Kızılbaşlar da kendi kültürlerini o kadar aşağı taşımışlar ki, her kültürü bağrına basan Anadolu insanı, halk Onlara mesafeli durmuş, diyor Serpil Hanım.

Kızılbaşlar Ne yapmışlar da kendilerini aşağılamışlar, kısaca birkaç örnekle bakalım mı?

Önce kimler Kızılbaşmış ona bir bakalım.

Hallac-ı Mansur, Enel Hakk demiş, yani Hakk benim, bendedir demiş. İslamı aşağıladı diye, idam edilmiş.

Mevlana'ya aşk'ı öğreten Şems, Kalenderi dervişi, o çağın en delibozuk, en kural, düzen takmayan Kızılbaş hareketi mensubu. Mevlana gibi bir islam ulemasını baştan-yoldan çıkarttığı için öldürülmüş.

Ahi Evren, Ahilerin Pir'i, Hacı Bektaş'ın yoldaşı, dönemin Kırşehir valisi tarafından ikisi birden islam imtihanına tabi tutulmuşlar, Hacı Bektaş medrese bilgisine sahip olduğu için imtihanı geçmiş ama Ahi Evren kazanamamış ve idam ediliyor.

Ankara'daki Hacı Bayram Veli. Bektaşi-Melami tarikatında yetişmiş, Bektaşileri aşırı düzenli bulduğu için kendi yolunu kurmuş, Bektaşi hırkası gösterişli diye melamet hırkası adıyla parça yamalardan hırka dikmiş. Hani ünlü deyiş vardır 'Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime'. Dönemin valisi onu namaz kılmıyor, islama uymuyor zındık diye zincire vurmuş, fakat o sıralar oraya gelmekte olan padişah, Bayram Veli'nin ününü ve kerametlerini taa İstanbul'dan duymuş olduğu için, valiyi azletmiş ve Kızılbaş Bayram Veli'yi elini öperek selamlamış. İleriki tarihlerde türbesinin üzerine gösterişli camii yaptılar, yaşarken kıldıramadıkları namazı, öldükten sonra kıldırmaya kalkıyorlar.

Nesimi, Kızılbaşların en Kızıllarından, 'minnet etmem yeryüzünün halifesi Sultan'a, bugün bulur bugün yerim, rızkımı veren Haktır, minnet etmem hiçbirinize' dediği için derisi yüzülerek öldürülmğş

Yunus Emre de 'Sordum sarı çiğdeme, anan baban var mıdır, ne sorarsın be derviş, anam yer babam yağmur' diyecek kadar dinle ilgisiz, 'mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi' diyecek kadar özel mülkiyete karşı aynı kumaştan bir Kızılbaş olmasına idam edilmemiş ender Kızılbaşlardan.

Günümüz Kızılbaşlarının en ünlüsü ise Neşet Ertaş, ne cami bilir, ne oruç, ne devletin ödülünü alır, ne başbakandan öğüt, akşamdan akşama rakı içer, muhabbet bulunca çeker telli sazı. Abdal-Kızılbaş Türkmen köylülerindendir.

Aşık Veysel, Kızılbaş Türkmen'dir, hakkında söylemeye gerek yok.

Selda Bağcan, Arif Sağ ilk akla gelen yaşayan örnekler.

Şimdi sormak gerekiyor Serpil Hanım'a bu Kızılbaşlar kendi kültürlerini nasıl aşağı taşımışlar diye?

Ben cevap vereyim, iktidara boyun eğmemişler,

yalakalık yapmamışlar, diz çökmemişler, el öpmemişler, mülkiyet biriktirmemişler, biriktirenlere de nerde bunun ilk sahibi diye sormuşlar. Gördükleri her haksızlığa HAYIR demişler.

Bu kadar suç yetmez mi?

Hani Gezicilere çapulcu diyenler var ya, camiye ayakkabıyla girdiler, kamu malına zarar verdiler, kızlı erkekli geziciler.

İşte Kızılbaşların kabahatlari aynı suçlar. Bu suçlar hiç değişmedi Serpil Hanım, 100 yıl önce, 500 yıl önce, 1000 yıl önce de hep vardı ve hep olacak.

Hani Berkin Elvan terörist ya Serpil Hanım, Ali İsmail devlet düşmanı ya. İşte Kızılbaşlar da bin yıllık tarihimizin kızlı erkekli vatan hainleri, aynen Nazım gibi.

Ve senin Halk dediğin Serpil Hanım, her dönemde hükümete yalakalık eden, günü kurtarmak isteyen, makarnaya oy satan kalabalıklar var ya, işte onların gözünde çoook aşağı konumdalar.

Yalnız bir sorun var Serpil Hanım, sadece sizi değil, tüm ülkeyi, ülkenin aydınlık yüzlerini ilgilendiren bir sorun.

Osmanlı'nın son yüzyıllarında Kızılbaş adı o kadar tehlikeli bir hal almış ki, Kızılbaşlar kendilerine Alevi demek zorunda kalmışlar. Kızılbaşlıkla aynı anlama gelen Türk, Türkmen ismi de korkuyla anılır olmuş, onlar da kendilerine Yörük, Tahtacı gibi isimler bulmuşlar.

Ve işin en acıklı yanı nedir bilir misin Serpil Hanım, bilmezsin elbette, ben söyleyeyim. Ülkemin başına bela olan şeriatçı tarikatlar Kızılbaşları dinsiz, zındık diye aşağılarken, aydın okumuş kesimler, yani Kemalist- Sosyalist- Feminstleri de Kızılbaşları dinci ilan ettier, Hacı hoca, şeyhlerle Kızılbaş Dedeleri, Babaları aynı isimle anılır oldu.

Yani dinciye dinsiziz, ne dinsize göre dinli! Sorun bizde değil Serpil Hanım, sorun bizi bir türlü tarif edemeyenlerde.

Eh kendimizi biz tarif edelim o zaman.

Biz ne dinliyiz ne de dinsiz. Ne bilimciyiz, ne de ilimsiz. Biz ne ararsak kendimizde ararız. Bize Batıni derler. Batında yaşarız. Yapacaklarımıza da batın da yaparız, kimseye göstermek, ispat etmek diye bir derdimiz yoktur. Yaptıklarımızın da yapamadıklarımızın da sorumlusu sadece biziz. Biz başka bir soyuz, başka bir cins, başka bir tür. Hani içinde vicdan olan, sevmekten başka kabahat bilmeyen, iki ayaklı dört ayaklı ayırmadan hepsine can diyen, toprağı sadık yar, Ay'ı Dede belleyenleriz

Yani senin anlayacağın Serpil Hanım, Kızılbaşlık bu toprakların Canağacı. Canağacına tünemiş tüm asalaklar hem ondan beslendiler hem de üzerine pislediler ve pislemeye devam ediyorlar.

Hani diyorsun ya Beşer.

Bu yaşananlar kader idi Serpil Hanım, adına zaman denen Kader. Beşerin görevi kaderi değiştirmek. Kızılbaş canağacı uyandı, cemreler düştü, Gezi ruhu dediler, Hayır demeyi öğrendi. O ağaç doğrulup ayağa kalktığı vakit, üzerine yapışan ne kadar asalak varsa silkinip atacak, hiç kuşkunuz olmasın. O zaman çok uzak değil.

Aşk ile.