Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin başlangıcının 400'üncü yıldönümü etkinlikleri kapsamında Amsterdam ve Rotterdam belediye başkanları hafta içinde Türkiye'yi ziyaret etti. Hafta boyunca Amsterdam Belediyesi'nin 'Stad Amsterdam' isimli eski model yelkenli gemisi de Karaköy Limanı'nda demirledi ve pek çok toplantıya ev sahipliği yaptı. İki ülke arasında ticaretin geliştirilmesi, kentsel dönüşüm, ekolojik yapılaşma, su ve atık yönetimi gibi konuların ele alındığı ziyaret süresince iki belediye başkanı, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile de görüştüler. Salı akşamı Hollanda Konsolosluğu'nun davetlisi olarak Stad Amsterdam'daki resepsiyona katılıp misafir iki başkanla da sohbet etme imkanı buldum.

AVRUPA'NIN ÖZGÜVEN SORUNU VAR

İki ülke arasındaki ilişkilerin son yıllarda giderek geliştiğine dikkat çeken Amsterdam Belediye Başkanı Eberhard van der Laan 'İki ülke arasında güven tesisi en önemli şey. Birbirinizi daha iyi tanıdıkça daha iyi anlayacak ve daha fazla iş ortaklıkları kurabileceğiz' dedi. Türkiye'nin Avrupa Birliği konusunda bazı endişe ve hayal kırıklıkları olduğunun farkında olduğunu belirten Van der Laan, 'Türkiye'nin AB'nin bir parçası olmasını istiyorum. Bugüne dek gerçekleşmemiş olması aptalca ama gerçekleşecek. Avrupa'nın da bir özgüven sorunu var. Dünyada çevre sorunlarını en iyi çözmüş, adalet, hukuk ve demokrasi konusunda gelişmiş olan Avrupa'nın Türkiye'ye bir şey sunmak konusunda bu kadar çekingen davranmaması gerek' değerlendirmesini yaptı.

TÜRKİYE DOĞU'NUN KALİFORNİYA'SI

Daha sonra Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb ile konuştum. Rotterdam'ın taşkınlar konusunda çok tecrübeli olduğunu ve iki yıl önce büyük bir sel yaşayan İstanbul'a aktarabilecek tecrübeleri olduğunu belirtti. Aboutaleb, Türkiye için 'Doğu'nun Kaliforniya'sı' benzetmesini yapıyor. Kendisinin hikayesini oldukça ilginç bulduğum için aşağıda okuyacağınız söyleşiyi gerekleştirdim. Avrupa'dan sıkça gelen göçmenlere yönelik ayrımcılık, İslamofobi haberlerinin ortasında güzel bir başarı öyküsünün sizi de keyiflendireceğini düşünüyorum...

- Fas kökenli olduğunuzu okudum. Sizin geldiğiniz yere bir göçmen olarak gelmenin zorluklarını biliyorum. Hikayenizi biraz paylaşır mısınız?
Ben Fas'ta çok ama çok fakir bir ailede büyüdüm. Babam bir imamdı. Beni Kuran kursuna gönderdi ve okula gitmemi istemedi. Fakat babam o sırada Fransa'da hem imamlık yapıyor hem de inşaatlarda çalışıyordu. Büyükbabam eğitimimden sorumluydu. Öğretmenimin büyükbabamı ikna etmesiyle geç  de olsa okula gittim. Büyükbabam 1973'te vefat ettiği zaman, babam Hollanda'da çalışıyordu. Fas'a gelip aileyi Hollanda'ya göç ettirme kararı aldı 1976 yılında. Ben o tarihte 15 yaşındaydım ve böylece yeni bir hayata başladım.
- 15 yaşında böylesi bir değişim yaşamak çok zor olmalı?
Evet, özellikle Hollandaca öğrenmek çok zordu. Ama çok hırslandım ve Hollandalılardan bile daha iyi konuşmaya, okumaya ve yazmaya karar verdim. O süreçte gündüzleri otelde çalışıyor, haftanın 5 gecesi de gece okuluna gidip, dil öğreniyordum. Daha sonra teknik okula gitmeyi ve iletişim mühendisi olmayı başardım. Diplomamı aldıktan sonra yıllarca televizyon muhabirliği yaptım. 80'lerde dönemin Sağlık ve Kültür Bakanı'yla tanıştım ve benim kendisinin sözcülüğünü yapmamı istedi. Böylece siyaset hayatım başladı diyebilirim.

