21 yıl Sabancı grubunun muhtelif şirketlerinde hep finans sektöründe çalışan Hakan Karahan, hem AKP’ye hem de CHP’ye yönelik eleştirilerini sıraladı.

Türkiye’nin “'Ya bizden tarafsınız, ya değilsiniz' diyerek ikiye bölündüğünü belirten Hakan Karahan, “kendimi ülkedeki azınlıktan sayıyorum” dedi. CHP’yi de eleştiren Karahan, “Ben Atatürk’ün partisi olduğu için CHP’ye oy veriyorum. 20 yıldır oylarımın boşa gittiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

İşte 'Güçlü muhalefet lazım' başlıklı ilgiyle okunacak o röportaj:

Öncelikle ekonomi ile başlayalım. Geçmişte bankacılık, TÜSİAD üyeliği ve Sabancı grubunda Ak Yatırım Genel Müdürlüğü yaptın. Türkiye gerçekliğinde ekonomiyi nasıl görüyorsun?

Ben, 21 yıl Sabancı grubunun muhtelif şirketlerinde hep finans sektöründe çalıştım. 2002’de iktidara gelen hükümet tabii ki mecbur olduğu için IMF politikalarını ve Kemal Derviş’in çizdiği yolu takip etti. Sıkı bir para politikası uygulayan, enflasyonu düşürmeye çalışan, 2001 krizini atlatmaya çalışan bir politikanın devamı olarak bu politikaları uygulamakta hiçbir sakınca görmeyen ve dirayetle sonuna kadar gitti. Hatta IMF’ye borcumuzu ödeyim diyerek de bu işin sıfırlandığını Türkiye’ye bayram ederek ilan etti.

Ancak gidişat böyle olmadı. Neden?

Zannedersem 2008’den bu yana hiçbir şekilde hakim olunamayan harcamalar ve üretmeden tüketen bir büyüme politikası. Mutlaka zenginliğin bir taraftan öbür tarafa geçirilmesi için yapılan çabalar.

Sermayenin el değiştirmesi mi?

Evet, sermaye el değiştirdi. Anadolu kartallarından başlayarak yeni zenginler yaratıldı. Çünkü bu bir siyasi tercih. Ve bunun bütün etkilerini görüyoruz. Sermayenin el değiştirmesi deyince, bunu en çok inşaat sektöründe görüyoruz. Dünyanın en çok müteahhit firmasına sahip ülkeyiz.

Bugün bir inşaat sektörü dediğiniz zaman inşaat sektörü sadece ev yapmak değil ki! 20 yılda İstanbul’un çehresinin ne kadar değiştiği ve neredeyse Silivri’nin sonuna kadar genişlediğini, Karadeniz kıyılarına kadar uzandığını görüyoruz. Ve daha Kanal İstanbul projesi hayata geçirilecek.

Nasıl bir ekonomik gidişatın içindeyiz?

Fasit daire içindeyiz. Şu zıtlığa bakın! Hem para politikasını gevşetelim, harcamalar artsın ülke büyüsün istiyorlar, hem kontrol altına alıp disiplin sağlamayı hedefliyorlar. Bu iki yöntem birbirine zıt. Dün faizler yüzde 8’di, şimdi yüzde 18. Demek ki yine feryat etmeye başlayacaklar düşürelim diye.

Mesele şu: Faizleri düşürürsek döviz artar. Bizim büyük dış borcumuz var ve ithalata dayalı bir ülkeyiz. Yani, döviz arttığında enflasyon yine artacak. Ayrıca, faizler düşerse dışarıdan yatırım için sıcak para gelmez. Bu sefer enflasyonu düşürmek için yine faizleri arttırıp enflasyonu kısmak zorunda kalacaklar. Bu da yine fasit daire.

Bu arada söyleyeyim, faizi düşürürsek enflasyon da düşer diye bir tez dünyada sadece bizde var. Mucidi de iktidar partisi.

