Şiddete, sömürüye ve eşitsizliğe karşı her 8 Mart'ta isyan ateşini yeniden yakıyoruz! 
 
8 Mart Dünya kadınlar gününde utanç verici bilanço. Die Agentur der Europäischen Union für Grundrechte'nin Avrupa çapında 28 Avrupa Birliği üyesi ülkesinde 42.000 kadın ile yaptığı araştırma anketinde ortaya çıkan sonuçlar konkunç düzeyde: 

Araştırma 18 ve 74 yaşları arasındaki 42 000 kadınla yapılmış. Kadınların üçte biri 15 yaşından itibaren fiziksel, seksüel ve psikolojik şiddete maruz kalmış. Almanya'da bu oran hatta % 35 ulaşıyor: Her 5 kadından biri şiddete maruz kalmış. Her 20 kadından biri tecavüze uğramış. Ama kadınların sadece % 15' i polise gidip şikâyetçi olmuş. Kadınların şikâyette bulunmamalarinin çeşitli sebepleri var. Maruz kaldıkları şiddeti açıklamaktan utananlar, daha fazla şiddet yaşayacaklarından korkarak susanlar, aile çevresinde sosyal baskı veya dışlanmak, şikâyette bulunduğu taktirde başına gelebilecek şeyler ve kendi ayakları üzerinde duramayacak durumda olmak, kadınların önündeki engeller.

Kadına karşı şiddet % 70 - 80 gibi yüksek bir oranda kendi yakın aile ve sosyal çevresindeki insanlardan gelmekte ve bu da bir çok kadının çekimser kalmasına yol açıyor. Aile içi şiddet veya böyle bir ortamda büyüyen çocukların ileride kendi kurdukları ailelerde de şiddet yaşama olasılığı çok yüksek olduğu saptanmış. Yani şiddet nesilden nesile geçiyor. 

Şiddet ortamından çıkmak zor olsa da, şiddet kadının kaderi değildir! Bir çok kadın için bu şiddet ortamından yardımsız çıkabilmesi çok zordur. Bu yüzden kadın bilgilendirme büroları ve kadın sığınma evlerinin kapasitelerinin artırılması ve bu yönde yapılan çalışmaların yoğunlaştırılması gerekmektedir. Kadınlar ve özellikle göçmen kökenli kadınların arasındaki işsizlik oranı çok yüksek. Evlilik yoluyla Almanya'ya gelen kadınların bir çoğu haklarından habersiz. Ekonomik yönden eşlerine bağımlı, oturumu eşleri üzerinden uzatılan kadınlarımız böylesi şiddet ortamlarında maalesef eli kolu bağlanmış durumda kalabiliyor. Bu yüzden, kadınların eşlerinden bağımsız oturum alabilmasi için gerekli sürelerin kısaltılması gerekmektedir. Kadınların istihdam oranının yükseltilmesi ve hakları konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Şiddete maruz kalmak kadının kaderi değildir. Böyle bir kaderi kabul etmek değil, değiştirmek gerekir! 
 
Geçtiğimiz yıllar da kadınlar için felaket yılları idi. Ve bu durum düzelmiyor, aksine gittikçe daha da vahimleşiyor. Birleşmiş milletler raporuna göre, 2010 yılında dünya genelinde 85 milyon dışı cenin, yani sadece kız çocuğu olarak doğacakları için hastanelerde kürtaj suretiyle yok edildi. 

Yeni Delhi`de 23 yaşındaki bir öğrencinin otobüsteki büyük bir grup tarafından tecavüz edilerek, hareket halindeki otobüsten atılması ve feci şekilde ölümü, dünya çapında insanları harekete geçirdi. Bugüne kadar sessiz kalan Hindistan`da bile kadınların bu şekilde ayaklanması, kadına karşı şiddette gelinen noktanın ne kadar vahim olduğunun bir göstergesidir. 

2010 yılında Türkiye kadına karşı şiddette rekor kırdı. Türkiye'de kadın cinayetlerinin sayısı yüzde 1400 arttı. Kadın katillerine Türkiye'de hiç bir cinayet türünde olmadığı kadar fazla oranda cezai indirimler uygulanıyor. Resmi kayıtlara göre Şubat 2010 ile Ağustos 2011 arasındaki 19 ayda Türkiye genelinde 78, 500 aile içi şiddet vakası yaşandı. Bu da günde yaklaşık 138, saatte 6 ve her 10 dakikada bir aile içi şiddet vakası demektir. Bunlar sadece kayıtlara geçen sayılar! 

Kadına karşı şiddet Almanya`da da gündemden düşmüyor. 2011 yılında Almanya`da 313 kadın cinayete kurban gitmiş. Almanlar kökenliler kadın öldürdüğü zaman „aile dramı“, göçmenler öldürdüğünde ise „namus cinayeti“ olarak adlandırılıyor. Bunun adına ister aile dramı, isterseniz namus cinayeti deyin, kadın katliamları her gün dünyanın dört bir yanında vuku bulmakta. Dunkelziffer yani karanlık sayılar derneğinin yaptığı araştırmaya göre Almanya´da yılda 160 000 tecavüz olayı gerçekleşiyor ve mağdurların sadece yüzde besi hukuki yollara başvuruyor.

