-Zülfü Livaneli-


Vefatından bir süre önce sevgili arkadaşımız Meral Okay’la konuşuyorduk. Gereksizdi ama bana teşekkür etmek için telefon açmıştı. Konu şuydu:

Muhteşem Süleyman dizisinin nikâh bölümünde Hürrem’in baba adı soruluyor ve “Abdullah“ olarak kaydediliyordu. Bunun birçok kişi tarafından anlaşılmayacağını ve hata sanılacağını düşünerek bir yazı yazmıştım.

O yazıda “mühtedi“lerin, yani din değiştirerek İslam dinine geçenlerin baba adı olarak hep Abdullah yazıldığını, bu ismin “Allah’ın kulu“ anlamına geldiğini, bu yüzden Meral’ın yazdıklarında bir hata bulunmadığını anlatmıştım.

Meral, eleştirilerden o kadar bunalmıştı ki “Hay Allah razı olsun senden!“ demek için arıyordu.

O konuşmada “Meralciğim“ dedim. “O kadar önemli bir iş yapıyorsun ki bu halk, kendi tarihiyle ilk kez yüzleşecek. Hele ilerdeki bölümlerde.“

Meral’in ömrü yetmedi, o bölümleri yazamadı ama tarih ortada.
***

Hükümetin ve diziye kızanların asıl derdi ne harem entrikaları, ne Hürrem’in ihtirası, ne giyim kuşam.

Onlar asıl gelecek bölümlerden korkuyorlar; Türk halkının gerçekleri öğrenmesinden ürküyorlar.

Çünkü “Muhteşem“ denilen Süleyman, en yakın arkadaşı, önce “Makbul“ sonra “Maktul“ İbrahim Paşa olarak anılan İbrahim’den başlamak üzere, herkesi öldürtecek.

Yakışıklılığı ve sevimliliği ile izleyiciye kendini çok sevdiren Şehzade Mustafa, Hürrem ve Rüstem’in hileleri sonucunda boğdurulacak.

Şehzade Mehmet eceliyle öldüğü için bu akıbetten kurtulacak ama dizideki o sevimli çocuk yani Bayezid yağlı ilmekten kaçamayacak. İltica ettiği İran sarayına, babasının emriyle gönderilen Osmanlı cellatları tarafından oğullarıyla birlikte katledilecek.

Bayezid ve dört oğlunu Kazvin zindanında boğan cellatlar, bununla da yetinmeyecekler. Bursa’ya giderek Bayezid’in matem içindeki hanımının kucağındaki üç yaşında çocuğu da boğacaklar.

Hürrem’in tahta çıkarmak istediği hasta ve kambur Cihangir ise ağabeyi Mustafa’nın katlinden sonra şiddet ortamına daha fazla dayanamayarak genç yaşta vefat edecek, adına cami yaptırılan Cihangir semti de yüzyıllar sonra “Yalan Dünya“ dekoru hâline gelecek.

Süleyman Zigetvar’da öldüğünde, tahta geçebilecek tek oğul hayatta kalmış olacak. O da içkiye düşkünlüğü ile bilinen, İstanbul’a morarmış bir halde sedye üstünde getirilen ve padişah olduktan sonra bir sarhoşluk anında hamamda kayıp kafasını çarparak ölen Sarı Selim.

Ve tarihler, Süleyman sonrasını “Duraklama Devri“ olarak yazacak.

Nasıl duraklama olmasın ki; çok iyi yetişmiş, hem ilimde hem askerlikte, hem idarecilikte parlak bir yıldız gibi olan Mustafa ve diğer şehzadeleri katlet, bununla yetinme, torunlarını bile öldürt; kala kala tahta geçecek bir sarhoş kalsın; sonra da Osmanlı niye durakladı diye sor.

O göz kamaştıran şehzade Mustafa öldürüldüğü zaman, Osmanlı’da asker sivil herkesin aylarca gözyaşı döktüğünü, buna karşılık Avrupa’nın bayram ettiğini biliyor musunuz?

Taşlıcalı Yahya’nın şu dörtlüğü herhâlde halkın üzüntüsüne tercüman olur:

Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı
Ecel celalileri aldı Mustafa Han’ı
Tutuldu mihr-i cemali bozuldu erkânı
Vebale koydular al ile Âl-i Osman’ı

***
İşte diziye karşı giderek yükselen tepkinin sebebi bu. Kulunuz 1996 yılında Milliyet Gazetesi’nde tefrika edilen Engereğin Gözü romanında bu olaylara değindiği için yemediği küfür kalmamıştı.