Cinsel taciz açıklamaları, çoğu zaman ‘kadınların beyanı esastır’ tespiti üzerinden bir çığlığa bir başkaldırıya dönüşüyor. Fakat bu isyanın, bu kadın kişiliğini savunmanın doğal akışını bazı tehlikeler bekliyor. 

Kadınların, erkek egemen sisteme karşı çıkışlarını domino eden nokta, yaşadıkları sözel, duygusal ve fiziki tacizlerdir. Bu konuda haklı olarak isyan ediyorlar. Bu isyanın başarıya ulaşması bana göre iki önemli lojistik desteği gerekli kılıyor: Birincisi; isyanlarını, yazılı olmayan insan hakları yasalarını gözeterek sürdürmek, ikincisi de; bu isyana destek veren yani onlarla aynı acıyı paylaşan erkeklerle ortak hareket etmek. Bu iki noktayı birlikte açmam gerekiyor.  

Kadının beyanı esastır sloganı ister istemez erkeklerin yargısız infaz itirazına yol açarak, çoğu erkeğin kadınlar tarafından sanki tecavüzleri koruyormuş gibi algılanmasına neden oluyor. Çünkü çoğu erkek  kişinin yargılanmadan suçlanmasına karşı çıkıyor. Fakat bu karşı çıkışlarını bilimsel bir temele oturttukları şüpheli. Nasıl ki kadınlar, normal koşullarda hiçbir kadının bu yaşadığı travmayı, durup dururken ifşa  etme gibi bir ağırlığın altına girmeyeceğini biliyor ve bu nedenle harekete geçiyorlarsa, bilinçli erkeklerin de buradaki püf noktayı kadınlar gibi net şekilde olmasa da bir şekilde hissetmeleri gerekiyor. Bu karşılıklı  olarak gelişen güvensizlik ortamı ister istemez kadınların bu mücadelesini, erkek-kadın ekseni üzerine  oturtuyor ve çıkmaza sokuyor. Biz erkeklerin de bu yarı-feodal, yarı kapitalist sistemin çamurları içinden geliyor olması da kadınları erkekleri bir bütün olarak görmeye itiyor. Fakat isyan bayrağını yükselten kadınlar; bu çamurlardan arınmış erkekleri ve kendi içlerindeki olumsuzluk çamuruna bulaşmış kadınları  da dikkate alan bir noktadan hareket etmeliler. Bunun için, ‘kadının beyanı esastır’ sloganını, ‘kişi, yargılanmadan suçsuzdur’ evrensel ilkeyle birlikte dile getirilmeli diye düşünüyorum. Bu yargılamayı yapabilecek organlar da kadınların onaylaması koşuluyla oluşturulmalıdır.  

‘Kadınların beyanı esastır’ kavramı aslında bilimsel bir yaklaşımdır. Fakat tüm bilimsel yaklaşımlar kanun gibi tartışılmaz değildir. Kimisi hipotez, kimileri de teori düzeyindedir ve koşullara bağlı olarak geçici olarak geçerlidir. İşte ‘kadınların beyanı esastır’ kavramı da şartlar dikkate alınarak ele alınmak zorundadır. Aksi halde bu kavram bumerang gibi kullananları dönüp yaralayabilir.  

Örneğin bu beyanı açıklayan kadın her şeyden önce psikolojik bir kırılma içinde ve de manipüle edilen bir kişi olmaması gerekmektedir. Fakat bunun açığa çıkması objektif bakabilen, araştıran- inceleyen bir sürecin varlığına bağlıdır. Çünkü binlerce yıllık ezilmişliğin, ötekileştirmenin, aşağılamanın, her türlü işkencenin ve katledilmenin biriktirerek geliştirdiği ileri özelliklerini koruyan tüm kadınlar, farklı ve üstün  yanlarıyla yalana başvurmayacak bir kültürün temsilcileridir. İşte yukarıda sıraladığım iki olumsuz koşulun  (Ruhsal ve sistemsel esaret) etki alanında değillerse genel anlamda kadınların beyanı esas alınmalıdır.  

Yoksa ne olur?  

Bakarsınız düzenin pislikleri içinde bilinçli veya bilinçsiz şekilde kendini yücelten, dikkat çekmek  isteyen, intikam duygusuyla hareket eden veya manipüle edilen vb. olumsuzluklar sonucu harekete geçen, gerçekleri gizleyen kadınların beyanı ile birilerini yargısız şekilde infaz etmiş olursunuz! 

Hoş bu düzende, bu pislikler içinde, bu feodal kültürün hüküm sürdüğü bu koşullarda, erkeklerin  kahir bir çoğunlukla erkek egemen toplum kodlarıyla hareket ettikleri bir gerçek. Fakat ne olursa olsun bir kişi dahi olsa özgürce ve bağımsız şekilde yargılanması esas olmalıdır.  

Eğer bu yargılama kültürü uygulanmaz yani tek bir erkek üzerinde bile kadınlar hata yaparlar yani kişiyi  sadece ‘kadının beyanı esastır’ tespitiyle yargılayıp kazara bir yanlışa imza atarlarsa, bu güçlü silahları  dönüp dolaşıp onları yaralayacaktır. Ve mücadelelerinde ki bu etkili silah bir daha aynı şekilde kullanılmayabilecektir. Onun için ‘yargılanma hakkı esastır’ demeli ve bunu talep etmek hem erkeğin hakkı ve kadınların da görevi olmalıdır.

Erkeklerin bu kişiyi koruyacağı gibi bir endişe elbetteki doğrudur. Fakat olaylara en az onlar kadar titiz ve dikkatle eğilen erkeklerin yani komünist ve devrimcilerin olduğunu bilmeleri gerekir. Bu kişileri ayırt etmek el betteki zor. Kendine komünist veya devrimci diyen binlerce insan var. Fakat kadınların hissetme duyuları yanında bu kişileri diğer sahtelerinden ayıracak temel kriterler mevcut: kadınlar üzerine yaptığı konuşması arasında onun da fark etmediği erk kokan ifadelerinin olup olmadığı, aile içinde, devrimci olduğu halde şiddete başvurup başvurmadığı, kendine yönelik eleştirileri hakaret olarak görüp görmediği, yanlışlarını kabul etme konusundaki samimiyetinin  olup olmadığı gibi birçok ölçü kişinin içsel devrim yapıp, yapmadığını açığa çıkartacaktır (Bu konudaki  temel ve geniş bir anlatımı HOMO KOMÜNUS adlı kitapta bulabilirsiniz).   

Daha da önemlisi: bu yargılanma süreci işletilmez yani kadınlar tarafından ‘gereksiz’ diyerek ret edilirse bizleri bekleyen şudur: hedefteki kişi suçlu dahi olsa, yargılanmadığı için, eski çakasıyla erkek egemen  kültürün etkisindeki erkeklerden destek alarak tehlikeli olmaya devam edecektir. Diğer bir sonuç, yargılanmamış kişi olarak, en azından erkekler arasında konumunu muhafaza edebilecektir.  

Az sayıda da olsa içsel devrimini yapmış erkekleri kadın mücadelesine kabul etmek bu isyanın başarıya ulaşması yani erkek egemen sistemin köşeye sıkıştırılması için şart.  

Gelin ‘kadının beyanı esastır’ sloganını, kişinin yargılanması da esastır süreciyle birlikte ele alalım!