye’nin dış dünyadaki imajının tartışmaya açılmasına olanak sağlamıştır.

Unutmayalım ki; dünya bizim neyi nasıl ürettiğimizden çok, demokratik değerlere, insan haklarına, özgürlüklere ve evrensel gazetecilik ilkelerine ne kadar bağlı ve ne kadar sahip çıktığımızla ilgileniyor...