Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans yapan Selçuk Duran’ın tez konusu olarak hazırladığı “Aşık Geleneğinden Protest Müziğe Ali Asker” adlı çalışması Kalkedon Yayınları’ndan kitap olarak yayınlandı.

Kitabın konusu her ne kadar Ali Asker olsa da, aşıklık geleneğinden protest müziğe kadar zengin bir tartışma içerisinden gelerek Ali Asker’in özgün yanları örneklerle ortaya konulmaya çalışılıyor.

Eserde, Aşıklık geleneğinin tarihi ve bu gelenek üzerinden egemen sınıflar ile halklar arasındaki güç mücadelesi ele alınıyor.

Anadolu'daki ozan-aşık geleneğini müziğine başarılı bir şekilde yansıtan Ali Asker'in müziği ve kişiliği kitap oldu. Kitabında Ali Asker özelinde, aşık ve ozan geleneğini de günümüzden geçmişe akademik bir bakışla değerlendiren Selçuk Duran, ilk olarak Devrimci Yol geleneğinde sembolik bir anlama sahip olan Ali Asker ve müziği üzerine tez konusuna taşımıştı. Yazdığı Yüksek Lisans tezini "Aşık Geleneğinden Protest Müziğe" adıyla kitaplaştıran Duran'ın eseri Kalkedon tarafından basıldı.

"Aşık Geleneğinden Protest Müziğe: Ali Asker başlıklı kitabınız geçtiğimiz ay Kalkedon yayınlarından çıktı. Kitabın öyküsünden kısaca bahsedebilir misiniz?

Aslında bu eser Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Anabilim dalında yaptığım yüksek lisans çalışmasının kitaplaşmış halidir. Eğer bir öyküden bahsedecek isek öncelikle Ali Asker üzerine bir tez yazmaya nasıl karar verdin sorusuyla da başlayabiliriz. Ama ondan da önce Ali Asker ile nasıl tanıştığımı anlatmakta fayda var. Ali Asker dinlemeye 13-14 yaşlarında bir tesadüf sonrası başladım. İstanbul'dan Divriği'ye doğru otobüs yolculuğu yapıyordum. Kış vardı. Walkmen'ime ağabeyimin aldığı bir kaseti koymuştum sabaha doğru. Ali Asker'in Sürgün kasetiydi bu. Dağ köylerinin,  derelerin arasından geçiyorduk. Hafiften kar yağmıştı. Bir taraftan gün ağarmaktaydı. Ali Asker'in "Hoş Geldin Ölüm" şarkısı çalıyordu aynı anda. Hem şarkı hem de şarkının sonundaki şiir beni çok etkilemişti. "yan hücre kapıyı çalıyor, kalk gidelim, sıradakini bekletmeyelim " diyordu şiirde. Ben orada çok farklı bir duygu içerisine girdim, anlatabilmek pek kolay değil.  O dönem tam da siyasete de ilgi duymaya başladığım bir dönemdi. Ali Askere ait diğer tüm eserleri de dinlemeye çalıştım. Kısa süre içinde yaptığım okumalar doğrultusunda örgütlü bir yaşamın gerekliliğine inandım. 16 yaşımda ÖDP'ye katıldım. Aynı zamanda küçük yaşlarımdan itibaren bağlama çalıp türkü söylüyordum. Avcılar ÖDP'de bir kahvaltı toplantısında Ali Asker'in neredeyse bütün türkülerini bilmem insanların ilgisini çekmişti. Ben o güne değin Ali Asker'in Devrimci Yol geleneği ile rabıtasını henüz bilmiyordum. Zamanla Ali Asker'in bu yapı içerisinde farklı bir sembolik anlama sahip olduğunu gördüm. Yani farklı kuşakların Ali Asker'e yönelik ciddi bir ilgisi vardı. Onların anlam dünyasında farklı bir yere sahipti Ali Asker. Müzik sosyolojisi gibi bir alana ilgi duymaya başladığımda Ali Asker'i bu özgünlük içinde anlamaya çalışmak ilginç olabilir diye düşündüm. Ve yüksek lisans başvurumu bu çalışma konusu üzerinden yaptım. Başvurum kabul edildikten sonra da değerli hocalarım ve arkadaşlarımın eleştiri ve katkıları sonucunda bu çalışma ortaya çıktı. 

Peki nedir Ali Asker'i özgün kılan. Yani dönemin diğer ozanları ya da sanatçılarından farkı nedir Ali Asker'in. Siz bu çalışma ile farklı olarak neyi ortaya koydunuz?

