Notabene tarafından yayımlanan ve 1978 sonrasını ele aldığı romanı hakkında konuşan Enver Toksoy, amacının bir tarihsel süreci yaşanmışlığıyla belleklerden ve söylemlerden çıkarıp bir belgeye dönüştürmek olduğunu söyledi.

'Amacım belgeye dönüştürmek'

‘Beni Tanıdın mı?’ adlı ilk romanı ile konuşan Enver Toksoy, ''Tarihe ve yoldaşlarıma karşı duyduğum sorumluluktan kaynaklı, geçmişte yaşanıp da kaybolan değerleri savunmak için yazdım bu romanı. İddiam popüler bir roman hazırlamak değildi, tanıklık ettiğim ve yakın geçmişte yaşanan gerçeklere bir de kendi penceremden yanıt aramak ve vermek içindi. Amacım kaybolan bir tarihsel süreci yaşanmışlığıyla belleklerden ve söylemlerden çıkarıp, bir belgeye dönüştürmekti. Yaşadıklarımın toplumsal hafızayı beslediği gibi yüzleşmenin gerçekleşmesine de katkıda bulunacak, onu zenginleştirecek bir değer olarak gördüğüm için yazdım. Hem de bedelini fazlasıyla ödemiş bir sürgünün kaleminden.'' dedi.

'Sürgün zorunlu bir yaşamdır'

Berlinale'de protesto: "Hepimiz Suç Ortağıyız” Berlinale'de protesto: "Hepimiz Suç Ortağıyız”

Cezaevleri, sürgün, kaçış, göçmenlik gibi pek çok konunun da yer aldığı kitabında özellikle sürgünün, insanın yaşadığı toprağından, yurdundan, ailesinden, sevdiklerinden, halkından, dilinden, kültüründen ve sevdalarından zorla, kendi iradesi dışında kopartılması olduğunun altını çizen Toksoy, ''Sürgün insanın istemediği zorunlu bir yaşama adım atmasıdır. Bir yok etme, tüketme ve soy kırma hareketidir. Keza egemenlerin egemenliliklerine karşı bir itiraz, karşı duruş ve bir direnişin kanıtıdır. Sürgün olan insan sadece terk ettiği ülkenin değil, sığındığı ülkenin de yabancısıdır. Milyonların içerisinde yalnızsın. O yüzden hep yurduna, ailene, dostlarına kavuşma özlemini, duygularını, umudunu daima taze tutarsın. Nereye giderlerse gitsinler bu duygular da arkandan gelir.'' dedi.

'Notlarım kitabıma ışık tuttu'

“Her çiçek kendi toprağında güzel kokar. Dünya’nın her yerine gidebilmek ama doğup büyüdüğün topraklara gidememek acıdır.'' diyen Toksoy, ''Ben romanımda bu hisleri kelimelere dökmeye çalıştım. Ben karınca kararınca yaşamımda karşılaştığım sevinçlere ve hüzünlere, direnişe ve ihanete, dostluğa ve sevgiye yer vermeye çalıştım. Kurgularım yaşanan hikâyelerden oluşuyor. Sürgün yıllarımda zaman zaman kalemi elime alıp yaşadığım ve gördüğüm olgular üzerine küçük küçük notlar tutmaya başladım. Amacım onları ilk etapta yayınlamak değildi, bu notları daha çok anılarımda silinmeyecek anlar olarak gördüm fakat kim bilirdi bu notların bir gün yayınladığım ilk kitabıma ışık tutacağını. Yazdıklarımda samimi ve gördüklerim karşısında yalın olmaya çalıştım. Zorlukların bilincinde olarak. Bu romanı bundan dolayı bugün hâlâ Türkiye’ye dönemeyen bir sürgünün notları olarak da algılayın, okuduğunuzda öyle tanımlamaya çalışın.'' ifadelerini kullandı.

