Hafta sonunda Hollanda’nın önce Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağına iniş izni vermemesi, ardından kara yoluyla Rotterdam Başkonsolosluğu’na gitmeye çalışan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı sınır dışı etmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmiş durumda.

Son olarak Çavuşoğlu, Hollanda için “faşizmin başkenti” ifadesini kullandı. Yorumlar, Türkiye ile Hollanda arasında ciddi diplomatik krize yol açan gelişmeler ile ilgili:

Frankfurter Allgemeine Zeitung'un internet sitesinde Reinhard Müller imzasıyla yer alan yorum ise “Türkiye’ye haddini bildirmek” başlığını taşıyor. Yorum şöyle:

“Lahey tabii ki bu tür mitinglere izin verebilir. Ve Türk Konsolosluğu’nda davetliler önünde yapılacak bir konuşma da aslında, Hollanda devletinin sorumlu olduğu kamu düzeni için bir tehlike teşkil etmiyor. Ancak burada, yapılması planlanan toplantının amacına ve genel çerçevesine bakmak gerek. Görünüşe göre burada kitlesel bir miting çağrısı söz konusu. Ama yine de partnerler arasında uzlaşmak mümkün olmalıydı. Fakat Türkiye bu konudaki müzakereler henüz sürmekteyken yaptırım tehdidinde bulundu. Böyle yaptırımlara yer yok. Bunun için Hollanda hükümetinin devletler hukukuna dair bir hatırlatma yapması yetecektir: Erdoğan hükümetinin başka ülkelerde seçim kampanyası yapma hakkı bulunmuyor – hele de otoriter bir sistem için. Türkiye’ye uzatılan el geri çekilmemeli. Fakat Ankara ne kadar küstahlaşırsa, Erdoğan’a sınırlarını, hukuki sınırlarını göstermek de o kadar gerekli oluyor.” 

Augsburger Allgemeine gazetesinde Walter Roller imzasıyla yayımlanan yorumda ise, Hollanda’nın tutumu ışığında Merkel hükümetine eleştiri var:

Deutsche Welle'nin haberine göre, “Federal Hükümet Lahey’in açık ve net çizgisini örnek almalı. Ama Merkel Erdoğan’a sınırlarını göstereceğine hâlâ çok aşırı dikkatli davranıyor. Berlin, Almanya’ya Nazi benzetmesi yapan, faşist olarak hakaret eden ve bakanlarına Alman topraklarında kışkırtıcı konuşmalar yaptıran bir siyasetçiyi sakinleştirmeye çalışıyor. Merkel'in, tartışmanın boyutlarının büyümesini engellemeye çalışması saygıya değer bir çaba, ancak mülteci anlaşmasının iptalinden duyulan korkunun da rol oynadığı bu tavrın ifade ve toplanma özgürlüğüne saygı ile hiçbir alakası yok. Ne anayasa ne de devletler hukuku, Federal Hükümet’in Türk politikacıların miting yapmasını yasaklamasını engelliyor. Toplanma özgürlüğü, yabancı politikacıların seçim kampanyasına sahne sunmak için değil. Bu, AKP'li bakanların yaptıkları propaganda ile Almanya'daki Türkler arasında atmosferi zehirlediği, iç huzuru tehdit ettiği ve burada yaşayan Türkleri Alman devletine karşı tahrik ettiği gerçeği karşısında daha da geçerli bir nokta. Angela Merkel bu durumu bitirebilir ve bitirmek zorundadır. Almanya, Türk iç siyasetindeki ağır çekişmelerin sahnesine dönüşemez.”