Gazetenin ‘FETÖ ve PKK adına suç işlemekle' suçlanan yönetici ve yazarları 3 aydır hapiste, haklarındaki suçlamaları bekliyor. Yazı işleri Müdürü Bülent Özdoğan, iddianamenin hazırlanmamasının fiili cezalandırmaya dönüştüğünü söylüyor. Beklentileri, iddianameyle birlikte arkadaşlarının derhal serbest bırakılması.

"Babam 25 yıl çalıştı, ben de 30 yıldır buradayım. Hiçbirimiz FETÖ'cü değiliz, olmadık.” Türkiye'nin en eski ulusal gazetesi 93 yaşındaki Cumhuriyet'in bir çalışanının tepki sözleri bunlar. Sol eğilimli gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu da dâhil olmak üzere, 10 yönetici ve yazarının bundan yaklaşık 3 ay önce tutuklanmasına tepki gösterdi.

Cumhuriyet'in sahibi olan bağımsız vakıf adına gazetenin imtiyaz sahibi Orhan Erinç ve kıdemli yazar Aydın Engin de, aynı suçlamalarla karşı karşıya. Bu iki gazeteciyi tutuklanmaktan alıkoyan, 70’i çoktan aşan yaşları oldu.

Henüz ortada bir iddianame yok. Tüm Cumhuriyet çalışanları, iddianameyi bekliyor. Çünkü yargılama başladığı anda, kanıt olmadığı için arkadaşlarının derhal serbest bırakılacağına inanıyorlar.

Bülent Özdoğan

"Durum fiilen cezalandırmaya dönüştü

Yazı işleri Müdürü Bülent Özdoğan, "İddianamenin bunca zamandır hazırlanmamış olması fiilen cezalandırmaya dönüştü” diyor. Özdoğan, hâlihazırda zorunlu olarak gazetenin en üst düzey editoryal sorumlusu. 3 aydır bir gün bile dinlenmeden çalıştığını söylüyor.

Ancak, Cumhuriyet üzerindeki bu baskılı yorgunluk, 15 Temmuz darbe girişiminden önceye dayanıyor, Özdoğan’a göre. 2015 başında göreve getirilen eski genel yayın yönetmeni Can Dündar'ın, Ankara temsilcisi Erdem Gül'le birlikte yazdığı, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait TIR'ların Suriye'deki cihatçı gruplara silah taşıdığını iddia eden haber nedeniyle yargılanmaları sürecini hatırlatıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu haberin bir casusluk faaliyeti olduğunu iddia etmiş ve Dündar’ın bunun bedelini ödeyeceğini söylemişti. Dündar ve Gül aylar sonra tutuklandı. 3 aylık tutukluluktan birkaç ay sonraki bir duruşmaya verilen arada Dündar, adliye önünde yaralanmadan kurtulduğu silahlı bir saldırıya uğradı. Duruşma arası bittikten sonra, bir üst mahkemeye itiraz yolu açık olmak kaydıyla, Dündar 5 yıl 10 ay, Gül 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Cumhuriyet'in eski yayın yönetmeni bu saldırının ardından halen bulunduğu Almanya’ya gitti. Bu, iki ülke ilişkilerinde Ankara'nın zaman zaman dile getirdiği bir soruna dönüştü. Başbakan Angela Merkel’in bu hafta yapacağı Türkiye ziyaretinde gündeme gelmesi de olası.

Şimdi arkadaşlarıyla birlikte 3 aydır hapiste bulunan Sabuncu, Dündar'ın yerine göreve getirildi.

Her gün bir Cumhuriyet alın, aldırın”

Toplamda 2 yılı bulan tüm bu gelişmeler, Cumhuriyet gazetesini ekonomik olarak da zor duruma sokmuş durumda. Son tutuklamaların ardından gazete önünde günlerce dayanışma nöbeti tutan yüzlerce okurun tiraja yaptığı katkı geride kaldı. Yazı işleri Müdürü Özdoğan'a göre, iktidarın Cumhuriyet okuyucusuna dayattığı korku da, bu kayıpta etkili oldu.

Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal’e göre, buna ek olarak, Türkiye ekonomisinin olumsuz gidişatından kaynaklı ilan sıkıntısı, Cumhuriyet'i yeni bir radikal hamleye yöneltti. Türkiye'nin en pahalı gazetesi, birkaç hafta önce fiyatını üçte bir oranında arttırdı. Aynı gün, bir de kampanya başlattı. Sloganı şöyle: “Bir Cumhuriyet’imiz var. Her gün bir Cumhuriyet alın, aldırın”.

Kampanya, yurtdışındaki okuyucuları da, internet üzerinden ücretli e-gazete okumaya davet ediyor. Cemal, kampanyanın başarılı olduğunu söylüyor, "Fiyat artışına rağmen, satış düşmediği gibi, arttı” diyor. Tüm bu çabaların amacı, nüfusu 80 milyona dayanan Türkiye'de, toplam 50 bin gazete satmak ve üstüne e-gazete okuru eklemek.

"En zoru editoryal çaba”

Canan Coşkun

Ama en zorlu çaba hala editoryal. Çünkü son olarak geçen hafta, gazetenin genç muhabirlerinden Canan Coşkun, bazı yargı mensuplarının indirimli ev sahibi olduğunu iddia eden haberi nedeniyle "kamu görevlilerine hakaret” suçlamasıyla para cezasına çarptırıldı.

Coşkun, hapisteki Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık'ın masa komşusu. Şık, 2011 yılında, "Ergenekon” adlı davada, eski genel kurmay başkanlarından İlker Başbuğ'un da aralarında bulunduğu, pek çok asker, polis, gazeteci ve akademisyenle birlikte yargılanmış, bir yıldan fazla süre hapis yatmıştı. İddia, bugünkü iktidarı yıkma girişimiydi.

Yargıtay, böyle bir örgüt olduğu yolundaki yerel mahkeme kararını geçen yıl bozdu. Ancak Şık, bu kez, bir ay önce, bu davayla hükümete kumpas yapmakla suçlanan FETÖ'nün propagandasını yaptığı iddiasıyla tutuklandı.

Genç muhabir Coşkun, masa komşusu Şık'la birlikte hapiste olan tüm çalışma arkadaşlarının, haklarındaki dayanaksız ve çelişkili suçlamalar karşısında başlarının dik olduğunu, bunun kendisine örnek ve motivasyon oluşturduğunu söylüyor; "Korkmaya lüksümüz yok, yazmak zorundayız. Bu gereklilik” diyor. (Deutsche Welle)