Ekonomik krizle birlikte kaygılar ve endişeler de derinleşti mi? Bir pandemi yaşıyoruz, bir sürü iş yerleri kapandı, her şey internetten yürüyor…

Evet, yepyeni bir döneme giriyoruz ve alışmaya çalışıyoruz. Bence bundan sonra her şey internet üzerinden yürümeye devam edecek. Teknolojik gelişmeler birbirini kovalayacak ve artık ofisler, AVM’ler yerlerini başka platformlara bırakacak; fikirler, toplantılar internet üzerinden tartışılacak, yapılacak. Her türlü gıda, konfeksiyon, sıhhi malzemeler gene internet üzerinden sipariş ile evlere ulaştırılacak. Hatta konserler, gösteriler sanatçıların Youtube kanallarından aynen film izlenir gibi izlenecek. Bilet satışları internet üzerinden olacak. Salgın hastalıklar devam ederse bütün AVM’leri hastaneye çevirecekler. Bir kısmı da okul olur belki. Hatta imam hatip.

Nasıl bir ülkede yaşadığını düşünüyorsun?

Burada “Ya bizden tarafsınız, ya değilsiniz” diye Türkiye’nin ikiye bölündüğünü düşünüyorum.

Çok keskin mi o bölünme?

Evet, siyaset böyle bir şey…

Toplumsal dinamikler ne?

Toplumsal dinamik benim tanımadığım bir toplum…

Nasıl yani?

E çünkü Türkiye genç bir ülke ve 30 yaşındaki herkes 20 yıldır bu iktidarla yaşadığı için ben kendimi ülkedeki azınlıktan sayıyorum…

Neden?

E ben birey olmayı, özgürlükleri, ülkenin sıkıntılı zamanlarında Amerikan askerleri geldiğinde onları kovma dönemlerinden kalmayım.

Özgürlükler dedin, kendini azınlık hissettiğini söyledin ve bu ülkede güvende hissetmiyorum dedin. Ülkenin hukuku ve bireysel hak ve ilkeler mi söylediğin?

Bu şöyle bir hal! Yalana dolana tahammülümün olmadığı bireysel ruh hali. İki üç gazete hariç hiçbir şeye inanmama hali. Ve bir “polis devleti” oluşumuz. Halbuki polis beni korumak için var. Bana şiddet uygulamak için değil. Bu ülkede çok ciddi bir kadın katliamı var. Hayvanlara ve canlılara eziyet var. Tabiatı mahveden bir betonlaşma var. Neredeyse her gün kavga dövüş içinde geçiyor. En ufak bir uzlaşma hissetmiyorum.

Bu uzlaşmayı hissetmeme nedeni yürütülen siyaset mi?

Ben Atatürk’ün partisi olduğu için CHP’ye oy veriyorum. 20 yıldır oylarımın boşa gittiğini düşünüyorum. AKP ülkeyi kötü yönetse de ekonomi batsa da CHP’nin oyları yüz de 25’ten yukarı çıkmıyor. Çünkü CHP, Cumhuriyet’in kurucu gücü olmasına rağmen “Provokasyona gelmeyelim”, “Kimseyi incitmeyelim” tutumunda ve daha fazla seçmen kazanmak adına kendi ideolojik ve politik yapısını sürekli sağa kaydırmakla meşgul. Kılıçdaroğlu’nun başkan olduğu dönemde “Ekmek için Ekmelettin” sloganı CHP’nin dibe vurduğu gündür.

Muhalefet partisi CHP’ye eleştirilerin var. Orada da bir reform mu lazım?

Kendi dönemindeki 9 seçimi de kazanamayan Sayın Kılıçdaroğlu, bence başarısız. Ben eğer Ak Menkul Değerleri zarara uğratsaydım daha ilk yılımda oradan atılırdım. Yerime Ak Menkul Değerlere başka Genel Müdür koyarlardı. Bu kadar basit! Bir insan bir kere kaybeder, iki kere kaybeder. Bizim dizi ya da film sektöründe de öyle. Sana rolü verirler, dizi dördüncü bölümde yayından kalkarsa bir daha başrol zor olursun. Aynı şekilde tutmayan dizilerde senaristi, yönetmeni, oyuncuları hemen değiştirirler. Bu hayatın gerçeğidir. Ama politikada kimse koltuğunu bırakmıyor.

