Mustafa Akpolat

Etkinliğin birinci gününde Şair Şükrü Erbaş, Açlık grevlerinde Cezaevlerine yapılan saldırılarda sakat bırakılan Wernicke-Korsakoff hastası ressam ve arkeolog Sait Oral Uyan eserleriyle, 12 Eylül darbesi sırasında tutuklanarak 9 yıla yakın bir süre cezaev inde kalan şair ve yazar Mehmet Çetin ile söyleşiyle dvam etti. Piyanoda Elke Appel sahne alırken, hazırlanan sinevizonla Gezi direnişinin edebiyata, müziğe ve mizaha kattıklarından örneklerin gösterilmesinin yanı sıra mücadelenin insana kattığı değerler ve yaşamıyla bedel ödeyenler anıldı. Etkinlikte ayrıca açılan masalarda değişik yazar, şair ve sanatçların kitaplarına ve eserlerine yer verildi.

Etkinliğin açılış konuşmasında, etkinlikle amaçlananların yanı sıra, Sanatın ne ifade edildiğine vurguda bulunularak şu görüşlere yer verildi. ''Sanat, kanat çırpışından, serçenin yüreğini hissetmek, Daha önce kimsenin söylemediğini söylemek, Herkesin söylediğini daha önce hiç söylenmemiş bir şekilde sunabilmektir. İnsanı kültürel yönden zenginleştirmekle beraber olasılıkların çokluk ve çeşitliliği, yaşamın anlam kazanmasında, insanın kendisini ve içinde bulunduğu evreni tanımaya çalışmasında gösterir sanat. Sanatın diğer bir yönü de, var olana karşı tepkisini tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştırıp, insanın iç ve dış dünyası arasında bir denge kurulmasını sağlayarak, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunların aşılmasında katkı sağlamaktır. Yaratıcılık ve düş gücüyle birlikte farklı algılanabilme özelliğidir sanat. Değişik yorumlara açık olabilmektir.'' denildi.