Öncelikle kitabın kapağına baktığınızda sanki ortada bir Ali Asker biyografisi var gibi görünüyor. Evet şunu ısrarla belirtelim ki bu bir biyografi değildir. Çalışmanın merkezinde Ali Asker vardır. Genel olarak da Ali Asker'i ve müziğini anlamaya çalışıyorum. Ama bunu belirli bir tarihselliğin içinden geçerek yapmayı denedim. Ali Asker'i müziğini bir tarihsel ve toplumsal bir arka plan eşiğinde ele aldım. Uzunca bir tartışmadan sonra Ali Asker'i değerlendirdim. Öncelikle Ali Asker müziğe Dersim'de Ozan-Âşık geleneğinin etkisinde başlıyor. Yanlış anlamaları önlemek için şunu da açıkça belirteyim. Ali Asker klasik anlamda âşık geleneğinin bir temsilcisidir asla demiyorum. İlk dönem bestelerinde ve bazı uyarlamalarında bu etkinin olduğunu söylüyorum. Bu onun müziğinin ilk evresidir. Halk ezgilerine sözler yazarak ilk dönemdeki politik duyarlılığını bu şekilde dile getirmiştir. Bilinen ezgilere yazdığı bu sözler kısa sürede devrimci mücadele içinde de ses getirmiştir. Ancak Ali Asker 12 Eylül öncesinden başlayarak aşık geleneği etkisinden sıyrılıp protest müziğe geçiş yapmıştır diyebiliriz. Bunu yaparken de gerek söyleyiş gerekse de bağlama çalış tarzında geleneksel tınıları ve söyleyiş biçimini terk etmemiştir. Bu dönemde daha çok dönemin şairlerinin ya da mücadele arkadaşlarının şiirlerini bestelemiştir. Nevzat Çelik, Nihat Behram, Adnan Yücel bu isimlerden ilk aklıma gelenler. Bir de tabi 12 Eylül sonrasında idam edilen Hıdır Aslan'ın ve çatışma sonrası yaşamını yitiren Mustafa Özenç'in şiirlerini besteliyor. Bu iki isim Devrimci Yol'un önemli neferlerinden. Ali Asker'in esasen en özgün tarafı için ise şunları söyleyebilirim. 12 Eylül öncesi ve sonrasında aslında gerek âşıkların, gerek müzisyenlerin gerekse de şairlerin politik yapılarla yakın ilişkisi var. Ancak sanırım Ali Asker ile Devrimci Yol arasındaki ilişki kadar iç içe geçmiş fazla isim yok. Ali Asker sahne almak için gittiği etkinliklerde kim olduğunu günlerce belli etmeyip arkadaşlarına en sıradan işlerde dahi yardım ediyor. Herkes gibi sıradan bir nefer gibi işlerin ucundan tutarak sanatçı elitizmine hiç bir zaman kaçmıyor. Hem kitlelere müziği ile bir şeyler anlatmaya çalışıyor hem de onlarla birlikte iş eyliyor.  Ben bu durumu biraz Gramsci'nin organik aydın kavramı ile anlamaya çalıştım ve Ali Asker'i "ezilenlerin organik aydını" gibi bir kavramla tanımladım. Kitabın ilginç tartışmalarından biri de bu oldu.

Özellikle 12 Eylül sürecinde ve sonrasında  Ali Asker şarkılarında yer yer ajitatif unsurlar olduğunu görüyoruz. Mesela Binbaşı Ernesto şarkısında bayağı bir dönemin politik tartışmalarında bahsi geçen kavramlar kullanılıyor. Revizyonizm,  opurtunizm gibi kavramlar havada uçuşuyor. Bu tarzın benimsenmesini neye bağlıyorsunuz?  

Şimdi elbette o günlerde insanlar politik süreci çok yoğun yaşıyorlar. Hem teorik olarak hem de pratik olarak bütün siyasal yapılar ciddi anlamda politize olmuş durumda.  70 sonrasında ortaya çıkan farklı fraksiyonlar aynı zamanda kendi tezlerini olabildiğince ateşli biçimde savunuyorlar. Ali Asker'de Devrimci Yol'un politik tezlerini bazı şarkılarında işlemeye çalışıyor.  Özellikle Mahir Çayan'ın tezleri bahsettiğiniz şarkıda güçlü biçimde işlenir.  Bu besteler ajitasyonun yüksek olduğu şarkılardır. Bir nevi propaganda aracına dönüşmüştür burada Ali Asker müziği. Ali Asker bu durumu o günün koşullarında kaçınılmaz buluyordu. Aslında ne düşünüyorsa ve nasıl yaşıyorsa onu da dile getiriyor. O günlerde bunların söylenmesi gerekiyordu diye düşünüyor. Daha sonra zaten bu tarz şarkılar yerini daha farklı duyarlılıklara bırakıyor. Gene kendi mücadele geleneğinden besleniyor önemli oranda ama şarkılarındaki politik ajitasyonun dozajını minimize ediyor. Bütün bunları yaparken de Ali Asker asla kendini dar politik hesaplar içine hapsetmiyor. Olabildiğince davet edildiği her yere gitmeye çalışarak bugün için bir sanatçı olarak siyasetler üstü bir konumda kalmanın daha doğru olduğunu savunuyor.