CHP’ye eleştirilerin varken AKP’nin politikaları baskılar üzerine mi kurulu?

AKP; Atatürk’e, demokrasiye, laikliğe, insan haklarına, hukuka, kuvvetler ayrılığına, eğitime karşı benim jenerasyonumun pek alışık olmadığı yaklaşım sergiliyor. Yasamanın ve yargının üzerinde olmak istiyorlar. Kendilerine uymayan her şeyi ve herkesi “halkı kin ve düşmanlığa teşvik, Fetöcü ve terörist” diye rahatlıkla suçlayabiliyorlar. Devamlı dış mihraklar, darbe korkusu ve türban üzerine politika yapıyorlar. Her şey onlar için beka sorunu. Hep aynı tavırdalar. Özgürlükleri kısmak, muhalefeti baskı altında tutmak, verilerle ve rakamlarla oynayıp yanlış bilgiler vermek.

Güçlü bir muhalefet için ne olmasını bekliyorsun?

Valla bence demokrasi, demokrasi, demokrasi. Ülkenin inim inim inlediği bir dönemde, herkesin de bunun için gerekli taviz ve bir arada güçlü bir muhalefet olmanın yolunu bulması gerekiyor. Çok mu zor bu ülke için partilerin güçlenmesi demokrasi için aynı dili kurması. İstanbul seçimlerinde gördük.

Millet İttifakı toplumun beklentisini karşılayacak demokratik anlayışla büyük şehirleri kazandı.

Bu ülke bütün farklılıklara rağmen geçmiş dönemlerde bir arada durabilmeyi başarmadı mı? Bugün Boğaziçi de demokrasi için direnmiyor mu?

E Gezi’de görmedik mi? Gezi’nin nereden başlayıp nereye seyrettiği çok enteresandır. Hep beraber kişisel haklar doğa ve özgürlükler için bir direnişti. Hepimizin derdi aynıydı. Bence Gezi olayları, çevreci bir eylemle başladı fakat toplumun bir kesimi başta gençler olmak üzere sokağa döküldü. Çünkü onlar, özgürlüklerine, yaşam tarzlarına kısıtlama getirildiğine inanıyorlardı. Sonuçta CHP gençleri müdafaa edemedi. Polis panzerlerinin altına hep başkaları yattı.

Boğaziçi öğrencileri de aynı durumda kalabilir. Daha şimdiden onlara “terörist” deniliyor zaten. Yine CHP’nin fazla sesi çıkmıyor. AKP her konuda üste çıkmasını bilen, her konuda “atı alıp Üsküdar’ı geçen” bir parti. Onun yanında CHP beceriksiz görünüyor maalesef. Zaten Sayın Erdoğan bir seferinde zannedersem “20 yıldır muhalefette. Dişime göre bir rakip bulamadım” dedi. E bence haklı.

Türkiye’de hukukun her şeyin başında geliyor olması lazım ama AİHM kararları bile tanınmıyor?

Bu beni şaşırtmıyor ki! AKP daha çok ihtiraslarla hareket eden bir parti. İşine geldiği zaman Anayasa Mahkemesi’ni tanı, işine gelmediği zaman tanıma. İşine geldiği zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni tanı, işine gelmediğinde tanıma, bunların oy karşılığı çok mühim olabilir. Ve bu tip yönetimle hiçbir zaman iktidarı bırakmayabilirsin. Ama ondan sonra bulunduğun durumun adını ister “değerli yalnızlık” koy, ister “Beni kimse anlamıyor!” koy…

6 saat TV izliyor 3 saat internete giriyor 1 dakika kitap okuyoruz

Sanatçısın, yazarsın… Sanata yeterli değer veriliyor mu, ilgi nasıl?

