Analizde, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in yıl sonunda görevini bırakmasıyla Türkiye-AB ilişkilerinin hangi yöne evrileceği sorusunun yanıtsız olduğu yorumu yapıldı; AB'nin mart ayındaki zirvesi öncesinde yaptırım ihtimali nedeniyle ilişkilerdeki gerilimin yeni bir zirve yaptığı belirtildi.

 İngiliz gazetesi Financial Times, 'Erdoğan'ın büyük oyunu' ana başlığıyla yayımladığı yazı dizisinin ikinci bölümünde, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerini mercek altına aldı.

Analizde, Türkiye'nin AB'yle katılım müzakerelerinin başlamasından 15 yıl sonra ilişkilerde gerilimin yüksek olduğu belirtilerek, mart ayında Ankara'ya yaptırımların ele alınacağı zirveye dikkat çekildi.

Analizde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın son dönemde AB konusunda daha yumuşak bir dil kullandığı belirtilse de, gazeteye konuşan bir diplomat 'Türkiye Cumhurbaşkanı'nın daha saldırgan yaklaşımının marttan önce yeniden yüzeye çıkmasını beklediğini' söyledi. Financial Times, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in yıl sonunda görevini bırakmasıyla Türkiye-AB ilişkilerinin hangi yöne evrileceği sorusunun da yanıtsız olduğu yorumu yaptı.  

'ERDOĞAN 2004'TE ÖN KOŞULLARA ÖFKELENİP ZİRVEYİ TERK EDİYORDU'

Financial Times'ın analizi, Türkiye'nin AB'ye üyelik adaylığının ilan edildiği 2004'ten bir anekdotla açılıyor; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 'ön koşullara öfkelenip Brüksel'i terk etmenin eşiğinden döndüğü' belirtiliyor:

"Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin üyelik çabasının resmen başlamasından önce AB'yi neredeyse terk ediyordu. Katılım müzakerelerini başlatıp başlatmama kararının verileceği zirve için Brüksel'de bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı, ön koşullar nedeniyle küplere binmişti. Aralık 2004'teki restleşmede İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi olarak bulunan Peter Westmacott, 'Havalimanına 'motorları çalıştırın, eve dönüyoruz' talimatı verdiğine dair bir mesaj aldım' diye hatırlıyor. Westmacott, dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair'in anlaşmazlığı çözmek için aceleyle girişimlerde bulunduğunu hatırlıyor. Avrupalılar [sonrasında] Türk liderin endişelerini yatıştırmayı başardı ve müzakereler bir yıl içinde başladı."

'BELİRGİN BİR GELECEK PLANI YOK'

Laura Pitel ve Michael Peel imzalı analiz, şu yorumla devam ediyor: "15 yıldan uzun süre sonra, Türkiye AB'ye katılmaya hiç olmadığı kadar uzak. Birliğin liderlerinin geçtiğimiz ay Akdeniz'de yaşanan anlaşmazlık nedeniyle Ankara'ya karşı yeni yaptırımların hazırlanması kararı almasından sonra ilişkiler daha derin bir krize sürüklendi; ilişkilerin nasıl canlandırılacağına dair belirgin bir plan da yok.

İnsan haklarından denizlerdeki iddialara uzanan alanlarda tırmanan anlaşmazlıklar ihtilaf korkularına yol açtı ve birçok Avrupa ülkesi ile Brüksel'deki yetkilinin güneydoğu komşularına duydukları güveni yok etti. Aynı zamanda, ticaret, göç ve terörle mücadele gibi alanlarda karşılıklı bağımlılık, taraflardan hiçbirinin [ilişkilerde] topyekûn bir kesintiye henüz hazır olmadığı anlamına geliyor; bu da her iki tarafı acı verici bir kabullenmenin içine sıkışmış halde bırakıyor."

'SALDIRGAN SÖYLEM MART ÖNCESİ YENİDEN YÜZEYE ÇIKABİLİR'

Analizde Avrupalı liderlerin mart ayındaki zirvede Türkiye stratejisini olası yaptırımlarla beraber ele alacağı belirtilirken, "Erdoğan son haftalarda daha uzlaşmacı bir dile kaydı; bu kısmen, ülkesinin zorlanmakta olan ekonomisi için yabancı sermaye çekme amacından kaynaklanıyor" denilip şöyle devam edildi:

"Fakat yıllardır devam eden ağız dalaşlarıyla yaralanmış birçok AB diplomatı, ilişkilerde derin bir değişime şüpheyle yaklaşıyor. Bir diplomat, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın daha saldırgan yaklaşımının, AB liderlerinin Türkiye'nin uzun süredir yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle uzun zamandır kaçındığı sert mali yaptırımlar konusunda nihai kararı vereceği 'marttan önce yeniden yüzeye çıkmasını' beklediğini söyledi. Diplomat, 'Tuhaf ama doğru olan mantık, 'düşene tekme atılmaz çünkü daha çılgın şeyler yapabilir' şeklindeydi. Yapısal sorunları hiçbir zaman ele almadık ve Erdoğan'a 'Eğer böyle davranmaya devam edersen ekonomik sonuçlar olacaktır' demedik." 

