“Nur eine Frau“ (Yalnızca bir kadın), 2005 yılında Berlin-Tempelhof’ta erkek kardeşinin “ailenin namusunu“ kurtarmak için başından vurarak öldürdüğü Hatun Aynur Sürücü’nün hikâyesini anlatıyor.

Film, Berlin Kottbusser Tor’da yolda yürüyen genç kadınları gösteren karelerle başlıyor. Belki okula gidiyorlar, belki arkadaşlarıyla buluşacaklar, belki de eve dönüş yolundalar. Bir kadın sesi, dış ses olarak yürüyen kadınlardan her biri adına konuşuyor: “O ben olabilirdim.“ Ardından görüntü kalitelerinden daha eski oldukları anlaşılan kareler görüyoruz: Polisler bir çalılığın önünde, üstü beyaz bir örtüyle örtülü bir cesedin etrafında duruyorlar. “Bu benim“ diyor dış ses, “Ben bir namus cinayetiyim.“

“Nur eine Frau“da Hatun Aynur Sürücü kendi hikâyesini anlatıyor. 7 Şubat 2005’te Berlin-Tempelhof’ta evinin yakınlarında bir otobüs durağında kendi erkek kardeşi tarafından vurularak öldürüldü. O zaman 19 yaşında olan erkek kardeşi ona önce günahlarından pişmanlık duyup duymadığını sordu, ardından onu üç kez başından vurarak öldürdü. Uzun metrajlı film fikri sunucu Sandra Maischberger’e ait, yönetmen olarak tematik yönden benzer filmleriyle bilinen Sherry Hormann’ı seçmiş: Hormann “Çöl Çiçeği“nde Somali’de zorla evlendirilmek istenirken Londra’ya kaçıp süpermodel olan Waris Dirie’nin hikâyesini anlatıyor; “3096 Gün“ ise kaçırılıp 8 sene boyunca bir bodrumda esir tutulan Natascha Kampusch üzerine yapılmış bir film.

Filmdeki orijinal kayıtlar olay yeri fotoğraflarından ibaret değil. Film, yapımda sürekli Aynur olarak anılan Hatun Sürücü’nün video ve fotoğraflarıyla besleniyor: Oğluyla, Alman erkek arkadaşıyla, iş kıyafetiyle, mavi işçi tulumuyla. Berlin’de geçen 2017 yapımı gangster dizisi “4 Blocks“tan bildiğimiz Almila Bağrıaçık filmde canlandırdığı maktüle neredeyse birbirleriyle karıştıracağımız kadar çok benziyor. Ancak Bağrıaçık’ın ailevi ve kültürel yabancılaşmalara dair ikna edici oyunculuğunun tek sebebi bu değil.

Ataerkil uçurum derinleşiyor

Aynur Sürücü’nün annesi ve babası muhafazakâr Sünni Kürtler. Kızlarını Türkiye’de kuzenlerinden biriyle evlendiriyorlar. Eşi onu dövüyor. Aynur, karnı burnunda Berlin’e geri dönüyor. Annesi onu Kotbusser Damm’daki evin merdiven boşluğunda gördüğü zaman hayal kırıklığını gizlemeye çalışıyor. Kısa süre sonra artık çabalamayı bırakıyor. Erkek kardeşleri onu görünce deliye dönüyor. Aile Aynur’u geri dönmeye ikna etmeye çalışıyor; o, dönemeyeceğini söylüyor. Denemeye devam ediyorlar. Aynur kalıyor.

Ancak aileyle yaşam, bir de kendi çocuğu varken, artık dayanılmaz bir hâl alıyor: Erkek kardeşlerinin uyguladığı psikolojik şiddet, babasının vurdumduymazlığı, annesinin vesayeti, orada oluşunun utanç verici olduğuna dair bitmek bilmez imalar… Aynur radikal bir adım atma cesareti gösteriyor: Resmi bir yardım alarak bir yurda sığınıyor; ardından da kendi evine çıkıyor. Elektrik teknisyeni olmak üzere eğitim almaya başlıyor. Çocuğunu yetiştiriyor. Âşık oluyor. Ailesini kaybetmenin, geride dört kız kardeş bırakmış olmanın üzüntüsünü yaşıyor. Ancak cesaretini kaybetmiyor. Bir şekilde her şeyin üstesinden geliyor. Bir de erkek kardeşleri sürekli telefonlarıyla terör havası estirmese… Onların gözünde Aynur geri dönüşüyle nihai olarak aile şerefinin kaybedilmesine yol açıyor. Kardeşler camiye gidiyor ve ne yapılması gerektiğine karar veriyorlar, bir de aralarından en küçük olanı buna hazırlamaya.

Taz gazete'den Volkan Agar'in haberine göre “Nur eine Frau“, ataerkil uçurumun derinleştiği bazı sahnelerde korkunç bir hâl alıyor: Aynur’un annesi düğünden önce ona kocasına itaat etmesi ve onu mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapması için yemin ettirirken; damat sertleşme sorunu yaşarsa „bekâretini“ kaybettiğine dair bir işaret olsun diye kendini kesmesi için eteğinin altına bir jilet bağlarken veya Aynur çocuğuyla beraber ailesinin yanında kalırken bir türlü huzur bulamayıp merdiven altında kalırken ve orada erkek kardeşlerinden birinin cinsel tacizine maruz kalırken.

Hatun Sürücü için bir anıt

Yapımcılar filmi çekerken Sürücü davasıyla ilgili aktarılan bilgilere sadık kalmışlar. Ancak bunu yaparken patriyarkal sisteme oldukça tek boyutlu yaklaşıyorlar. Kadın cinayetleri bireysel olarak ele alınacak suçlar değil, bu sistemin ve toplumsal yapının ideolojik olarak beslenip meşrulaştırılmış sonuçları. Buna rağmen hikâyedeki cinayet sadece evin dört duvarı arasında yaşanıyor. Sistematik olan, ortaya çıkmıyor. Ailenin hangi toplumsal ortamda bulunduğu, oradaki kadın ve erkek imgelerinin nasıl ele alındığı öğrenilmiyor. Mizojinik ideoloji nasıl çalışıyor, bu ailede neden böylesine yoğun? Bu sorulara erkek kardeşlerin kısa cami sahneleriyle şöyle bir dokunulsa da, cevapların peşinden gidilmiyor. Ele alınıştaki bu yüzeysellik Alman medyasındaki bir dengesizliğe işaret ediyor: Beyaz faillerin psikolojileri incelenirken, göçmen kökenli failler şablonlardan ibaret kalıyorlar. Beyaz bir erkek bir kadını öldürdüğünde “aşk cinayeti“ ya da “aile faciasından“ bahsedilirken, fail göçmense “namus cinayetinden“ konuşuluyor.

“Nur eine Frau“ filmi Almanya için yine de önemli, çünkü Hatun Aynur Sürücü için bir anıt niteliği taşıyor.

Ayhan Sürücü dokuz yıl üç aylık hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çektikten sonra sınır dışı edilerek Türkiye’ye gönderildi. Sanık olan iki büyük erkek kardeşi, Mutlu ve Alpaslan Sürücü’nün Nisan 2006’da delil yetersizliğinden beraatine karar verildi. Beraat kararları Ağustos 2007’de Alman Federal Yüksek Mahkemesi tarafından bozuldu. Kardeşler o dönemde Türkiye’ye gitti. Ocak 2016’da Türkiye’de yargılandılar. Türkiye’de de beraatlerine karar verildi.