Ben kitaptan anlarım, biraz müzikten anlarım, sinemadan anlarım, dizi filmlerden de yeni yeni anlamaya başlıyorum, çünkü o sektörde çalışıyorum. Bütün bunların hepsine ilgi çok az.

Doğal olarak eğitim az ise sanata da ilgi azdır. Türkiye’de ortalama eğitim 8 yıl. Yani benim zamanımın orta sonu kadar. Ve pek de eğitimli sayılmayız. Bunun yansımasını sinema bilet satışı, kitap satışlarında ve hatta gazete satışlarında bile görüyoruz.

Türkiye ortalama günde 6 saat televizyon izliyor. 3 saat internete giriyor. 1 dakika kitap okuyor. Türkiye’de her yüz kişiden sade 4 kişi kitap okuyor.

Okumayan, sanata yönelmeyen toplum yapısında televizyon dizilerinde bir sığlık ve yozlaşma yok mu? Ne görüyorsun?

Şimdi çok enteresan, benim gördüğüm yapımcıların çoğu aktif ve bunların ölçtüğü bir reyting parametresi var. Ne izlenir? Bunun içinde de kadınların erkeklerden daha fazla izlediği tespiti çıkıyor. Buna göre kumaş ve kesim belirleniyor. Ve bu konuların nasıl işlendiği önemli. Türkiye yazları gençlik ve romantik komedi dizilerini seven, kışları dram ve mahalle mafya komedi öykü, sonuçta 5-6 konu ile kendini sınırlamış ve televizyonlara kilitlenmiş yapımlar var. Kadınların daha çok izlediklerini bilmelerine rağmen hep birbirinin aynı diziler var.

Sen kendi yapımcılığını yaptığın ve oynadığın başka festival filmlerinden sonra dizilerde aranan bir isim haline mi geldin her yerde görüyoruz?

Ben 11 tane sinema filminde oynadım. 10’u da festival filmdiydi. Türkiye’de sinemada ancak bir hafta gösterim şansı bulmuştur. Bir hafta sonra kalkmıştır, yerine Recep İvedik 4 girmiştir. 4 ayrı salonda gösteriliyordur.

Türkiye’nin böyle bir sorunu mu var? Her örnekte Recep İvedik’i veriyorsun?

Sorun da zaten orada. Hani sordun ya senaryolar kitap okumayan bir toplum. E işte Recep İvedik gibi bir dizinin seyircisi var, ben daha ne söyleyeyim. Biz festivallerde başarılı olmaya çalışıyoruz.

Candan Erçetin’in albümlerinde söz yazarlığın var?

Evet, müziğe ilgim var. Ve Candan’ın albümünde yanlış hatırlamıyorsam 9 şarkısının sözü benim şiirlerimden. Söz yazarlığından ziyade benim karaladığım şiirmiş gibi şeyler. Ben yüz tane yazdım da Candan dokuzunu sevdi.

“Onlar yanlış biliyor”, “Hayranım sana” senin yazdığın sözler…

Evet o dönemde çıkan sözlerdi, şimdi beni masaya zorla oturtsan şiir yazamıyorum. İnsanlar değişiyor. Belki ileride tekrar karalarım bir şeyler. Gençlik zamanlarımdı o dönem…

Derdim ayrıştıran siyasetle

Hakan Karahan’ın nasıl bir derdi var?

Ben bu ülkede sadece ve sadece, gericiliği bırakmalarını, özgür olmamızı istiyorum. Benim hiçbir kardeşimle derdim yok, benim derdim siyasetle. Benim bu ülkede dinini her şeyden önce tutan insanlarla bir derdim yok. Benim bu ülkede sadece bizleri ayrıştıran, kutuplaştıran, birbirimize düşman eden siyasi anlayışla bir derdim var. Umarım onlar da daha kucaklayıcı bir dil kurar, kendi misyonlarına biraz çekidüzen verirler. Benim gençliğimde komşu komşuyu severdi. Ama şimdi “bendensin, sendensin, ondansın, kimdensin” diye davranan düşman kardeşler istemiyorum.