'Demokrasi ve insan hakları'

Her insanın anlatması gereken bir hikâyesi olduğunu söyleyen Toksoy, ''İşte bu da benim hikâyem, sadeliği ile yaşanmış bir sürgünün hikâyesi. Romanın kahramanı, romanın bütün evrelerinde cezaevi sürecine, kaçış, sürgün ve göçmenlik yıllarına ışık tutmaya çalışıyor. Özellikle cezaevi yıllarında teslimiyete boyun eğmemenin, güzel değerlere ve ideallere sahip çıkmanın duruşuna vurgu yapıyor romanın kahramanı Hasan. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve insan haklarının ayaklar altında çiğnenmesine karşı cezaevlerini bir mücadele alanı olarak görmeye çalışıyor romanın kahramanı. Bu noktada onun için dışarı çıkmak, özgürlüğe kavuşmak, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde yerini almak önemli bir adımdı. Firar ve sürgün yılları da bunun devamı oldu.'' dedi.

'Erzincan'dan Köln'e uzanan sürgün'

1970’li ve 1980’li yılları anlatan romanların büyük oranda Türkiye’nin batısındaki kentleri ele aldığını söyleyen Enver Toksoy, ''Bu konuda yayınlanan birçok çalışma büyük kentlerdeki toplumsal atmosferi aktarmaya çalışıyor, oysa ülkenin doğusunda ve özellikle Kürt illerinde gelişen kitlesel mücadele de bir o kadar önemliydi. Benim politik faaliyet sürdürdüğüm Erzincan, Erzurum ve Dersim bölgesi devrimci mücadelenin gelişiminde ve aydınlanmanın güç kazanmasında kuşkusuz bir kilometre taşı oldular. Dolayısıyla bu dönemece ve toplumsal atmosfere Kürt penceresinden bakmak veya gelişmeyi o bakış açısıyla da ele almak ayrı bir önem kazanıyor. ‘Beni Tanıdın mı?’ da kısmi de olsa bu konuya hassas bir perspektifle yaklaşmaya çalıştım. Romanın içeriği bir yandan otobiyografik ögeler ele alırken diğer taraftan dönemin atmosferini ele alan kolektif olgulara da dikkat çekiyor. Bu noktada roman, okuyucuyu bir duygu seliyle yüzleştirmeye çalışıyor. Bir sürgünün penceresinden bakarak geçmişe ışık tutmaya, geçmişle bugün arasında cereyan eden bir köprü kurmaya çalışıyor. Hem de Doğu ile Batı arasında cereyan eden bir köprü. Erzincan’dan başlayıp Dersim’e, Ankara’ya, İstanbul’a, oradan da Paris ve Köln’e kadar uzanan bir sürgünün yaşamı çıkıyor karşımıza.'' ifadelerini kullandı.

Enver Toksoy kimdir?

Erzincan doğumlu olan Enver Toksoy, 1978 gençlik kuşağının gelişen devrimci mücadelesinde aktif yer alanlar arasındaydı. 1980 Ankara Eğitim Enstitüsü mezunu olan Toksoy, siyasi nedenlerden dolayı öğretmenlik görevine başlayamadı. 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasında Erzincan ve Erzurum cezaevlerinde mahpus olan Toksoy, en son tutuklanmasında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 1982 yılında Erzurum cezaevinden firar eden Toksoy, firardan sonra iki yıla yakın Erzincan ve Dersim bölgelerinde siyasal faaliyetlerine devam etti. 1983 yılının sonlarında Almanya’ya iltica eden Toksoy'un, kendi ifadesi ile sürgün süreci başladı. 1983 yılından bu yana Türkiye’ye gidemeyen Toksoy, Almanya ve Avrupa’nın değişik ülkelerindeki değişik kurum ve kuruluşlarda demokrasi, özgürlük ve insan hakları ile ilgili etkinliklerde yer alırken, çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinindeki yazılarına da devam ediyor.