'KARŞILIKLI ÇIKARLAR VAR'

Analizde "AB'nin Erdoğan döneminde Türkiye'yle ilişkileri her zaman karmaşık ve bazen çelişkili olageldi" denilirken, 2004'te Türkiye'nin üye adayı ilan edilmesinin, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Kıbrıs sorunu çözülmeden üye olmasının gölgesinde kaldığı yorumu yapıldı. Tarafların 25'inci yılını bitiren Gümrük Birliği'nde de görüldüğü üzere karşılıklı ekonomik çıkarları bulunduğu, AB'nin Türkiye'nin bir numaralı ticaret ortağı ve yatırım kaynağı olduğu belirtildi.

İlişkilerin Suriye ve Irak'taki savaşlar sonrası terörle mücadele bağlamında da derinleştiği belirtilen analizde, tarafların 2016'da yaptığı sığınmacı anlaşması da hatırlatıldı. Geçtiğimiz sene Erdoğan'ın 'mültecilere kapıları açma tehdidini' hayata geçirmesi sonrası binlerce sığınmacının Yunanistan sınırına gittiği hatırlatılsa da, bir AB diplomatı FT'ye demecinde "Eğer Erdoğan gerçekten isteseydi bundan daha fazlasını yapardı. Hepimiz Avrupa kamuoyunun bu konuda çok hassas olduğunun farkındayız ve Erdoğan bunu biliyor" dedi.

Analizde 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında AB ülkelerinden gelen kınamaların Erdoğan tarafından 'yetersiz' bulunduğu;  2017'de cumhurbaşkanlığı referandumu için topraklarında kampanya yapılmasına izin vermeyen Hollanda ile sorun yaşandığı; Alman gazeteci Deniz Yücel dahil bazı Hollanda, Belçika ve Avusturya vatandaşlarının tutuklandığı; bazı Avrupa ülkelerinin Türk istihbaratını topraklarında casusluk faaliyeti yürütmekle suçladığı; son olarak Fransa'yla ciddi bir gerilim yaşandığı ve 'Erdoğan'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a hakaret edip Fransız mallarına boykot çağrısı yaptığı' belirtildi. 

'CHP BİLE YAPTIRIMLARA KARŞI'

İlişkilerdeki bu sorunların ardından AB'nin en zorlu ikileminin Akdeniz'deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye'ye karşı daha sert adım atıp atmamak olacağını belirten Financial Times, "Fakat birçok Avrupa ülkesi daha sert bir yanıta şüpheyle yaklaşıyor. Türkiye'nin ana muhalefet partisi bile bu konuda uyarıda bulundu" ifadelerini kullandı. Analizin bu noktasında, CHP milletvekili ve dış politika danışmanı Ünal Çeviköz'ün 'Brüksel'in çok daha erken harekete geçip Türkiye'ye yanlış davrandığı konusunda yaptırım düzeyinde olmayan bir sinyal vermiş olması gerektiği' yönündeki açıklamasına yer verildi. Çeviköz, "Bu yapılmadı ve şimdi daha sert önlemler almak zorundalar" diyerek, Avrupalı diplomatlara 'Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşmasına' yol açacak sert yaptırımlardan kaçınma çağrısında bulunduğunu söyledi. 

'MERKEL GİDİNCE NE OLACAK?'

Financial Times'ın analizi, 'AB ile Türkiye arasında topyekûn bir kopuşu engellemekte hayati rol oynadığı' belirtilen Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bu yıl sonunda görevini bırakacak olmasının hatırlatılmasıyla son buluyor. Analizde, taraflar arasındaki katılım müzakerelerinin başladığı 2005'ten beri Almanya Başbakanı olan Merkel'in sığınmacı anlamasının mimarı olduğu; Türkiye'nin Alman firmaları için öneminin yanı sıra Almanya'daki Türkiyeli nüfusun öneminin de farkında olduğu belirtildi.  

Merkel'in yıl sonunda görevini bırakacak olmasını Türkiye-AB ilişkileri açısından 'büyük bir an' olarak niteleyen gazete, "Soru şu: Merkel'in halefi ve diğer Avrupa liderleri, Erdoğan'ın Türkiyesiyle bağın koparılamayacak kadar stratejik olduğunu düşünmeye devam edecek mi?" ifadelerini kullandı.

ALMAN DİPLOMAT: TÜRKİYE'Yİ KAYBEDEMEYİZ

Analiz şu ifadelerle son buldu: "Üst düzey bir Alman diplomat Erdoğan yönetimi hakkında, 'Bu hükümet sonsuza dek burada olmayacak. Belki işler sonrasında değişir, belki değişmez. Fakat Türkiye her zaman çok önemli olacak ve onu kaybetmek istemiyoruz' diyor."  (Kaynak: Gazete Duvar)