Türkiye'den gelen göçmenler ve onların örgütleri yaşamış oldukları Avrupa ülkelerinde  bir takım demokratik haklar doğrultusunda isteklerde bulunuyorlar.

Seçme-seçilme hakkı, çocuklarının ana dili ve çok dilli eğitim görmelerini istiyorlar. Kendi kültürleri ve dini inançlarının korunarak yaşamış oldukları ülkelerde barış içinde bir arada yaşamak istiyorlar.

Ezilmeden, horlanmadan, sömürülmeden, eşit şartlar altında barış içinde Avrupa toplumlarında bir arada yaşamak istiyorlar. Bundan daha doğal istek olabilir mi?

Bu istekler doğrultusunda mücadele verirken Almanya'nın geçmişindeki kara lekeyi de sık sık vurguluyorlar.

Genellikle Almanya da yaşayan Türkiye'li göçmenler ve onların örgütleri, geçmişte 6 milyonun üzerinde Yahudi'nin yerlerinden yurtlarından edilip, katledildiğini, gaz odalarında diri diri yakılarak bir Yahudi soykırımı yaşandığını dile getiriyorlar. Almanya'nın bazı Afrika ülkelerinde de soykırım yaptığı belirtiliyor. Bu ülkede, milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm ve yabancı düşmanlığı hâlâ etkisini sürdürüyor ve göçmenler bundan zarar görüyor.

Evet, doğrudur; Almanya da bir Yahudi soykırımı olmuştur ve bugün bunu sadece fanatik sağcı kesim inkar ederken insan olan herkes ve demokratik çevreler inkar etmiyorlar. Onlar tarihleri ile yüzleştiler ve yaşananların bir soykırım olduğunu, bedeli neyse ödenmesi gerektiğinde hem fikirler. Almanya'nın, Afrika ülkelerinde de soykırımına karıştığını kabul ediyorlar. Diğer yanda Almanya’da, milliyetçilikten, ırkçılıktan, şovenizm ve yabancı düşmanlığından göçmenlerin zarar gördüğünü inkar etmeyen çevrelerin sayısı oldukça büyüktür.

Bu madalyonun bir yüzü, öbür yüzüne gelince:

Kürtlerin ana dillerinde konuşmaları, kendi çocuklarının ana dillerinde eğitim yapmaları, kendi kültürlerini koruyarak ezilmeden, horlanmadan  eşit şartlarda bu demokratik haklarını kullanmaları Avrupa da ve Türkiye de sürekli dile getiriliyor.

Kürtlerin bu isteğini; Türk göçmenlerin bir kesimi ve onların örgütlü güçleri, Avrupa’da ve Türkiye’de bölücü-vatan haini  olarak niteliyorlar.

Kürtlerin, aynı coğrafyada Türklerden önce yaşadığını ve imparatorluklar kurduklarını görmemezlikten geliyorlar. Birinci paylaşım savaşıyla ülkelerinin 5 parçaya ayrıldığını hiç düşünmeden, milliyetçi, ırkçı, şoven düşünce ile Kürtleri ve diğer azınlıkları parçalayan  bölen konuma itiyorlar.

Avrupa da ve Almanya da Sünni mezhebinden insanlar, camilerinin açılıp ibadetlerini yapmak isterken, Alevileri bölücü olarak görüyorlar. Alevilerinin ibadetlerinin yapıldığı Cem evlerine “cümbüş” evleri diyorlar.

Türkiye’de 1915-1916 da 1,5 milyon Ermeni, Rum ve Hristiyan azınlığa yapılan soykırımı kabul etmiyorlar. Demode olmuş ve gerçekle ilgisi olmayan laflar ile ‘Ermeniler askerlerimizi arkadan vurdular’ diyerek ülkemizde bir soykırım yaşandığını inkar ediyorlar. 

Almanya'nın bazı Afrika ülkelerinde soykırımı yaptığını söyleyen bu kesim, Türkiye'nin 1934 yılında Edirne’de malları yağma edilen ve ülkeden kovulan Yahudileri görmemezlikten geliyorlar. 1938 Dersim soy kırımını kabul etmemek için her türlü cambazlığı yapıyorlar.

1956 İstanbul da gayrı-müslümlerin dükkanlarına saldırıp yağma edilmeleri görmezlikten geliniyor. 1978-79 da Maraş, Çorum, Malatya, Sivas da Alevilere saldırıldığı, evlerinin ateşe verildiği, 1992’de Sivas Madımak otelinde 37 Alevi aydınını dünyanın gözü önünde yakıldığı  görmezlikten geliniyor. Tarihimizle yüzleşip  yüz karası sayfalardan arınıp soykırımları lanetlemediğimiz sürece, kendimiz için istediğimiz doğru olan isteklerimizde kabul görmeyecektir. Doğru isteklerin kabul görmesi için samimi olunması gerekir. Türkçede bir deyim vardır: çuvaldızı başkasına batırırken iğnenin ucunu da kendinize batırın ki acıyı siz de hissedebilesiniz.

Kendiniz için istediğiniz demokrasi, özgürlük, bağımsızlık ve ötekileştirilme meyi başkaları için de istemelisiniz. Böyle olunca tüm isteklerinizin, başkaları tarafından değerli bulunacağına inanıyorum.

Avrupalı politikacıların, Türkiye de ne olup bittiğini en az bizler kadar takip edip bilgi sahibi olduklarını biliyoruz.