Kör fanatizm, fırsat kollayan bir hortlak gibi gece yarısı saldırdı İncek mezarlığına… İlk dehşetin ardından, “Biz böyle değildik, ne oldu bize..?” sorusu dillere düştü. Değil miydik acaba?

Cenazesini defnetmeye gelenlere, “Burası Ermeni mezarlığı değil” diye haykıranlar, “bura”nın dünyadaki en büyük Ermeni mezarlığı olduğunu bilmiyorlar mı?

Rum mezarlarından çıkarılan kafataslarıyla top oynandığı 6-7 Eylül’ün yıldönümünü yeni idrak etmedik mi?

“İyi toplumlar” ve “kötü toplumlar” yoktur.

Toplumların içine kök salmış iyi ve kötü damarlar vardır. Ne zaman hangisinin öne çıkacağını, uygarlık mücadelesi belirler.

Hiçbir toplum için, “Bu kötülük onun dininde, kültüründe yok”, denemez. Almanların dininde, bir milyon Yahudi çocuğu boğdurmak mı vardı?

Her toplum, içinde, geleneğinde, kültüründe iyilik kadar kötülüğü de barındırır. Bazıları onu özendirir; bazıları, onu bastırır, sınırlar, cezalandırır, azaltır, hiç değilse gözönünden kaldırır.

Türkiye, kötülüğe karşı uygarlık mücadelesini, mazisiyle samimi bir yüzleşmeyi göze alamadı. Sadece onu dönem dönem kontrol altına aldı, halı altına süpürdü; unutturmaya çalıştı. Yatıştırmak için vaazlar yazdı, cezalar verdi, gözlerden gizledi.

Kötülüğü her zaman aynı netlikte göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz için, özünde iyi bir toplum olduğumuza inandırıldık.

İyi yanlarımız, iyi insanlarımız, iyi geleneklerimiz vardı elbette; ama “Nasıl olur”, “Bu kadar da olmaz” diye şaşırdığımız her haber, kilerimizde gizlenen kötülüğün işaretini veriyordu.

Şimdi ne değişti?

Ne oldu da nebbaşlar, göstere göstere toplanarak mezarlık basıp

kabir yağmalayacak cesarete kavuştu?

Bunun tek nedeni var:

Nicedir kontrol altında tutulmaya çalışılan kötülük, törenle serbest bırakıldı; dahası özendirildi ve iktidara yürüdü.

Küfür her zaman vardı; ama kale arkasına geçip bir saat boyunca bir kalecinin 10 aylık kızına küfretmek yoktu. Bu, doz aşımıydı işte… Kötülük değil, şeytanlıktı. Ama göz yumuldu. Ayıplanmadı bile… Küfürbazlar cesaretlendi.

Çocuklara tecavüz her zaman vardı; ama tecavüzcülere, “Tecavüz ettiğin çocukla evlenirsen affederiz” diyen bir Meclis yoktu. Bu, tecavüzcünün sırtını sıvazlayarak gerdeğe sokmaktı. Tecavüzcüler cesaretlendi.

Kadına şiddet hep vardı; ama şort giydi diye bir kadını bayıltana kadar dövenin alkışlar eşliğinde salıverilmesi yeniydi. Magandalar cesaretlendi.

Türbanlılar üniversitelere sokulmuyordu belki, ama doğum yaptığı gün yatağına kelepçelenerek gözaltına alınan bir türbanlı kadın yoktu. Gaddarlar cesaretlendi.

Hırsızlık suçtu, iktidar, çalanı cezalandırırdı. Ama çalan, iktidar olunca hırsızlar cesaretlendi.

Mafya hep vardı, ama “Bizden olmayanların kanıyla banyo yapacağız” diyenler alkışlanmazdı. Mafya cesaretlendi.

Muhalifler hep baskı altındaydı, ama açlık grevi yapan muhalifleri hapsedip mutfağın yanındaki hücreye koymak tam vicdansızlıktı. Vicdansızlar cesaretlendi.

Polis aracına bağlanarak sürüklenen ceset, “Ama o PKK’lı” diye görmezden gelindi. Aynı dinî, toplumsal hassasiyet, orada işlemedi. Barbarlar cesaretlendi.

Ve sonunda mezarlık basacak cürete eriştiler.

Şimdi küfürbazı da, gaddarı da, hırsızı da, tecavüzcüsü de, magandası da, nebbaşı da, vicdansızı da, barbarı da, kötülük yaparsa ceza almayacağını, tersine kollanacağını biliyor.

Kötülük, sanık koltuğundan, yargıç koltuğuna yürüyor.

Bu koşullarda ne dinin güzel sözlerine, ne toplumun kültürel genetiğe güvenin. Bu, siyasal bir mücadeledir.

Kötülükle başetmenin tek yolu, ona karşı iyiliğin safında savaşmaktır.

“Bu toplum bitti” diye de düşünmeyin.

Kötücül iktidar tasfiye edilip iyilik özendirilmeye başlanırsa, kötülük dizginlenir. Zamanla, açtığı mezara gömülür.

Ondan sonra yine “Ne güzel insanımız var”, “Geleneklerimiz, dinimiz ne güzel” dersiniz. (Özgürüz.org'den alıntı)