“ İnsanın kendisiyle yüzleşmeye yüzü yoksa,

başkalarının hatalarıyla oynar durur “ (Oskar Wilde)

Oskar Wilde’nin bu sözleri bana aynı zamanda ‘İğneyi kendine Çuvaldızı başkasına batır’ sözünü de hatırlattı.

Türkiye toplumu ve bu toplumun siyasal sorumluk taşıyan kurum ve bireyleri olarak hep başkalarını yermeyi, onların hata ve zaafları üzerinde siyaset yapmayı toplumsal bir alışkanlığa dönüştürmüşüz. Bu duruş devlet ve toplumun siyasi kültürden, eleştri kültüründen ne kadar uzak olduğununda bir göstergesi. Evet başkalarına çuvaldızı batırmadan kendimize iğneyi batırsak belki daha daha sağlıklı bir siyaset izler, başkalarının hataları üzerinden siyaset inşaa etmeyiz.

Bugünlerde sıkça tartışılan, Kılıçdaroğlu’nun “Yüzleşme-Helalleşme” çıkışı konusunda herkes birşeyler yazıp çiziyor.Toplumsal yüzleşmeyi Kılıçdaroğlu’nun tartışmaya açtığı çerçeveyle sınırladığımızda toplumsal barış ve yüzleşmeyi çözemeyiz.

Tarihin uzaklarına gitmeden 1915 /1916 Ermeni soykırımının üzerinden yüz beş yıl, 1937/1938 Dersim tertelesinin üzerinden 84 yıl geçti. Anadolu çoğrafyasında yaşanan bir çok kıyım ve katliam bu sayfalara sığmaz. 6-7 Eylül 1955 İstanbul pogromu, Maraş, Sivas, Çorum, Roboski ve daha bir çoğu.

Anadolu’da Osmanlı ve daha sonrası Türkiye Cumhurriyetinin mağdur ve kadim halklara karşı işlediği bu soykırımlar toplumsal felaketlere yol açmakla kalmadı, ardından on yıllar geçmiş olmasına rağmen yaşanmış bu acı tradejilerin geride bıraktığı travma jenerasyondan jenerasyona bizlere miras olarak kaldı. Bugün Toplum olarak insanlığa karşı işlenmiş bu suçların üstünü de örterek tartışmaktan kaçındığımızda yaralarımızı iyileştirmeden bizlerde bu travmayı ve acıları gelecek kuşaklara miras olarak bırakırız. Çünkü tartışma kültürünün zayıf olduğu toplumlar yüzleşmektende korkarlar.

Gerek Osmanlı’nın ve gerekse Türkiye’nin devlet politikası hep inkarcılık üzerine kurgulandı. Yaşanan katliamları tartışmak ve tarihleriyle yüzleşmek yerine susmak, reddetmek ve kendilerini mağdur göstermek üzerine inşaa edildi. Devlet mağrur olan, soykırıma uğrayan Ermenileri, Alevileri, Dersimli’lileri ve Kürtleri suçlu göstererek, kendilerini mazlum olarak tarihlerine yazarak, tarihi de yalan ve inkarcılık üzerine kurguladılar.

Devlet ve milliyetçi çevreler – buna tarihçi ve bilim insanı geçinen, akademisyen kimliğine sahip kimi şahıslarda dahil - bunu yaparlarken suçu mazlumların üzerine atma, kendini esas mazlum gösterme gibi propaganda ve tek taraflı tarih yazımını temel alarak aktif inkârcılığın çeşitli yöntemlerini yüzyıllardan beri kullandılar ve bugünde kullanmaktadırlar.

Türkiye’de devletin sürekli olarak kullandığı farklı inkârcılık yöntemleri buğüne kadar etraflı biçimde araştırıldığında ortaya çıkan sonuç başka kültürleri yok sayma ve kendini mağdur göstermek üzerine tarihin kurgulandığını net bir şekilde görmekteyiz.

Yanlız devlet ve siyasi iktidarlar mı tarihleriyle yüzleşmekten korkarlar?

1960 ve sonrası dönemde, (bunun önceside var) özellikle’de 70‘li ve 80’li yıllarda Türkiye solunun ve Kürt hareketlerinın kendi içlerinde ve birbirlerine karşı işledikleri siyası cinayetlere ne demeli?

Bir çok sol hareket geçmişiyle yüzleşmekten kaçınıyor. Geçmişiyle yüzleşmek toplumsal barış için bir ön adımdır. Bağımsızlık ve özgürlük adına yola çıkan bu hareketlerin topluma hesap verme ve özeleştri yapmaları gerekirken, 1980 ve öncesi (sonrası da var) siyaset adına işlenen bu cinayetlerin üstü örtülerek bir sessizliğe böründü.Başkalarına çuvaldızı batırmadan kendimize iğneyi batırmamızın zamanı değilmi?

Elbette burda ilk etapta halka hesap vermesi gereken siyasi örgütlerdir. Ellerine silah tutuşturularak kahramanlık yaptırılan 16 -18 yaşlarındaki çocuklar suç işlemiş olsalarda suçlu olanlar onları örgüt adına suç işlemeye teşvik edenlerdir. Bu olaylar aydınlatılmadığı için de kimi bölgelerde kan davasına kadar varan olaylar ve aileler arasında yeni husumetlerin çıkmasına da yol açtı.

Bu olayların üzerinden 40 yıl geçti. Bu acı olaylara maruz kalan ailelerden herhangi özürde dilenmedi, en azından kamuoyuna bu konuda ciddi herhangi bir açıklama yapılmadı, bireysel özür dilemeler haricinde. O dönemde en büyük acılar Dersim’de yaşandı. Ve ne yazıkki bu acıların üstü örtülerek kapatıldı. Gerek Türkiye toplumunu ve gerekse sol siyasetleri esir alan korkuların aşılmasının en önemli adımı yüzleşmekten geçmektedir.

Oskar Wilde’nin sözüyle başkalarının hatalarıyla oynamadan önce kendimizle yüzleşerek tarihe temiz bir sayfa açalım.