ALTONA ÂŞIKLARI 
( Geliştirilmiş 2. Yazım )
******************
Aaahh Madam, ahhh !
gözyaşlarına boğulduğum bir sabah, 
kimlerin elinde koyup gittin beni !
Çoğu yalancı, çıkarcı, bencil, sinsi ve bedhah !..
*
Dolmuyor yıllardır bir türlü, ruhumdaki boşluğun,
ve gönlümdeki müstesna yerin ! 
Dün gece yine, gözyaşlarına boğularak 
seni andım, derin derin !...
Ve, ne zaman ki, yalancı ve hilebazlarla karşılaşsan,
sallayıp ak saçlı bilge başını,
“Bu kirli dünyayı sevmiyorum, kuzum!” derdin !...
*
1990’ların başlarındaki tanışmamızda, 
nasıl da çakışmıştı ruhlarımız birbirine...
gülerek, hayranlık ve sevgiyle bakıp yüzüme, 
Ermenilere çok benzediğimi söyledin:
“Karışmış, binlerce yıldan beri, genlerimiz birbirine...
Bu nedenle, siz ne kadar Kürtseniz, 
ben de o kadar Ermeni’yim Madam!” dedim... 
Düşünüp derin derin, sonra da gülmüştün bana sevgiyle...

Oysa, ikimiz de ölümüne yurtsever ve 
sen hücrelerine kadar ruhanî, 
ben ise genlerime varana dek ateisttim ! 
Ama, vaz geçerdik dostluğumuz uğrunda, her şeyimizden !...
(........)
Birlikte, nice etkinliğe katılmıştık seninle, 
Dortmunt’ta “Kürdistanlı Öğretmenler Toplantısı’,
Hamburg’ta ‘’Özgürlük Yürüyüşleri’nde,
yüzbinlerce kişilik kortejlerin en önünde, 
kol kola yürürdük, koltuk deyneklerinle...
(........)
Fedain olarak tanıtırdın beni herkese ve
“Yetiş!” dediğinde her sefer,
Işık hızıyla uçardım Altona’dan Pinneberg’e...

Ve çok sevdiğin anacığımın, yarısı ahır tek gözlü evi gibi
gariban ve ilticacıların konak yeriydi
Pinneberg’teki tek gözlü evin !...
Taşıyor ve yetiyordu herkese sevgin...
Benim de sığınma ve derin yaralarımı
sağaltma limanımdı orası... 

Bir “mûcize” bekliyordun hep, 
Tevrat’taki Sara misali,
o yaşta olasılığı mümkün olmayan bir ilâhî mûcize !
Ve hep ”Götür diyordun beni buralardan, dağlarımıza!”... 
Söyleyemiyordum üzülmeyesin diye, 
yıllardır sürgün olduğumu ve gidemediğimi,
dağları birbirine karışmış Kürdistan ve Hayastan’ımıza !!!

Bir kez bile olsun asla kırmamış,
yalan söylememiş ve ihanet etmemiştik birbirimize !..
Evde, yolda, trende, otobüslerde, 
ruhsal ve zihinsel hazların en yükseğini yaşardık seninle...
Almanlar bile gıptayla izler ve 
kulak kabartırlardı ayaklarımızı yerden kesen muhabbetimize !
Dayanamayıp, hangi dili konuştuğumuzu sorarlardı, merak ve ilgiyle !..
(.......)
Ve hani vasiyetimizdi,
ölünce aynı mezarda yan yana yatacaktık seninle ?!
Sinsi ve kurnaz bir sırtlanın oyununa geldik ikimiz de !
O güzel cesedinin başında sabaha dek ağladığımı görünce,
yaktırıp ertesi gün törenle,
nasıl da götürmüştü bir avuç külünü Beyrut’a, sevinçle !!!

Ahh Madam !
Ne vardı öyle, alelacele göçüp gidecek ?!
Bilsen, ne kadar çok arıyor ve özlüyorum seni !
Ve madem, o kadar erken terk edecektin beni,
neden yanında alıp götürmedin ?!..

Oysa, ne de güzel götürüyorduk hayatı 
şu zâlim gurbette, neşeyle !
Şimdi ise hayat, daha doğrusu yalancı ve kirli birileri, 
alıp götürüyor beni, karanlık bir yerlere !...

Ama, gitgide kapanıyor seninle aramızdaki 
“yarım asırlık yaş farkı” !

Ve, dolup taştı,
sığmıyor artık gönlüme ÖZLEMİN !
Bekle, yakında geliyorum sana, 
benim “AK SAÇLI BİLGE SEVGİLİM”...
***

FİLOZAN
( 31 Ocak 2012, 17 Ocak 2014 )
----------------------
*) Şiirin orijinal adı “ PİNNEBERG AŞIKLARI”dır.