Türkiye'de başkanlık sistemine geçişi öngören anayasa değişikliklerinin oylanacağı referandum için son hazırlıklar yapılırken Alman basını da gelişmeleri yakından takip ediyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumu şöyle:

"Olabildiğince eşitlikten uzak ve Türk toplumunu hiç görülmediği derecede kutuplaştıran bir seçim kampanyasının ardından seçmenler bu pazar 1923’te kurulan cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yeniden yapılanması için sandık başına gidecek. Şeklen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a benzeri ülkelerin başkanlarına verilenin çok üzerinde yetki veren bir başkanlık sistemine geçiş ile parlamenter demokrasiye devam arasında seçim yapılacak. Ancak ‘evet’ veya ‘hayır’ ile sadece anayasa değişiklikleri oylanmayacak aslında. Zira dolaylı da olsa Türkler, başka temel noktalarda da karar verecek. Seçmenler, Batı ile ilişkilerin koparılıp koparılmayacağına, Erdoğan’ın fiilen 2029'a kadar iktidarda kalmasına onay verilip verilmeyeceğine ve keyfi idare altında mı yoksa bir hukuk devletinde mi yaşamak istediklerine yanıt verecek.”

Karlsruhe’de çıkan Badische Neueste Nachrichten gazetesinin yorum sütununda da şu satırları okuyoruz:

"Anayasa reformunun muhalifleri seslerini duyurabilmekte zorlandı. AKP içinde bile TBMM’nin zayıf düşeceği ve geniş kapsamlı yetkilerin tek bir kişinin elinde toplanacağı yeni sistem büyük coşku yaratmıyor. Erdoğan kazansa bile, bu şanlı bir zafer olmayacak. Devletin yeniden yapılandırılmasını geniş bir toplumsal uzlaşma olmadan hayata geçiren Cumhurbaşkanı, bu yüzden başkanlık sistemiyle yönetilen cumhuriyetin meşruiyetinin sorgulanması ile karşı karşıya kalacak.”

Leipziger Volkszeitung ise, Türkiye’deki gelişmelerin dünyanın farklı ülkelerindeki gelişmeler ile paralellikler sergilediğine dikkat çekiyor:

"Türkiye özel bir vaka, ancak orada da artık birçok yerde gözlemlenen bir olgu söz konusu: Çağ zorlaştıkça, yanıtlar da basitleşiyor. Evet mi, hayır mı? Gün, basitleştirenlerin günü. Bu akımın en önde gidenleri ise Erdoğan, Trump, Putin, Orbán ve Kaçinski. Hepsi, bu görevde olmalarının neredeyse doğal hakları olduğuna inanıyor. Kuvvetler ayrılığı ise, bu isimler tarafından daha çok ayak bağı olarak algılanan bir prensip. Bu yüzden de önemli misyonlarını yerine getirmeye çalışırken engel oluşturmaması için bu prensibi ya tamamen ortadan kaldırıyorlar, ya da bu yönde çaba sarf ediyorlar.”

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın referandum öncesi katıldığı bir televizyon programında, İstanbul’da tutuklu Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel'in Almanya'ya iade edilmesinin söz konusu olmayacağını söylemesi Almanya’da geniş yankı uyandırdı. Halle kentinde çıkan Mitteldeutsche Zeitung konuyla ilgili şu yorumu yapıyor:

"Bu, Erdoğan için uygulamaya koyduğu A planı. Kampanya sırasında kullandığı üslup, Avrupa’ya yönelik hakaretler ve 2016 yazındaki darbe girişiminden sonra karşıtlarına yönelik tutunduğu insafsız tavrı bunun göstergesi. Türkiye Cumhurbaşkanı bu çizgiyi kendi belirledi ve şimdi istese de bundan sapması mümkün değil. Aksi, kendi açısından inandırıcılığını yitirmek anlamına gelecektir. Yücel vakasında fikir değiştirmesi ve kendisini bazen merhametli bir politikacı olarak gösterecek bir tavır takınması, yani B planı, görünüşe göre hiç masaya gelmedi bile.”(DW)