Erdoğan, açılış töreninden sonra otoyol boyunca Trabzon’un ilçelerini turlamaktaydı. Saat 23.00 sularında Araklı’ya geldi ve meydanda toplanan halka hitaben konuşmaya başladı. Konuşması sırasında bir vatandaşın kendisine bağırdığı duyuldu.
Bu vatandaşın Başbakan’a nasıl seslendiği konusunda görüş ayrılığı var. Vatandaş, “Bırak onları, sen fındığa bak fındığa, vatandaş kan ağlıyor” dediğini söylüyor. Polisler ise cümlenin sonunda bir de “şerefsiz” eklemesinin olduğunu ileri sürüyor. Vatandaş, bunu inkâr ediyor.
Başbakan’a seslenen vatandaş, yüzde 80 görme özürlü olan, 1963 doğumlu işçi emeklisi, dört çocuk babası Necati Yılmaz’dır.

* * *

Bu seslenişten sonra miting sürerken polis olduğunu söyleyerek koluna giren bir şahıs, “Benimle arabaya kadar gelir misin” dedi Yılmaz’a.
Biraz sonra Başbakan’ın bulunduğu otobüs Araklı’dan doğuya, Sürmene’ye doğru hareket ettiğinde, konvoyla birlikte giden resmi arabalardan birinin arka koltuğunda Necati Yılmaz oturuyordu. Önde biri şoför olmak üzere iki polis, arka koltukta da biri sağında, diğeri solunda yine iki polis görevlisi vardı.
Kortej otoyolun asfaltı üzerinde Sürmene’ye doğru giderken arka koltukta dayak başladı. Solunda oturan polis iki kolundan sıkıca tutarak Yılmaz’ın kendisini korumasını engelliyor, sağındaki polis de yüzünü yumrukluyor ve küfrediyordu.
Başbakan Sürmene’ye gelip buradaki miting başladığında dayak durdu. Polisler Yılmaz’a kelepçe taktılar ve otomobilin içinde alıkoymaya devam ettiler. Başbakan konuşmasını tamamladıktan sonra konvoy yine doğuya, bu kez Of’a doğru hareket etti. Ve dayağın ikinci etabı başladı.
Of’a geldiklerinde üç polis
araçtan indi ve yalnızca şoförle arka koltuktaki Yılmaz kaldı aracın içinde. Bu sırada telsiz anonsundan “On dokuz, sağ tarafa çek” anonsu duyuldu. Yılmaz, şoförün bu anonsa, “Önüm kapalı, hareket edemiyorum” yanıtını verdiğini duyunca, arabanın plakasının “19” numaralı olduğunu öğrenmiş oldu.

* * *

Kısa bir süre sonra Yılmaz araçtan indirildi ve bir başka polis aracına bindirildi. Bu araç kendisini otoyol üzerinden Araklı’ya geri götürdü. Ve buradaki polis karakoluna Başbakan’a hakaret ettiği iddiasıyla şüpheli olarak teslim edildi Yılmaz. Sabah saat 04.00 olmuştu.
Yılmaz, önce Araklı Devlet Hastanesi’ne götürüldü, daha sonra buradan Trabzon Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Hastane raporlarında kendisinin “yüzünün sağ tarafında ve kulağında ekimozlar (morarma) bulunduğu” kayda geçirildi. Savcılık tarafından ifadesi alınıp öğleden sonra serbest bırakıldı.
Ve ardından Yılmaz’ın hukuk mücadelesi başladı. Bu hukuk mücadelesinin öyküsü ne yazık ki bir köşe yazısının sınırlarına sığmaz. Ancak özünü anlatabiliriz. Yılmaz kendisi hakkında Başbakan’a hakaret iddiasıyla açılan davadan beraat etti. Ancak çok uzun bir süre kendisine atılan dayak nedeniyle açılan soruşturmada bir sonuç alınamadı. Çünkü dayak atan polislerin kimliklerinin tespit edilebilmesi mümkün olmadı. Emniyet Genel Müdürlüğü, “19” plakalı araçtaki polislerin isimlerini Of Cumhuriyet Savcılığı’na bildirmekten kaçındı.
Bunun üzerine Necati Yılmaz, 24 Şubat 2009 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Başvuru için usul açısından önce iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerektiği halde, Yılmaz, Emniyet’in tutumu sonucu “iç hukukta etkili bir soruşturma yapılamayacağını gördüğünü” belirterek, başka bir çaresinin kalmadığını kayda geçirdi.

* * *

AİHM, yaklaşık üç yıl süren bir sürecin ardından bundan 10 gün kadar önce (12 Şubat) Türkiye’yi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İşkence Yasağı” başlığı altındaki “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz” şeklindeki üçüncü maddesini ihlal ettiği için 12 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm etti.
AİHM kararında, soruşturmanın yürütülüş şeklinin suçlanan Başbakan’ın korumaları açısından “fiilen cezai bağışıklık” yarattığına dikkat çekiyor.
Kararda, “Ceza yargılaması sisteminin, bu davada görüldüğü üzere başvuru sahibinin şikâyetine konu olan yasadışı fiilleri etkili bir şekilde önleyecek bir caydırıcılığı sağlayamadığına kanaat getirilmiştir” deniliyor.
Bu tür davalarda artık iç hukuk yolunun tüketilmesi koşulunu aramayan bir içtihada yönelmiş olması, AİHM’nin, işkence suçları söz konusu olduğunda Türkiye’deki yargıya güven duymadığının açık bir göstergesidir.
AİHM kararını okurken, Başbakan Erdoğan’ın geçen cumartesi günü Mardin’de yaptığı bir konuşmada vatandaşlara, “Devlet sizin bir yerde kuzunuz, devletin kurumları sizin kuzunuzdur. Onlar size hizmet için, hizmetkârlık için vardır” diye seslendiğini hatırladım.
Şu kuzuyu ve hizmetlerini bir de Necati Yılmaz’a sorsak...

Hürriyet-Sedat Ergin