1891-1967 yılları arasında yaşamış olan Alman Franz Babinger, Osmanlı tarihini terzyüz etmesiyle bilinir.

Fatih Sultan Mehmed için ‘eşcinsel‘ eğilimleri vardı diye yazan Babinger, Türk tarihçileri tarafından sevilmez. Nefret söylemi ile anılır. Eserlerinden batılı tarihçiler değil, Türk tarihçiler de yoğun alıntılar yaparlar. Eserleri bilimselik arzeder.Öyle pek çürütülecek cinsten değildir tezleri. Baba tezlerdir yani.

İlginç bir kişiliği vardır. Pek ele avuca sığmaz! Türkiye’de gönüllü askerlik yapmıştır mesela.Osmanlı ordusu için Çanakkale, Kafkasya ve Irak cephelerinde bulunmuştur. Türkler‘in ruhunu iyi tanır! Yüzden fazla makale yazmıştır Türkler hakkında! Fatih için ’’yıkıcı, cani ve Hıristiyanlığa sempati duyardı’’ tezi hale geçerlidir ve çürütülememiştir.

Fatih’in kan kardeşi ’’Drakula’’yı ortaya çıkartıp tarihe mal eden odur! Şeyh Bedreddin hakkında ilk ve en kapsamlı çalışmayı yapan kişi de o'dur.

Babinger, Şeyh Bedreddin çalışmasında Osmanlı tarihçileri hakkında şu tesbiti yapar: ’’Sultan Selim öncesi tarihsel verilere ulaşmak istiyorsak, eski Osmanlı kaynaklarına temkinli yaklaşmamız gerekiyor! Osmanlı tarih yazarlarının eserlerine bakıldığında, alabildiğine sade, çocuksu ve saf bir tarzda yazıldığı görülür. Kendi çabalarından hoşnutturlar. İktidara zararlı olabileceğini düşündükleri konularda yazmamışlardır.Bu kişiler il olarak sultanın, sonra da imparatorluğun resmi tarih yazıcıları olmuşlardır. Görevlerinin dışına çıkmazlar. Osmanlı tarihinin açıklarını gizleyip en parlak bir şekilde gelecek kuşaklara aktarmışlardır. Bu konuda en tutarlı açıklamayı yapan Osmanlı İmparatorluğu’nun Farsça yazan tarihçisi İdris-i Bitlisi olmuştur. İdris-i Bitlisi, kaleme aldığı ’’Heşt Bihişt’’ adlı çalışmasında açık açık Osmanlı padişahlarını yüceltirken, padişahların övgüye değer olduğunu ve bunun da kitaplarının en temel ilkelerden biri olduğunu yazar.’’

Babinger’in buradaki en çarpıcı tespiti (bana göre): ’’Sultan Selim öncesi tarihsel verilere ulaşmak istiyorsak, eski Osmanlı kaynaklarına temkinli yaklaşmamız gerekiyor’’ cümlesidir.
Bakalım. Sultan Selim öncesi neler olmuş, neler yaşanmış: (kuşkusuz birçok olay yaşanmıştır, bu ben makalemde Aleviler’in başına gelenlere bakacağım)

- Örneğin: Sultan Selim öncesi 1240 yılında Babai olayları sırasında 20-25 bin Alevi katledilmiş. - 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, Alevileri yakarak katlettmiş. O da yetmezmiş gibi Kuyucu Murad paşa adını Alevileri kuyuya doldurmuş ve katliamdan sonra ‘‘KUYUCU‘‘ lakabı ile anılır olmuş.

Bu kadar yeter! Fazla sıralamaya gerek yok. Ne diyor Babinger? ’’Sultan Selim öncesi tarihsel verilere temkinli yaklaşmamız gerekiyor’’ Doğru. Çünkü Osmanlı tarihini padişahın kapıkulları yazmıştır. Güçlülerin tarihi yani....Babinger, toprağı bol olsun. Temkinli olmamız için yüz yıl önce uyarmış hepimizi.

Tam bu noktada sorulması gereken soru alttaki gibi olmalı galiba! Buraya kadar herşey tamam da-, ki uyarıya da kulak kabartıyoruz, peki doğru bilgileri nerden alacağız?

Gelin biraz beyin fırtınası yapalım. Diyelim ki yaşamı Okyanusa benzetttik. Okyanusa açıldığınızda batmamanız için çok sayıda kural vardır. Yazarsam buralara sığmaz,- o nedenle kısa tutup hemen yazayım. Teknenizin sert havalara karşı dayanıklı olması,- tabii k birinci kral, teknenin bakımının tam olması, kullanacağınız can yeleği, can simidi, emniyet kemeri, yedek demirler, halatlar, deniz demiri, işaret fişekleri gibi ekipmanın hazır vezir olması. Tekne her türlü deniz şartlarına göre hazır olmalı ki okyanusta aniden yakalanacağınız ve günlerce haftalarca sürebilecek fırtınalı günleri atlatma beceresini gösterebilesiniz. Çünkü yakalandığınız fırtınanın nasıl üstesinden geldiğinizi anlatmak için limana geri dönmeniz gerekir. Kaptanlık bunu gerektirir.