Sunumda ayrıca şu görüşlere yer verildi, ''Sanat, sezginin ve anlatımın birlikteliğinin yanında, bazı düşünce, amaç ya da olayları, beceri ve düş gücünü kullanarak ifade eder. İnsanlara özgü yaratıcı bir süreçtir. İnsan özgürlüğünün hakkını arar, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, zamana yenik düşmez. Sanat, zamanın süzgecinden geçerek insanın kullanabileceği özgür ortamlar yaratır. Toplumdaki ahlakı kaygı edinmeyerek, tersine ahlakın reddettiği ve toplumun bastırdığı duyguları, düşleri, saygın şekilde sunar. Sanat, aydınlığa giden yolda duymayan insanların kulağı, görmeyen insanların gözü olur. Tiyatro sahnesi düşündürür bazı bazı, Ve her dansın tutkusu yaşanmamışlıkları anımsatır.
Fagotta duyarsınız, istiklalin soğuk kaldırımlarında, ellerini gökyüzüne açmış metal yağmasını bekleyen çocuğun hüznünü… Ve piyanonun tuşlarında keşfedersiniz hayatın karmaşasını En sevilmeyen filmde kendinizi görürsünüz ve en iyisinde de eski bir aşkı İlk yağmur damlasının ilk kimi ıslattığını düşünürsünüz bir heykele bakarken Ve sizi ilk kimin öptüğünü hatırlamaya çalışırsınız Tosca’nın 3.perdesinde… Sanat hayatın ta kendisidir ve o yüzden de o kadar güzel ve O KADAR DA BERBATTIR… Seçkin bir sanat eseri ortaya çıkarabilmek yüksek yetenek gerektirir. Gerçekten de Beethoven’in “Ay Işığı” sonatında olduğu gibi, kör bir kız çocuğuna müzikle ay ışığını anlatabilmek ayrı bir yetenek ister. Pablo Picasso, “Guernia” sı ile savaş acısını ölümsüzleştirmiştir. Nazım Hikmet “Kız Çocuğu” şiiriyle, Hiroşima’ya atılan bombanın dehşetini, kalbimizin derinliklerine işlemiştir. Ve Yılmaz Güney, “Halkın sanatçısı, halkın savaşçısıdır” dememiş miydi? Ya günümüzde sanat ve sanata bakış?
Mevcut iktidar, sanatın özgürlükle geliştiğini, muhalefet olduğunu, iktidarın güdümüne girmeyeceğini ve toplumu etkileme konusundaki önemini fark etmiş olacak ki, bir yandan kendisi dışındaki üretme-gösteriye var gücüyle saldırıyor, sanatçılara hapis cezaları veriyor, bir yandan da bulunduğu bütün alanlarda Kültür Merkezleri açarak, kültür-sanat etkinlikleri gerçekleştirerek yok etmeye çalıştığı kültür yerine, halkı AKP kültürüne mahkûm kılarak, kendi dünya görüşlerine göre muhafazakar türban sanatını biçimlendirmeye çalışıyor. Soruyorsun, sanat nedir? Ucube… Bravo… Gayet net bir tanım… O heykeltıraşta bilememiş ki canım işini… İki eli havada badem bıyıklı bir insan silüeti kondursaydı, bir iki cümle Arapça yazı yazsaydı, bir de TOKİ nin amblemini kondursaydı ya…
Turizm ve Kültür Bakanlığı koltuğu hazırdı oysa… Sorsan, sanatın 164 tane tanımından birini bile yapamayacak olan başbakan, bu tanımlamayla 165.sini yapmıştır. Acaba? Acaba diyorum, 7 sanat dalı olduğunu biliyor mudur? Biliyordur ama di mi? Biliyordur, biliyordur… “Öfke, bir hitabet sanatıdır” gibi bir beyanatla, sanata yeni bir boyut da kazandırmış ve her boş vaktinde halkına şiir okuyarak seslenen sanatsever bir kişi, Her sene Türkçe Olimpiyatları ile çocuklara Türkçe şiir ezberlettirip, beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını söyletecek kadar da sığdır aslında. Başbakanın kızına tiyatro esnasında göz teması kurduğu, mimik hareketleriyle saygısızlık yaptığı gerekçesiyle Kültür Bakanının sanatçıya fırça çekmesi, Resim sergilerinin engellenmesi veya soruşturma açılması, Televizyon dizilerine uygulanan sansür, Uzatılan balerin etekleri Arkeolojik kazılara çanak çömlek yakıştırması, Tandoğan Meydanı’ndan kaldırılan heykelin yerinde Kütahya porseleni çaydanlığının, mütemadiyen su döküyor olması zihinlerimizde, Ödüllü Belgesel “Son Kumsal” ın gösteriminin 10.dakikasında Belediye Başkanının yönetmene “tasınızı tarağınızı toplayıp burayı terkedin. Senin şimdi ağzını burnunu dağıtırım. Sen beni ne sanıyorsun.
Defolun gidin buradan” demesi de…Geyik heykelinin testislerinden rahatsız olup yok edilmesiyle, Baleye “belden aşağı sanat” diyerek sanat anlayışını ve zihniyetini gayet açıkça belirtmiş, “Periler Ülkesi” adlı heykel için, “böyle sanatın içine tükürürüm” diyerek kaldırtmış, Varlığını “tükürüyorum, öyleyse varım! Cümlesiyle ispat etmiştir. Ve artık “Sanatın içine tükürenlerin Partisi” dir AKP. 

Etkinliğin ikinci gününde Redd Sanat Kolektifi - Hüseyin Şahin, Murat Gür, Zeynep Hayır, Ali Haydar Can, Mehmet Çetin, Sibel Şahin, Hıdır Uludağ, Cengiz Kahraman, Şiirlerle, skeç ve Müzikleriyle, günümüzün sorunları ve bunlara karşı değişik sanatsal etkinliklerle mücadele ürünleri paylaşıldı. Aleksandros Pisikolus sahne alarak geç saatlere kadar güzel bir etkinlik sahnelediler.