Bu başlık bizim Malatya yöresinde söylenen bir halk deyimidir. Halklar binlerce yıllık yaşam deneyimlerinden ortaya çıkar deyimler ve toplumlara ışık tutar. Özellikle toplumların zorluklar yaşadığı dönemlerde insanlar önemli deyimleri yeniden hatırlar ve dilden dile aktarır. Sadece psikolojik hastalıkları olan, çıkacak yangında kendisine gelecek zararı da hesaplamayan birimi komşusunun evini yakmaya, başına yıkmaya çalışır?

Hayır, sadece nörolojik hastalığı olanlar bu tür acı olaylara yeltenmezler. Genellikle toplumların bunalım dönemlerinden toplumun deyimi ile tuzakta bekleyen düşmanların gücünü alanlar ortaya çıkar. Bunlar genellikle önce büyük düşmanların hazırladığı planları uygulayarak öne çıkar. Bu planlamada uluslararası güçlerin en büyük projelerine sarılır ve halkın duygusal yanını kullanır. Dünyanın her yerinde askeri darbeler, diktatörler, despotlar halkın inanç ve milliyetçi duygularını kullanır. Azınlıkta olan etnik ve inançları dışlar. Çoğunluğu onlara karşı kışkırtarak toplumda, ülkede sürekli çatışmalar yaratır. Kapalı kapılar arkasında planladıkları çatışma ve kargaşa üzerinde iktidarlığını sürdürür.

Tarihte bilinen tüm despotlar, diktatörler dara düştükleri zaman önce ülkenin dili kulağı olan, basını, edebiyatçıyı, sanatçıyı susturmaya çalışır. Satın almaya çalışır. Bunu yeterince başarmayınca O savaşa başvururlar. Çatışmalara, savaşa bahane bulmak kolaydır. Ülke içinde çatışma çıkarmak istiyorsanız, hangi inançtaysanız o inancın birkaç ibadethanesine birkaç kurşun attırır veya yangın teşebbüsü yaptırır. Böylece inançlar arasında kin ve nefret yaygınlaştırır. Ayni şekilde azınlık inanca mensubu insanların evlerine çarpı işaretti konur. Sonra birkaç saldırı yapılır. “Din elden gidiyor” şiarını her yerde seslendirir sıradan insanların kadınlara, kızlara, caddede, okulda, otobüste saldırmasına hakaret etmesinin ortamını geliştirirler.

Ümit Kaftancıoğlu, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Hrant Dink gibi yazarları kurşunlattırır.

Bu da yetmeyince despot ve diktatörü bir yanda ölüm korkusu, öbür yanda kendisinden sonra çocuklarının iktidarı aile adına savunma isteği onu iyice çılgınlaştırır. İşte ülke içinde toplum içinde organize ettiği ateşli, bombalı saldırılar yeterli olmaz. Yüz yıllardır akraba olan, komşu olan ülke halkları arasında kargaşa ve çatışma yaratmak için her türlü yolla reva görülür. Bunun en açık anlaşılır cümlesini gazetelerde okuduğumuza göre Türkiye’nin Milli istihbarat başkanı nın söylediği şu cümlelerdir:

“Türkiye Kamuoyunu düşünmeyin, Suriye ve Irak topraklarından bizim topraklarımıza, Kilis ve Hatay kentlerine birkaç roket atarız. Birkaç insan yararlanır bir iki ibadet hane ye isabet eder. Sonrada işte ülke tehdit altında olduğunu anlatırız. Tüm ülke halkı kısa sürede ayaklanır.”

İşte şimdi Irak ve Suriye’den klişe ve hataya aradan bir atılan roketler bize o sözü hatırlatıyor.

Yetmiş iki savaş uçağı ve onlarca panzer ile en modern silahlarla Suriye toprağına giren Türk Ordusuna karşı elinde birkaç roket varsa neden Kilis ve Hatay tarafına boş alanlara atsınlar ki? Ellerinde silahları topraklarını işgal eden güçlere ve kendilerini yaşatacak, koruyacak hedefler için kullanmaları gerekmez mi?

Peki Türkiye’nin Cumhur Başkanı Antep’te Türkiyeli ve Suriyeli iş adamlarının da katıldığı bir toplantıda Suriye Başkanına kardeşim diye seslenmiş. Suriye ile Türkiye arasında kapıların açılması ile, vizenin kalkmasıyla her iki ülkenin büyük ekonomik çıkarlarının olduğunu göğsünü gererek yüksek sesle her iki ülkenin büyük çıkarları olduğunu anlatmıştı. Peki ne oldu da Amerika Birleşik Devletlerin oluşturduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu açıkladı? Bunun ardından Suriye’deki aşırı dinci muhalif gruplarını silahlandırılmasına yardım etti. Suriye’nin yıkılmasına, yakılmasına katkıda bulunmanı Türkiye’ye getirisi neydi?

Bugün tüm modern silahlarla Suriyeli Kürtlerin yaşadığı Kürt topraklarına girmenin, bombalanarak, kentlerin, köylerin, yolların, köprülerin, orman ve bahçelerin yıkılması yakılması komşuluk ilişkilerine ve kardeşlik anlayışına yakışır mı?

Türkiye Cumhurbaşkanı ve yetkililer, biz Suriye’de bölücüleri, teröristleri temizleyecek ve bütünlüğünü sağlayacağız” diyorlar.

Suriye halkları mı davet etti Türk ordusunu? Gelin topraklarımızı bombalayın yakın yıkın mı dediler?

Savaşın olduğu yerde insan kanı akar. Başta Türkiye Cumhurbaşkanı olmak üzere yetkililer işgale karşı bine yaklaşan Suriyeli direnişçinin öldürüldüğünü açıkladılar. Peki, ne kadar Türkiyeli asker genç öldü bu savaşta.

İki tarafta da ölen insan kardeş halklardandır. Bu savaş kin ve nefret bırakacak bunda kazanan taraf olmaz. İki tarafta da halklar arasında kin ve nefret yaygınlaşacak.

Kürt, Sürüyeni, Ezidi, Arap aileleri kalabalıktır. Ama biz en az haliyle alırsak ölen her bireyin iki amcası, iki, dayısı, iki teyzesi, iki halası ve iki kardeşi olsa bunlarında dörder çocuğu olsa ortalama en az kırk bin aile eder. Ayrıca topraklarının dışarda bir gücün gelip ülkelerini yakmasına, yıkmasına karşı çıkan Suriyelilerde hesapladığımızda bir milyona yakın ailenin kin ve nefretle karşıladığı görünen bir gerçektir.

Ayni şekilde haklı olarak Türkiye içinde Kürt, Arap Süryani ve Ezidi kökenli insanlar ’da Türkiye Hükümetine ve körüklenen Türk ırkçılığına karşı içten içe öfkesi ve kini artmaktadır. Gencecik yavrusunun hiç alacak ve verecek bir şeyi olmayan Suriye topraklarında yitirenler bir yanda Suriyelilere hatta Ülke içindeki başta Kürtler olmak üzere azınlıklara karşı bir nefretleri, kinleri gelişiyor. Bu savaş er ve geç sona erer. Ancak akıtılan kan, kin ve nefret kalacaktır.

Bu kin ve nefretin daha da yaygınlaşmaktan vaz geçilmelidir. Komşusunun evini yakanın evi de yanar.

Evinin yanmaması için bu savaşa son verilmeli, Suriye topraklarından askerler çekilmeli. İki taraftan da yavrularını yitiren ailelerden, yaralananlardan ve maddi zarar görenlerden özür dilemek gerekir.

05. Şubat 2018

Molla Demirel