Işıl Sırakaya

 

Herkesin aşk hakkında söyleyecek bir şeyleri vardır. Ve herkes, hayatının bir döneminde/ aşık olmuştur. Aşkın yaşı olmaz denir. Doğrudur. Fransız sinema oyuncusu Simone  Signore’nin  bir söyleşisinde  okumuştum yıllar önce. “Yaşlılık bizi aşktan korumaz, ama aşk, yaşlılıktan korur” Belki de en güzel aşk betimlemelerinden biri bu.

 

 

Aşk deyince  ilk akla gelen  yürek çarpıntısı olarak  düşünülse de  iki göğsün arasında mideye biraz yakın boşluktaki kasılma hissidir bence aşkın ilk habercisi…

 

Aşk sözcüğüyle yine hemen akla gelen  Leyla/Mecnun Arzu/ Kamber, Romeo/Jülyet…. efsane aşkların hepsinde ortak nokta, aşık iki insanın  sadece birbirlerine olan tutkuları ve  bir türlü gerçekleşmeyen kavuşma duygularıdır.

 

Aslında, aşklar yaşanır ve biter. Geriye sadece aşkı yaşayan iki kişinin anıları kalır anlatmalık. . Bir zaman sonra  anılar da  silinir, unutulur. Başka bir aşkın başlangıcı, eski aşkın gerçekten ölümüdür.

 

İnsan yüreğinde/beyninde,  tek  bir aşktan çok daha fazlasına yer vardır…Ve her yeni aşk, yavaşlamış, teklemeye başlamış  yürek atışlarının yeniden ritm kazanmasına, zaman içinde temposunu arttırmasına neden olur, bir anlamda şarj eder yüreği ve beyni. Kitaptaki  ünlülerin  aşklarını da başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleriyle aynı anda ve  bir solukta okuyunca, bir  daha inandım,  insan yüreğinin ne denli büyük olduğuna ve  ne çok aşkın yürekte (beyinde mi demek gerek yoksa)  yer bulduğuna.

 

Mehmet İnanç Turan’ın kitabı,  sanatçı, politikacı, diktatör,  bilim adamı olarak tanıdığımız kişilerin aşk hayatlarından sunduğu kesitlerle aşkın hallerini ve aşıkların duygularını önümüze seriyor.   

 

Roman okurken meraklanırız ya, bu aşkın sonu acaba ne olacak diye. Kitap, tarihteki çeşitli ünlü  kişilerin aşk karşısındaki naif ve  çocuksu, kaba saba,  entrikacı, yalancı yanlarını ve  cinselliğin hemen her aşktaki   gücünü bir kez daha, ama bu defa tarihi kanıtlarla gösteriyor.

 

Kaynakçada görülen elliyi aşkın kitaptan yaptığı derlemelerle, tarihsel kişiliklerin aşklarını roman tadında başlangıç ve sonlarıyla birlikte sunuyor Turan kitapta. Anlatım sırasında sadece tarihteki ünlü kişilerin aşk hayatlarını değil, aşk hakkında çeşitli felsefi yaklaşımları ve söylemleri de anımsıyoruz, hatta birçoğunu ilk kez okuyoruz.

 

Kitapta, sanat, yazın ve siyaset alanlarındaki yapıtlarıyla  tanınan şahsiyetlerin yaşadıkları aşklarla  ortaya konulan  aşk tanımlarıyla  birlikte,  yazarın da  aşkı betimleyen  aforizmalarını okumak keyifli.

 

Örneğin:

 “Sevgi ne denli büyükse kederi de o denli büyük olacaktır” diyor Spinoza,

 

Bacon’a göre;  “Hem aşık, hem akıllı olmak olanaksızdır”

 

Goethe, “Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir.”  düşüncesinde.

 

O.Wilde’a göre,  “Sevmek, insanın kendi kendini aşmasıdır”  

 

Sigmund Freud, “ Özlem duymak, sevgiliyle hep birlikte olmak istemek, rüyalarında bile O’nu görmek, aşkın en büyük göstergesidir.” derken, yazar,  aforizması ile ballandırıyor bu söylemi:   “Özlem duygusunu içermeyen aşk, aşk değildir.”

 

Ve yazarın bayıldığım   söylemi: “Aşk benliklerin karışmasıdır;sen ve ben birbirinin içinde erimiş gözükür”

 

Turan’ın  tarihteki silinmez aşkları incelerken aşkı sınıflandırması da ilgi çekici.

 

“Erotik aşk” örneğin, “cinselliğinden utanmayan aşk” olarak tanımlanıyor.  “ Olağan aşk”’ın, “Duygularını dile getirirken cömert, cinselliğini açıklarken cimri” olduğuna dokunurken, rastlantısal “Yıldırım aşk”  aşkın hallerinden biri olarak anlatılmakta.

