Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin normalleşmesine izin vermemekte ısrarlı görünüyor.

Erdoğan'ın, "İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık" demesi, Türkiye'yi bilinçaltında kendi tapulu malı olarak gördüğünün apaçık örneğidir.

Belki yakında halktan bahsederken Osmanlı padişahları gibi "Kullarım" da diyebilir, sonuçta padişahlarda bile olmayan yetkiler var kendisinde.

Abartmıyorum Erdoğan'ın öyle bir saçma hayal dünyası var ki, kendisine "Sultanım" diye seslenseniz başbakanlığı yeniden kurup adına da Veziriazamlık der.

Yok daha neler diyeceklere hatırlatayım; Üniversite kampüslerini külliye diye değiştirmek isteyen Neo Osmanlıcı bir kafa yapısından bahsediyorum.

Aslında demokrasilerde skandal sayılabilecek açıklamaları ile gündemde kalmayı başaran Erdoğan, gerginliklerden ve cepheleşmelerden de en fazla medet uman kişi.

Genar, Konda ve Metropol araştırma şirketlerinin son anketlerine göre Akp ve Mhp ittifakı, oy oranını koruyor. Bu da aslında Erdoğan'ın gerilimden beslenen ve tüm saçma hareket ve açıklamalarının seçmen nezdinde satın alınmaya devam ettiğini gösteriyor.

Türkiye siyasi hayatına Menderes ile giren ve Özal'a uzanan popülist yaklaşımlar Erdoğan'la devam ediyor.

Bugün Erdoğan'ın popülist, ırkçı, cinsiyetci, dinci, mezhepci, antidemokratik ve hiçbir hukuki temele dayanmayan söylemleri belirliyor gündemi.

Artık gündemi birkaç günde tüketen ve hemen yenisini isteyen sabırsız bir seçmen kitlesi var ve bu kitle Erdoğan hayranı.

Erdoğan'ın etrafa sataşmasına, hakaretlerine bayılıyorlar ve kendilerince bunun güçlü bir Türkiye'nin işareti olduğunu sanıyorlar.

Kısaca kendi seçmeni Erdoğan'ı bir kahraman olarak görüyor, bu durumun farkında olan Erdoğan'da buna uygun söylemler geliştiriyor.

Ancak, işte tam da bu noktada Erdoğan'ın gerçekle bağı kopuyor.

Örneğin NATO'yu, Ypg'yi terörist örgüt olarak ilan etmezlerse, Baltık ülkeleri ile savunma planını veto etme tehdidinde bulunan Erdoğan'ın söylemi havada kaldı. Bu durum dünya siyasetini yakından takip eden kimseyi şaşırtmadı çünkü İşid ile mücadeleye en büyük desteği veren Ypg idi.

Yada "NATO’da beyin ölümü yaşandığını" söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a Erdoğan'ın "Önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir" demesi ne kadar akıl kullanılarak kurulmuş bir cümle olabilir?

Ama kendi seçmeninin bu duruma kafa yorduğunu söylemek zor.

Batı uzun zamandır Erdoğan'ı idare etmeye çalıştıkları bir deli olarak görüyor.

Bu kurduğum cümlede aslında en az 'Deli' kadar tehlikeli bir sözcük daha var, o da 'İdare' kelimesi. Çünkü batı Erdoğan'ı idare ederken, tehditlerine, çılgınlıklarına ve ülke içindeki faşizan uygulamalarına da göz yummak zorunda kalıyor.

Velhasıl batı bu tavrıyla günü kurtarabilir ama yüzyıla yakın partner bir ülkenin de kendisinden kopmasına şahitlik edebilir.

O nedenle artık Erdoğan hükümeti ile anlayacağı dilden konuşmak gerekiyor.