Kitabınızın giriş bölümünde Ali Asker'in tarzını değiştirmesiyle ilgili kendine yöneltilen eleştirilere verdiği bir cevap var. O cevapta sitemli olduğu görülüyor. Genel olarak bu değişimi siz nasıl okuyorsunuz?  

Aslında Ali Asker o paragrafta en iyi cevabı veriyor. Orada Ali Asker'in değişimi diyalektik bir bakış açısıyla ele aldığını, kendi değişimini doğadaki ve toplumdaki değişimden ayrı görmediğini görüyoruz. Ama dediğiniz gibi biraz sitemli. Mesela "evet tarzımı değiştirdim, kayıplarım var benim ben insanım" diyor bir yerde. Ali Asker'in tarzındaki değişimi dünyadaki ve ülkedeki gelişmelerden ayrı okuyamayız. Bir kere Ali Asker tam yirmi dört yıl boyunca ülkesinden ayrı kalıyor. Sürgün hayatı yaşıyor. Sevdiklerini kaybediyor, cenazesine bile gelemiyor. Bu ahval içerisinde hüznü de, acıyı da, ölümü de en yoğun biçimde yaşıyor. Albümlerinde de bu temaların ağır basmasını çok fazla yadırgamıyorum ben. Bir de 2000'li yıllarla birlikte müzik piyasasındaki kırılganlık ya da kayganlık diyelim bu piyasa ilişkilerini çok iyi kavrayamayan birçok eski dönem muhalif sanatçıyı ciddi anlamda mağdur etmiştir. Üretmek ve kendini var edebilmek adına bu insanların müthiş zorlandığını görüyoruz. Kendim biliyorum, Ali Asker son albümünü önemli oranda bitirdiği halde neredeyse 7-8 yıl bekletmek zorunda kaldı. Elbette insanların sevdiği sanatçılardan daha iyi üretimler beklemesi haklarıdır. Ama bir sanatçı her dönem aynı şeyleri, aynı biçimlerde söylemeye devam ederse bir kere orada bir tıkanma yaşanıyor demektir. Yani hem içerikte hem de  biçimde de yenilik yaratamazsanız devrimci bir müzik yaptığınızı iddia edemezsiniz. Bana sorarsanız Ali Asker şu anda devrimci müzik yapmıyor. (Devrimci müzik nedir bu da ayrı bir tartışma konusu tabi) Kendi duygulanımlarını, bulunduğu yerden insanlarla paylaşıyor. Ancak bunu yaparken de adalet, eşitlik, özgürlük gibi evrensel değerlere vurgu yapmaya devam ediyor. Ya da en azından geçmişte bedel ödeyen insanların ve yürütülen mücadelenin anısına saygı duymaya devam ediyor. Ali Asker'in hala bir duruşunun, bir saygınlığının olduğunu gösterir bu.

Son olarak müzikle ilgili çalışmalarınıza devam etmeyi düşünüyor musunuz?

Müzik benim en büyük kültürel sermayem diyebilirim. Küçüklükten itibaren muhabbet sofralarında sürülen demlerden bugüne müzik ile yaşadım. İlkokul 5.sınıftan itibaren kendime türkü defteri tutmaya başlamıştım. Sağlam bir repertuar edinmiştim daha lise çağlarımda. Müzikle bu kadar iç içe yetişince zamanla edindiğim sosyal bilimci formasyonunun ışığında bu alana dair düşünmek ve üretmek benim için bir zorunluluk haline geldi diyebilirim. Kendimi çok fazla daraltmadan müzik alanına dair düşünmeye devam edeceğim. Dermanım ve zamanım yeterse kafamda şekillenen bir kaç çalışma daha var. Elimden geldiğince yazmaya çalışacağım.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

Ben teşekkür ederim, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim. Daha özgür ve adil bir ülkede daha güzel günlerde çalışmalar yürütmenizi diliyorum. (Manşet Haber)