Peki dönemediğiniz taktirde ne olur? İki-üç şeyin olma ihtimali yüksek:

Bir: Adınız, şanınız bile bilinmez, derin sularda balıklara yem olursunuz. İki: Birileri sizi ‘‘Mehdi‘‘ ilan edebilir. Üç: Yada Osmanlı tarihçilerin Aleviler hakkında yazdıkları gibi (yukarıda da verdik!) ‘‘Asi, eşkiya, şaki, eşirra (azgınlar), kuta-i tarik; yani yol kesici‘‘ yakıştırmalarına boyun eğmek zorunda kalırsınız.

Alevilerin bahtına ne yazık ki hep üçünçü şık düştü. Bir Afrika Atasözü şöyle der: ‘‘Avın tarihini avcılar değil de, Aslanlar anlatmaya başlarsa, bu başka bir tarih olacaktır‘‘

Ah... Ah.... nerde bu ‘‘Aslanlar‘‘ diye hayıflandığınızı duyar gibiyim! ‘‘Aslanlar‘‘ nerdedir, halleri nice dir? Ben bilemem! Yanlız, derin sulardaki fırtınalara güğüs gerip batan tekneden arta kalan tahta parçaları ile limana kapağı atan bir ‘‘AVCI‘‘ tanıyorum.

Aslanların yanında saf tutmuş bir ‘‘AVCI‘‘ bu. Padişah kapıkullarının ’’Asi, eşkiya, şaki, eşirra (azgınlar), kuta-i tarik; yani yol kesici‘‘ yakıştırmalarına itiraz ediyor ve son yayımladığı,- ki bu çalışmasının dışında önemli çalışmaları da var, “Şah Kalender İsyanı” adlı kitabında itirazlarını teker teker sıralıyor.

Ali Haydar AVCI, son kitabında, Hacı Bektaş Veli’nin torunlarından Kalender Çelebi’nin Osmanlıya başkaldırısı ve Nurhak Dağlarındaki Başsaz Yaylasındaki katli, Balım Sultan, Osmanlı, Şah İsmail, Pir Sultan Abdal, Kalender Çelebi ilişkileri ile Erdebil ve Hacı Bektaş Dergahı’nın ilişkilerini irdeliyor.

Ayrıca 16 yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan isyanların sebepleri ve sonuçları ile Osmanlı – Kızılbaş toplumu arasındaki çatışmalarla ilgili ayrıntılı bilgiler veriyor. Kapı gibi sağlam belgeler sunuyor.

Kitapta, Şah Kalender İsyanının Pir Sultan Abdal, Koyun Abdal deyişlerinde yansıması, Şehsuvaroğlu Ali Bey’in katli, Şah Kalender ve taraftarlarının Osmanlı ile karşı karşıya gelişi, Şah Kalender’in isyan güzergâhı ile Dulkadir Beylerinin Kalender Çelebi’yi Nurhak Dağlarında Başsaz yaylasında yalnız bırakması ve Kalender Çelebi’nin Veli Dündar’la birlikte katli çok ayrıntılı bir biçimde değerlendirirken tüm bunları ebedi bir dil tadında sunuyor okuyucularına. Belgelerin içerşinde yol alırken kendinizi bir anda Pir Sultan Abdal’ın Şah Kalendere yazdığı dörtlükte buluyorsunuz. Pir Sultan’ın “Ne yatarsın Şah’ım car günü geldi” ayaklı deyişiyle, “Şah”ı bir yandan “aç kurt gibi bölük bölük çeriler”le harekete geçmesi için teşvik ederken, diğer taraftan da “şimdiki sofunun döneği çoktur” ve “onlara güvenilmez” diyerek Franz Babinger gibi önemli bir uyarıda bulunduğuna tanık oluyorsunuz.

Batılı kaynaklardan alınan gravür ve resimler kitaba eklenerek okurun hayal gücü destekliyor. Yoğun inceleme ve çözümlere dayanan bu çalışmanın birçok öğretici ve aydınlatıcı belge sunması acısından önemli bir boşluğu dolduracak nitelikte.

Kitap La Kitap Yayınları tarafından yayımlanmış. Yazar Ali Haydar Avcı Ankara 2014, 1. Baskı ISBN 978-605-64294-1-5

Noktalıyorum! Uzattım biliyorum ama son olarak yazmak istediğim şu: Limana ulaşıp ‘‘Aslanların‘‘ yanında saf tutmuş olan Ali Haydar AVCI gibi limana ulaşmış olan diğer kişileri es geçmemek gerekiyor. Bunlardan biri de La Kitap Yayınları’nın sahibi Leyla Akgül. Ankara orijinli La Yayınları, son günlerde önemli kitaplara imza atmaya hazırlanıyor. Nedir bunlar derseniz, www.lakitap.com ‘u tıklamanız yeterli.

Sevgiyle kalın, bir sonraki kitap tanıtımında buluşmak üzere.

Köln / [email protected]