Almanya'da Berlin saldırısının faili olan ve İtalya'da polis tarafından öldürülen Anis Amri ile bağlantıda olduğu şüphesiyle Berlin'de yaşayan 26 yaşındaki bir Tunuslu hakkında yakalama emri çıkartıldı. Soruşturma devam ederken Almanya'da terör şüphelilerine karşı alınacak önlemler konusunda da tartışma başladı. Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinin bu konudaki yorumunda şu satırları okuyoruz:

"Eğer bir kişi bir terör örgütünün sisli çevresi arkasına saklanıyorsa, gizli işler çeviriyorsa, tehditler yağdırıyor ve hatta bir saldırı olacağından bahsediyorsa, hukuki açıdan bakıldığında tüm bunlar yakalama emri çıkartılması için yeterli gerekçe oluşturmuyor. Özellikle radikal İslamcı çevrelerde kafa kesmekten tutun da Almanya topraklarında cihada kadar bir sürü hikaye anlatan bir sürü çılgın mevcut. Amri gibileri sınır dışı edilemiyorsa o halde karar vermek durumundayız. Bu durumu sineye çekmeye devam mı edeceğiz, yoksa sınır dışı uygulamasını gerçekten hayata geçirebilmek için mevcut yasaları mı değiştireceğiz?”   

Braunschweiger Zeitung gazetesinin yorumu da Berlin saldırısının faili Anis Amri ve sınır dışı yasaları kapsamında:

"Bu adamı etkisiz hale getirme fırsatı vardı. Ancak ‘Ortak Terörle Mücadele Merkezi' bu kişiyi sınır dışı etemeyi göze alamadı. Mevcut ikâmet yasasına göre ‘özel bir tehlike anında objektif verilere dayanan bir tahminden yola çıkılabiliyorsa', o halde sınır dışı mümkün olabiliyor. Ne var ki bu konuda yetkili olan kişiler biraraya gelerek kanıtların yeterli olmadığı sonucuna vardı. Bu hata da insanların hayatına mal oldu. Öte yandan bu durumu eleştirenler aynı zamanda yetkili makamların birçok terör tehdidi baş gösterdiğinde doğru karar alarak çok sayıda terör saldırısını önlediklerini de teslim etmek zorunda. Bu nedenle konuya tek taraflı yaklaşımlarda bulunmak doğru olmaz.” 

Frankfurter Rundschau gazetesi ise ABD'nin müstakbel başkanı Donald Trump'ın seçildiği ilk günden bu yana Doğu Asya politakalarına karışmaya ve Çin'i öfkelendirmeye başladığına değiniyor. Gazete, Trump'ın Çin politikalarını mercek altına aldığı yorumunda şu görüşleri savunuyor:

"İlk buluştuğu hükümet başkanı Japonya Başbakanı Şinzo Abe oldu. Ayrıca Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen ile bir telefon görüşmesi yaptı. Buna karşın Pekin -aslında arzu etmese de- karşı atağa geçmek durumunda kaldı. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping elverdiğince dış politikada risklere girmemeye çalışıyor. Onun tercihi öngörülebilir politikalar. Ancak ABD ile başlayabilecek bir anlaşmazlık büyük bir dış politik risk anlamı taşıyor. Ancak sürekli bağırıp çağıran Trump başka bir alternatif bırakmıyor. Çinli bir yöneticinin halkı gözünde hiçbir zaman zayıf görünmemesi gerekiyor. Peki acaba Trump devletin çıkarlarını daha önemeseyerek kendi politik çizgisinden vazgeçer mi? Ama şimdiye kadar bulunduğu mekânın en zengin ve en güçlü kişisi pozunda bir firma patronu gibi tavır aldı.”  

Die Zeit gazetesi ise müstakbel ABD başkanı Trump'ın ‘yeni en iyi dostu' olarak lanse ettiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilişkilerinin geleceğini yorum sütununa taşımış: 

"ABD'nin dünya politikalarından geri çekilmesi Rusya ile uzlaşmanın yolunu değil, tam tersine Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesine ve Ortadoğu'da gücünü artırmasına yol açtı. Büyük güçler her zaman ortaya çıkan boşlukları kendi çıkarları yönünde kullanmaya çalışırlar, özellikle de fırsatçı Putin bunu daha gayretli yapar. ABD'nin büyük ekonomik ve teknolojik gücüne rağmen dünya sahnesindeki nüfuzu küçüldü. Trump'ın böyle zayıf bir dönemde ‘yeni en iyi dostu' ile ittifaka girişmesi düşünülemez. Burada gözünü iktidar koltuğuna dikmiş iki hırslı politikacı birbiriyle flört ediyor ve birbirine sundukları jestleri bile stratejik hamleler olarak algılıyor.”  (Deutsche Welle)