 

Yazarın diğer bir aşk sınıflandırması ise,  “kendisini sözlerle göstermeyen aşk”, kısaca, “eksik aşk” adıyla kategoriye girmiş.   

 

Öykü tadında, ancak biyografik gerçekliği bozmadan anlatılan  tarihteki aşklar, her aşkta,  aşkın her halinin de  bulunduğunu, ancak, dozlarının aşkı biçimlendirdiğine ilişkin de  yaşanmış  kanıtlar.

 

Paul Eluard- Gala- Dali üçgeni örneğin. Aşkın ve özgürlüğün şairi olarak tanınan ve  cinsel sevgiye de önem verdiğini bildiğimiz Paul Eluard, Gala’ya aşkının sadece erotik olup olmadığını sınamak ve  başka bir kadınla cinsellik yaşamak için, “Duyduğum tüm heyecanların, yalnızca senden, senin aşkından, dahası aşklarından, sevinçlerinden, acılarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek için, artık bir kez daha yanılmamak için de deneyeceğim bunu”  söylemini eyleme dönüştürmüş,  ancak diğer kadınlarda Gala’yı bulamamıştır.

 

Buna karşın,  başka erkeklerle de rahatlıkla cinsel birliktelik kuran ve kaybetmekten çok korktuğu  Gala’ya karşı,  “Başkaları tarafından  böylesine kolay uyarıldığın için ne şanslısın. …Sana tapıyorum”  söylemi nedeniyle, aşkının sadece erotik olduğu söylenebilir mi?

 

 25 yaşında ancak daha önce hiçbir kadınla yatmamış Dali’nin 34 yaşındaki Gala’ya duyduğu aşkın yıllarca erotizmle beslendiği bilindiği halde, 53 yıllık bir beraberliğin yalnızca  “erotik aşk”  olarak tanımlanması mümkün mü?

 

Kitapta, Gala ve Dali’nin yanı sıra,  bazen şaşıracağınız, hayallere dalacağınız, belki   kızıp, belki de  öyküneceğiniz  aşklardan bazıları: Aşka aşık bir yazar Goethe ile, Charlotte Von Stein  aşkı, 

Mayakovski/Lili Brik/ Elsa  Triolet./Louis Aragon,

Asker Napoleon Bonapart’ın  Marie Josephıne’e duyduğu  kıskançlık dolu aşk,  

George Sand /Alfred De Musset/Chopen/Liszt/Maria D’agould  sarmal aşkları,

Camille Claudel’in 30 yılını akıl hastanesinde geçirmesine neden olacak Auguste  Rodin aşkı,

Lou Andreas Salome / Frıedrıch Nıetzsche / Raıner Maria Rılke 

Cinselliği sevmeyen bir aşık: Virginia Woolf

Kafka/Milena’nın mektuplarla yaşayan aşkı

Frida/Diego/Troçki

Stefan Zweig

Sayısız aşklar yaşayan Bertold Brecht’in iki kadınla yaşadığı kararsız aşkı,

Kaldırım serçesi Edit Piaf’ın nevrotik aşkları,

Kendini sevilemez olarak gören ve her şeyini vererek dizginsiz seven, Helene’in   sevememe duygusu  olan filozof Althusser ile tamamlanan nevrotik aşkı.

 

Yukarıda bir kısmı sayılan tarihin silinmez mürekkepli her bir  aşk öyküsü,  kendi duygularımızla birlikte sevdiğimizin davranışlarının  da  tartılmasına olanak   sağlıyor.

 

Mehmet İnanç Turan, iyi bir araştırmacı olarak, kaynakçada görülen bir dolu kitabı bizim yerimize okuduktan sonra, kitabın konusunu oluşturan ünlü  aşkları bir cımbız hassasiyetiyle  tarihin sayfalarından çekip çıkarmakla kalmayarak, aşkların nasıl  yeşerdiği ve ölüm nedenleri hakkındaki yorumlarını içeren küçük  aforizmalarıyla da  kitaba ayrı bir keyif katmış.    

 

Kitabın tadını alanları Mehmet İnanç Turan’ın  aşkı yine çeşitli düşünürlerin kitaplarından alıntılarla  felsefe boyutunda incelediği romanı “ Felsefi Aşk”  isimli kitabı bekliyor.

 

Üstelik yazar, bu kitabında sadece aşkı incelemekle yetinmeyerek, çeşitli felsefe akımları hakkında verilen bilgiler,  benzerlik ve farklılıkları ile ilgili de onlarca kitap okumadan doyurucu bilgi sahibi yapıyor okurunu.

 

Bence, her iki kitap birlikte alınmalı ve arayı açmadan arka arkaya okunmalı.