Süheyla Kaplan


 
Avrupada kadınların bugünkü seviyesine erişmesi  kısıtlanmış haklara direnmesi  ve reform hareketlerine erkelerden daha fazla destek vermesiyle mümkün olumuştur.



J. J. Rouseau
gibi yazarlar kadının özgürleşmesiyle toplumun özgürleceğini savundular. Sosyalist kadın hareketi ile birlikte kadına siyasal anlamda farklı bir alan yüklendi. Grev'ler sonucunda sendikalar, akabinden 20. yüzyılda feminist hareketin yükselmesiyle birlikte kadınlara siyasal  ve ekonomik hakların verilmesi gerektiği talebi yükselmeye başladı.


 
Ya Türk Edebiyatı'nda kadının yeri????


Osmanlı İmparatorluğu döneminde toplumun büyük çoğunluğu geleneksel yapıyı sürdürmüş ancak Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra üst sınıfa ait olan kadınlar tıpkı Batı
da olduğu gibi özgür bir ortam istediler. Bu dönemde örneğin kadınların eğitimini gelştirmek için dernekler kuruldu. Özellikle Halide Edib Adıvarın başkanlığında çalışan Teal-i Nisvan (Kadınların Yükselmesi) derneği birçok alanda çalışmalar yürütmeye başladı.

 

Cumhuriyetin ilanıyla kadın statüsünde köklü değişiklikler yaşandı. Örneğin poligami evlilik türüne son verilmiş, kıyafet alanında yenilikler yapılmış, yeni yasa ile tek eşlilik getirilmiş, kadına bşanma konusunda eşit haklar sağlandı.

 Çok partili sisteme geçilmesi ile birlikte ekonomik yapıda devletçilik ilkesi yerine özel girişim destek görmeye başlamış, kentsel orta sınıf kadınlarında ücretli kadın iş gücü sürekli olarak bir artış göstermiştir.

 Kitle iletişim çağının Mc Luhan’ın dediği gibi evrensel bir köy haline geldiği günümüzde ise, kadın tüketim toplumuna özendirilmiş ve bununla birlikte bazı toplumsal sorunları da beraberinde getirmiştir.

 Türk Edebiyatında kadın imgesi soyut olup, kadına gerçek hayatta olmayan özellikler atfedilmiştir. Cumhuriyet döneminde kadının toplum içinde yer bulması, aydın ve çağdaş olmak için verdiği mücadele, kadın-erkek eilşkileri, kadının cinsel yönden uğradığı baskılar yazarların eserlerinde önemli imge oluşturmuştur.

 Özellikle son yıllarda Füruzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Sosyal gibi yazarlar ideal kadın imgesini son derece gerçekçi bir biçimde ele almışlardır.

 1990’lı yıllarda medyadaki  hızlı gelişim ile birlilkte kadın imgesi de köklü bir değişime uğradı. İyi bir eş, iyi bir anne imgesinden daha çok kendini tanımaya çalışan, toplumsal retorikleri redderen, hayatı her yönüyle sorgulayan bir kadın imgesi çıktı karşımıza. Kadının ekonomik özgürlüğü ile birlikte aynı zamanda ‘yalnız kadın’ olgusu da kapitalizmin varolmaz koşullarından biri haline geldi.


 
YA GÖÇMEN EDEBİYATI'NDA KADIN


 
Avrupaya işgücü göçü ile birlikte ekonomik, sosyal, hukuksal birtakım zorluklarla karşılaşan toplumsal değişimde, maalesef kadın edebiyatı ve göç olgusu istenilen düzeye erişemedi.

 ŞEHRAZAT TRANSKÜLTÜREL SANAT VE KADIN DERNEĞİ, GÖÇMEN EDEBİYATI İÇİN ÖNEMLİ BİR FIRSAT

 İşçi göçünün yoğun olduğu Almanyada tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi kadınların da bugüne kadar örgütlenememesi, kadın edebiyatında bir geç kalınmışlığı gösteriyor. Bugüne kadar Anadolu, köylü kadını, kırsal kesimden evliik nedeniyle gelen kadın, medyada namus cinayetleri, kadınlara yönelik her türlü şiddet, baskı, ayrımcılık, ırkçı politikalar hemen hemen her gün duyduğumuz kavramlar arasında yer almakta.

 İşte 2010 yılında Almanyanın Hamburg kentinde Şehrazat Transkültürel Kadın ve Sanat Derneği adı altında bir Kadın Derneği kuruluyor. Kadın dünyasına sanat ve kültür bakımından yeni kazanımlar sunmayı hedefleyen Şehrazat, kadınların bir araya gelip sanatçı ruhunu ortaya çıkarma ve bunu diğer kadınlarla paylaşmayı arzuluyor.


ŞEHRAZATTAN KADIN CİNAYETLERİNE YÖNELİK EDEBİ SAHNE


Şehrazat Kadın ve Sanat Derneği, Hamburgda yaşayan tanınmış yazar  Kadriye Bakşi, eğitimci Gülcan Çiftlik, müzisyen Leman Stehn, eğitimci Reyhan Zeran, Behice Toperin biraraya gelmesiyle kuruluyor.


Derneğin kurucularından Kadriye Bakşi, göçmen kadın ve edebiyatını bugüne kadar keşfedilmemiş bir alan olarak görüyor.

 

EDEBİYAT AYAĞA DÜŞTÜ

 

Şu an namus cinayetleri konusunda birlikte öykü yazıp, bu metinleri Nisan ayında tiyatro şeklinde sahnelemek istediklerini belirten Bakşi, ‘’Edebiyat da özellikle Almanyada ayağa düştü. Edebi değeri olmayan birçok şey edebi alan gibi gösterilmekte. Şehrazat Transkültürel Kadın ve Sanat Derneğinin amacı göçmen edebiyatını keşfetmek. Kadın bakış açısından sanata katkıda bulunmak amaç dedi.  


Göçmenlerin kendi taleplerini belirlemesi açısından kadın edebiyatına önemli bir pay biçen Bakşi, Alman medyasında kadınların mağdur, kurban , zavallı imge olarak sunulduğına dikkat çekiyor.


Almanya
da 2011 yılında 311 kadının öldürüldüğüne de işaret eden Bakşi, polis raporlarında bunun aile dramı olarak geçtiğini söylüyor.
 


Bakşi, Şehrazat Kadın Derneği ile birlikte, Almanya’da sanatın seviyesini yükseltmeyi, kadın edebiyatını tanıtmayı, kadının sanatsal alanını keşfedilmesinin  amaçlandığını belirtiyor.


Göçün Kadın Yüzünü yazılacak öykü ve şiirlerle kagıda almaya hazırlanan   Şehrazat, hayata dair ne varsa yaşanılanları sahnelemeye ve edebiyat alanında keşfedilmeiş alanı keşfetmeye hazırlanıyor......