BEĞENMEYEN DÖNSÜN
- Neden sizi seçti dersiniz?
Kendisini sürekli koruyacak, savunmacı bir sözcü değil de, tepkisel bir sözcü arıyordu. Bu iletişimcilerin genelde yaptığının tam tersi aslında. Kendisiyle yıllarca çalıştıktan sonra Sosyal Ekonomik Konsey'de Enformasyon Bölümü'nün başına geçtim. 2000'de Amsterdam Belediyesi'ne Kültür, Eğitim, Gençler ve Sosyal Olaylar Direktörü oldum. Bir gün siyasilerden biri belediyedeki sandalyesini bırakınca İşçi Partisi'den teklif aldım. Bu benim hiç planımda yoktu, beni bayağı uğraşarak ikna ettiler. Bu süreçte Theo Van Gogh öldürüldü. O dönemki Belediye Başkanı Sayın Cohen ve ben şehrin istikrarını ve vatandaşlarını korumaya çalıştık. Bu o koşullarda çok zordu, şiddetin yayılmaması için çok çalıştık. Bu süreçte benim ismim ülke çapında duyulmaya başladı. Bir gün camide söylediğim 'Bu ülkeyi sevmeyen her göçmen geri dönme kararı almakta özgür' sözlerim çok tartışıldı.
- Theo Van Gogh'u öldüren kişi Faslı bir göçmen. Fas kökenli biri olarak neden böyle bir çıkış yapma ihtiyacı hissettiniz?
Çünkü Theo Van Gogh'u öldüren kişi Hollanda kültürü ve sistemini reddediyordu. Soru şu: Niye bizimlesin? Gitmeyi de tercih edebilirsin. Ben 'biz' toplumunu temsil etmek istedim. Eğer bizimle olmak istemiyorsan diğer ülkelere gidebilirsin. Demokratik bir ülkeyiz. Eğer oyunu kurallarına göre, demokrasi çerçevesinde oynayacaksanız, tamam, yoksa gidebilirsiniz.' Bu çok duygusal ama kalbimden gelen bir konuşmaydı. Sonra Amsterdam'da yerel seçimlerde 2. sırada olmama rağmen çok oy aldım.
- Göçmenlerden mi oy aldınız?
Hayır, pek çok göçmen yaptığım konuşmadan dolayı bana tepki gösterdi. Entelektüeller, gazeteciler, Yahudi toplumu, işçiler, sıradan insanlar oy verdi. Bu çok etkileyiciydi benim için. Daha sonra Rotterdam Belediye Başkanı istifa edince, aday oldum ve kazandım.

DEMOKRASi iYi BiR TEMiZLiK MAKiNESi
- Hollanda genelde negatif bir gündemle Türkiye'de haber oluyor. Türkiye ve Müslüman düşmanlığıyla bildiğimiz Wilders ve partisiyle ilgili son durum nedir?
Wilders siyasi anlamda popülaritesini kaybediyor. Son seçimlerde 25 sandalyeden 15 sandalyeye düştüler. Bence Hollandalı seçmenler kendisine çok net bir mesaj verdiler. Biz demokratik bir ülkeyiz. Sayın Wilders demokrasimize hoş geldi. Fakat aynı zamanda demokrasi çok iyi bir temizlik makinesidir ve sistemdeki en iyi şey de bu. Kendisi demokratik sistemde kaldığı sürece kimsenin kendisine bir şey deme hakkı yok. Benim için aptalca şeyler söylemeye devam etse de, sonuna dek onun bu hakkını savunacağım. Çünkü bunun demokrasinin en önemli unsurlarından biri olduğuna inanıyorum. Müslümanların mesela Hz. Peygamberle ilgili çekilmiş ve hoşlarına gitmeyen filmlerle ilgili çok sert tepkileri var. Ben de diyorum ki 'Evet, ne olmuş? Sen de eline bir kamera al, kendi filmini çek, kendi kitabını, makaleni yaz, sokakta eylem yap!' Ama Libya büyükelçisini öldürmek gibi reaksiyonlar Müslümanların uluslararası topluma verebilecekleri en kötü mesaj. Bu onların hoşgörüsüz olduğunu ve uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmediklerini gösteriyor ve bu hiç de medeni bir tavır değil. Bence Hollanda'daki Müslümanlar giderek oyununu kurallarını daha iyi kavrıyor ve nasıl oynamaları gerektiğini anlıyorlar.
- Avrupa'da Müslüman olmak zor mu?
Herkes benim Müslüman olduğumu biliyor. Ama en önemli şey şu ki, ben belediye başkanı olarak hukuku savunmak zorundayım ve en başından beri söylediğim şey şu ki benim kimliğim sadece beni ilgilendirir. Eve gittiğimde ilk yaptığım şey ibadet etmek. Ama başkanlık makamına oturduğum anda şehrin babası gibi davranmak durumundayım. Tüm farklılıklarımıza rağmen Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler... Hepsi beni başkan olarak destekliyor ve kendi dinlerinde dua ediyor. Bundan daha muhteşem ne olabilir ki, değil mi? Göçmenlerin güzel hikayelere de ihtiyacı var.

KOZMOPOLiT BiLGiSAYAR ÇiPi
- Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? 'Fas kökenli bir Hollandalıyım' mı diyorsunuz?
Ben kozmopolit bir insanım. Hayatımın 15 yılını Fas'da, 37 yılını Hollanda'da geçirdim. Bazen kendimi Fas'ta üretilmiş ama Hollanda'da programlanmış bir bilgisayar çipi gibi görüyorum.
- Türkiye'de büyük bir değişim yaşanıyor.
Artık 70'lerin Türkiye'si yok. Hollandalılar bunun farkında mı? Tanıyorlar mı Türkiye'yi?
Evet, farkında. Her yıl daha fazla insan turist veya sağlık nedeniyle buraya geliyor. Özellikle göz ameliyatları için Türkiye çok tercih ediliyor ve bu ziyaretlerle çok şeyler öğreniyorlar. Bence birbirimizi tanıdıkça daha iyi anlayacak ve işbirlikleri yapacağız.
AKŞAM- ŞENAY YILDIZ