Türkiye’de COVİD-19 salgını günlerinde kadına yönelik aile içi şiddet arttı. Mart 2019 tarihlerinde 1804 aile içi şiddet olayı yaşanırken, 2020 Mart tarihinde bu sayı 38,2'lik artış göstererek 2493’e yükseldi. Mart ayında 18‘i evlerinde olmak üzere 29 kadın öldürüldü.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı, Avukat Müjde Tozbey Erden, Meclis gündeme gelecek infaz yasa tasarısıyla ilgili “Yıllarca mücadelelerimiz ile tutuklattırılan ve ceza aldırılan erkekler, bugünlerde iktidar eliyle salıverilecek. Devlet, kendisine karşı işlenen suçları affetme hakkına ve yetkisine sahipken, kadınlar ile çocuklara yönelik işlenen suçları affetme yetkisine sahip değildir. Şiddet uygulayanları ancak kadınlar ve çocuklar affedebilir. Bu nedenle devlet, yetkisiz ve insan haklarına aykırı olarak suç işleyecektir. Cinsel istismara uğrayan çocuklarımız bizleri arayıp, “artık nasıl okula gideceğim, yine karşıma çıkar mı” şeklinde sorular sorarken, kadınlar ise ödüllendirilen erkeklerin kendilerini daha güçlü hissedip daha da fazla saldıracaklarından ve şiddet göreceklerinden endişe duyuyorlar” dedi.

KADINLAR BAŞVURU HATLARINA ULAŞAMIYOR

Avukat Müjde Tozbey Erden korona salgını döneminde kadına yönelik şiddetin artmasına rağmen başvuru hatlarının ulaşılamaz halde olduğunu, kolluk kuvvetlerinden korona salgınını nedeniyle uzaklaştırma ve koruma kararı alamadıklarını söyledi. Tüm bunların üstüne Hâkimler ve Savcılar Genel Kurulu‘nun (HSK) “COVID-19 Kapsamında İlave Tedbirler” başlığındaki yeni düzenlemesinin hukuka ve insan haklarına aykırı bir düzenlediğini savunan Tozbey Erden, “Bu düzenlemenin 10. maddesi’nde yer alan “6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine” dair ibaresi kadınlara yönelik şiddeti engelleyici değil, tersine şiddetin artmasına sebep olacak bir düzenlemedir.

Bu düzenleme ile HSYK tarafından kolluğa ve yargı organlarına “kadının şiddet gördüğünü gözünle dahi görsen, erkeği evden uzaklaştırma, kadın şiddet görmeye devam etsin, erkek şiddet uygulamaya devam etsin, aynı evde birbirlerine alışsınlar” der gibi kadınlarla dalga geçilmektedir.

Oysa ki yapılması gereken en önemli şey böyle bir süreçte kadınların daha fazla ev içinde şiddet göreceğini öngörerek kolluk ve yargı organlarına bu konuda hassas ve dikkatli olmaları gerektiği ve önlemleri artırmaları konusunda uyarılar ve çalışmalar yürütülmesi gerekiyordu. Yani kadının şiddet görmesine göz yummak değil, evden uzaklaştırılacak erkeklerin zorunlu olarak karantinaya alınmasını sağlayabilirlerdi. Ya da şiddet uygulayan ve gidebilecek yerleri olmayan erkeklere, kalacak yer ayarlanabilirdi. Ancak şiddete göz yummak hem insan haklarına hem de hukuka aykırı bir durumdur“ dedi.


İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun uygulansın

İstanbul Sözleşmesi, sözleşmeyi imzalayan devletlere, kadınları her türlü şiddete karşı korumak, ayrımcılığın önüne geçmek ve kadınların güçlendirilmesi yoluyla eşitliğin sağlanması gibi yükümlülükler getirdiğine dikkat çeken Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey Erden sözlerini şöyle sürdürdü: “İş bu sözleşmeye dayanılarak 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarılmıştır. Hem İstanbul Sözleşmesi ve hem de 6284 sayılı kanun, kadına yönelik şiddete karşı etkin mücadele için etkilidirler. Ancak ülkemizde halen tam olarak uygulanmamaktadırlar.

Örneğin derneğimizin de müvekkili olan Zahide Oğuz, 2018 yılında eşi tarafından müşterek evlerinde 52 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. Zahide, öldürülmeden önce 12 kez kolluğa gidip eşinden şiddet gördüğünü ve ölümle tehdit edildiğini söyleyerek korunma talep etmiştir. Zahide hakkında İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 Sayılı kanuna dayanılarak koruma kararı verilmiştir. Ancak kolluk ve yargı organları tarafından fiziksel olarak hiçbir koruma gerçekleştirilmemiştir. Koruma kararı sadece kağıt üzerinde kaldığı için Zahide, defalarca “seni öldüreceğim” diyen eşi tarafından canice katledilmiştir.

Görüleceği üzere kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için etkili kanunlarımız olmasına rağmen, gerici düzenimiz her defasında erkeği haklı ve güçlü görerek, kanunları uygulamamaya devam etmektedir.

Birçok ülkede Covid – 19 hastalığı nedeniyle binlerce insan ölürken, ülkemiz için de büyük bir risk haline dönüştüğü artık fazlasıyla açık hale gelmiştir. Buna rağmen AKP iktidarının eve kapanmak zorunda kalan ve ihtiyacı olan emekçilerin, yoksulların ve incinebilir toplumun ihtiyaçlarını karşılamak yerine; sadece patronlara dönük projeler geliştirmeye çalışması kapitalizmin iki yüzlülüğünden kaynaklanmaktadır.

Düzenin ve iktidarın diğer ikiyüzlülüğü ise AF adı altında cezaevlerinde ki adi suçlulara yönelik infaz düzenlemesidir. Cezaevlerindeki siyasi tutsaklara, meslektaşlarımıza, gazetecilere ve tabi ki 65 yaşın üzerinde ki kadın tutsaklara yönelik infaz düzenlemesi yapmamıştır. Tersine binlerce adi suçlunun hırsızın, dolandırıcının, cinsel saldırı ve çocuğa yönelik cinsel istismarda bulunmuş sapıkların, kadın ve çocuklara şiddet uygulayarak yaralayan insanların vb. adi suçluların erken tahliyesi için infaz düzenlemeleri yapmıştır.

Oysa ki devlet, kendisine karşı işlenen suçları affetme hakkına ve yetkisine sahipken, kadınlar ile çocuklara yönelik işlenen suçları affetme yetkisine sahip değildir. Şiddet uygulayanları ancak kadınlar ve çocuklar affedebilir. Bu nedenle devlet, yetkisiz ve insan haklarına aykırı olarak suç işleyecektir.“