Eminim siz de maruz kalıyorsunuz; herhangi bir sosyal ortamda etrafı rahatsız etmeyi zerre kadar umursamadan uzun uzun telefonda konuşan insanlara. Ama ne konuşmak! Geçen gün, yaş sebze meyve ithalatı hakkında giriştiği uluslararası projeyi anlattı mesela biri, yol boyu telefonda. Bir servis dolusu işten çıkmış yorgun insan da bu işkenceye maruz kaldı bir saat. Şahsi ofisindeymiş gibi rahattı adam, bir 'pardon' bile demeye lüzum görmeden o bet sesine esir etti ahaliyi. Arkasından edilen ve en hafifi 'palavracı!' kıvamında olan lafları duymadı tabii. Büyük iş yapıyorum edasıyla araçtan inerken telefonda konuşmaya devam ediyordu.

KISA KONUŞ, İNSAN DİNLİYOR BUNU...
Görgüsüzlük, saygısızlık, arsızlık tavan. Çevreye bunca rahatsızlık vermeye hakkı olmadığını akıl edemeyen bu insan tipi gün geçtikçe çoğalıyor üstelik. Kimi geyik tiryakiliğinden, kimi sınırsız konuşma paketi rehavetinden, kimi de katıksız kabalıktan...

Kafe, otobüs, vapur, lokanta, servis aracı, havaalanı, istasyon, tren, bekleme salonu gibi bilimum ortak mekanda karşılaştığımız sıradan işkenceciler onlar. Hayatını, işini, aşkını, en mahrem sorunlarını anlatıyor da anlatıyorlar telefonda. Bütün şehrin o konuşmayı dinlediğini ve nefret ettiğini hiç fark etmiyorlar. Biri bir şey diyecek, uyaracak oldu mu da efelenip üste çıkmaya yelteniyorlar. Çok acayip gerçekten.
Medeni toplumlarda telefon görüşmesinin uzayacağını hisseden biri, bulunduğu topluluktan özür dileyip sesine ince ayar yapar, uzaklaşır ve gözden uzak bir köşede veya kapının dışında yapar mecburi görüşmesini.
İnsana ve kendine saygı bunu emreder çünkü.

En basit nezaket kurallarının bile hızla tedavülden kalktığı, kabalığın marifet mertebesine yükseldiği biz gibi toplumlarda ise, insanların umursanmadığı 'ileri demokratik' yönetim şekilleriyle ödenmeye mahkum sanırım bu bedel. Aferin işkenceci. Devam et telefonda kalmaya. Radyasyonun bol olsun!(...)