Yılda sadece 1000 kişi tecavüzden yargılanıp ceza alıyor. Dünyada her üç kadından biri hayatında tecavüz, dayak veya baskı suretiyle şiddete maruz kaldığı tespit edilmiştir. Şiddete maruz kalan kadınların çoğu yaşadıkları şiddetten utandıkları için hukuki yollara başvurmuyor, kadına ve çocuklara karşı şiddet toplumda tartışılmıyor, tabulastiriliyor. Hatta tecavüze uğrayan kadınlar olayın suçlusu durumuna getiriliyor adeta. Yaşam stilinden giyimine kadar mercek altına alınıyor kadın.

Son dönemde Türkiye'de şiddete uğradığı için hukuki yola başvuran kadınların mahkemelerce cezalandırılması da bardağı taşıran son damladır. Bu kadar da olmaz dedirten olayların günlük olağan şeyler haline dönüşmesine, insanların tepkisiz kalmasına ve akabinde toplumsal bilinç ve insan hakları açısından vahim sonuçlara yol açmasına izin vermemeliyiz!. 

Yeni bir toplumsal bilince ihtiyacımız var! Bu korkunç sayılar hakkında toplumda açık bir tartışma ortamı yaratılmalı ve yeni bir toplumsal bilinç oluşturulmalıdır. Kadın hakları insan haklarıdır ve kadın haklarına saldırı insan hakları ihlalidir. Kadın hakları ihlallerinin arkasında kapitalist ve feodal sistemin yattiginin bilincindeyiz. Kadını 
meta haline dönüştüren ve özellike son yıllarda Almanya ve Türkiye`de kadını tekrar eve ve mutfağa kapatma politikalarını kesinlikle reddediyoruz.

Kadın ve erkek eşitliğine inanmadığını belirten ve 8 Mart dünya kadınlar gününde „en az üç - beş çocuk dogurun“ yönünde açıklama yapan bir Başbakanın Türkiye'yi kadın hakları alanında nereye taşımak istediği açıktır. Biz Kadınlar bunlara izin vermemeliyiz! Feodal düzen ve baskıcı sistemlere son verilmesi için tüm toplumsal 
olanaklarımızı kullanmak zorundayız. Kadının Avrupa'nin göbeğindeki Almanya'da bile erkeklerden ortalama % 21 oranında daha az kazanması kabul edilemez.

Ekonominin karar noktalarında oturan kadınların sayısı yok denecek kadar az. İş ve aile koordinasyonunun tamamen kadının üzerine yıkıldığı bir sistemden çıkıp,  kadının iş hayatında başarısı ve verimliliğini arttıracak politikalar üretilmediği sürece, eşitlik sağlanamayacaktır. Türkiye'de kadın adeta sömürünün diğer adı haline dönüşmüş "Emekçilerin yıllarca verdikleri mücadele ile kazandıkları haklar gasp ediliyor. Taşeronlaşma, esnek çalışma altında güvencesiz çalışma hayatı dayatılıyor.

Taşeronlaşmanın, güvencesiz çalışmanın bedelini en ağır ödeyen işçi emekçi kadınlar" Türkiye özellikle Textil alanında çalışan kadınların asgari ücretle günde 10-12 saat geçici işçi olarak çalıştırılarak, iş anlaşmalarının 9 ay sonra feshedildiği veya hep geçici anlaşmalarla, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda sömürüldüğü bir ülke haline döndü. Bir çok insan „ne yapayım, işsiz kalmaktan iyidir“, „akmasa da damlıyor“ şeklinde kaderine razı olduğu, asgari ücretin ve sömürünün nesilden nesile aktarıldığı bir düzen var. işçi haklarının sözlüklerden çıkarıldığı bir dönemdeyiz. 

";İşe bu yüzden de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kapitalist düzenin eşitsizliğine, sömürüsüne, kadın cinsinin ezilmişliğine karşı talepleri yükselttiğimiz; haklarımızı, geleceğimizi ve özgürlüğümüzü kazanmak için sokağa çıktığımız, sesimizi yükselttiğimiz bir gündür". Biz kadınlar yüzyıllardır bu dünyanın yükünü taşıyoruz. Bir kadınlar 
yüzyıllardır her alanda haksızlığa, şiddete maruz kalıyoruz. Biz kadınların aile içinde ve ekonomideki emeği görülmüyor, hiçe sayılıyor, sömürülüyor! Biz kadınlar bir çok toplumda ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz! 

Ve, biz kadınlar bu yüzden 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde her türlü şiddete, sömürüye dur diyoruz!

Eşitlik ve elele yaşanacak bir dünya için her 8 Mart`ta isyan ateşini yeniden yakıyoruz! 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'müz Kutlu Olsun! 

Eşitlik ve barış dolu bir dünya mümkün… 

Sevgiyle kalın… 
 
Filiz Demirel - Hamburg Parlamentosu Yeşiller Milletvekili