Frankfurter Allgemeine, İran ile varılan tarihi uzlaşmayı İsrail’in Batı diplomasisindeki etkisi açısından değerlendiriyor.

"İran ile varılan uzlaşmanın en dikkat çekici boyutu; katılımcı Batılı devletlerin İsrail’in itirazlarına aldırmamış olmasıdır. Viyana’daki müzakere masasında, başta ABD olmak üzere İsrail’in en sıkı müttefikleri oturuyordu. Ve buna rağmen bölgedeki kendi çıkarlarını soğukkanlılıkla kabul ettirdiler. Batı, İsrail’in pozisyonunu geçmişte hep korudu, hatta bazen gönülsüzce de olsa: Örneğin Filistin’e karşı, İsrail’in komşularına karşı. İşte artık bu dönem kapandı, Netanyahu seleflerinden hiçbirinin uğramadığı kadar büyük bir diplomatik hezimete uğradı. Kimse İsrail’den vazgeçmez, hele hele de bir Amerikan başkanı. Ancak artık Batı diplomasisinde İsrail’in itiraz hakkı kalmamıştır."

Süddeutsche Zeitung’un aynı konuya ilişkin yorumunda da şu satırları okuyoruz.

"Bazen acelecilik iyi bir işarettir. İran hükümetinin, ekonomik yaptırımlara son verilmesi için gösterdiği sabırsızlık, Tahran’a yönelik yaptırımların etkili olduğunu gösteriyor. Viyana’daki ağdalı nükleer müzakereler biter bitmez İran, uluslararası ekonomik ve ticari topluluğun bir parçası olmayı diliyor. Komşularını agresif bir biçimde tehdit eden bir devlete uygulanan yaptırımların başarıya ulaştığı konusunda uzmanlar nadiren hemfikirdir. ABD tarafından başlatılan, İran’ı finans piyasalarından dışlayan, ülkenin petrol ve doğal gaz ihracatını kısıtlayan yaptırımlar olmasaydı, Tahran, nükleer emelleri konusunda müzakerelere yanaşmazdı."

Die Welt gazetesi ise Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras‘ın borç krizine çözüm arayışında Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble'yi eleştirmesine değiniyor.

"Berlin, Avrupa anlaşmalarının ruhunu kurtarmak, münferit Akdeniz sakinlerinin AB’yi memleketlerinin genişletilmiş haline çevirmesini engellemek, Avrupa’yı dünyadaki ekonomik ağırlığını kaybetmekten korumak ve en nihayetinde Almanların AB’de kalmayı avantaj olarak görmeye devam etmesini sağlamak istiyorsa, o zaman gerektiğinde liderliği açıkça eline almak ve Avrupa’da cebinden en fazla para çıkanın disiplin konusunda da önder olması gerektiğini göstermekten başka seçeneği kalmıyor. Maliye Bakanı Schäuble bu rolü üstlendi. Şu an bu nedenle saldırıların hedefinde."

Son olarak Aachener Zeitung’un, Nazi döneminde 300 bin kişinin öldürülmesine yardımla suçlanan 94 yaşındaki SS mensubu Oskar Gröning‘in 4 yıl hapse mahkûm edilmesine ilişkin yorumuna yer veriyoruz.

"Lüneburg’daki bu dava ile elbette Alman soykırımcılar dönemi kapanmadı. O dönemden geriye daha birçok suçlu kaldı. Gerçi hepsi şimdi 90’lı yaşlarında ama o dönem yaptıkları nedeniyle hala hesap vermediler. Onları bulup dava açmak adli kovuşturma kurumlarının en acil görevidir. Hala hayatta olan Nazi cellatlarının, tıpkı birçoğu gibi bu işten rahatını bozmadan çekip gitmesi kabul edilemez. Burada söz konusu olan aynı zamanda Alman tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin incelenmesinde adli makamların başarısızlığıdır. Bu konu kapatılamaz, kesinlikle bastırılamaz veya unutulamaz. Unutanlar, yaşananların tekrarına yatkın hale gelir." DW