ABD seçimleri Türk devletinin ve ilgililerinin beklediğinden ve istediğinden farklı gelişti. Trump kaybetti. Elbette bu gelişmenin Türk devletine yansıması olacaktır. Devletin bazı düzenlemeleri etkilenecek, bazı işler istendiği gibi gitmeyecek, bazı konularda sorunlar daha da büyüyecektir. Bu eşyanın doğasının gereği, ABD’ye ve emperyalist- kapitalist sisteme bağımlılığın doğal sonucudur.

Ancak, lafı uzatmadan ve hemen belirtelim ki, mevcut koşullarda, Erdoğan’la şahsi ilişkileri olan Trump’ın seçimi kaybetmiş ve ABD başkanının değişmiş olması, Türk devleti ile ABD arasındaki ilişkileri, esasa ilişkin olarak, hiç ama hiç değiştirmeyecektir. Bu söyleme iki noktada itirazların geleceğini düşünebiliriz. Birinci itiraz, “birçok insan da buna benzer düşünceler belirtmektedirler, bu düşüncenin hiçbir orijinalliği yoktur” denecektir. İkinci itiraz, “bu tez çok iddialı bir tez değil midir” diye sorulacaktır. Bu iki itiraz da ikna edici değildir, çünkü doğru değildir.

Birincisi, birçok insan “benzer” şeyler söylese de, “benzerlikler ayniyet olmadığı” için farklılıklar önemini korumaktadır ve burada söylenenler, farklılıklarıyla “benzerlerinden” ayrılmaktadırlar. Ve söylenenlerle benzerleri arasında ki fark, basit değil, önemli bir farktır.

Yazılan ve söylenenlere göre, ABD başkanının değişmiş olması, Erdoğan’ın “gidişini” kolaylaştıracaktır. En azında böyle bir sürecin başlangıcı olabilir diye görülmekte, öyle değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeler o kadar ileri götürülmektedir ki J. Biden’ in izleyeceği ilgili politikaların sonucunda, Erdoğan’ın, Saddam’ın akıbetini yaşayabileceği ileri sürülmekte veya ima edilmektedir. Hoş Erdoğan’ın Saddam’ın yaşadığı sonucu yaşaması, elbette mümkün ve arzu edilendir. Ancak çözümü yanlış adreste beklemek büyük hüsranlara ve hayal kırıklıklarına yol açacaktır.

ABD başkanlığına, Trump’ın yerine Biden’in gelmesi, Erdoğan’ın gitmesini sağlamayacak, böyle bir sonuç doğmayacak, ya da J. Biden, Erdoğan’ı devirmeyecek, devrilmesine yol açacak bir rol oynamayacaktır.

ABD başkanının değişmesinden hareketle, Erdoğan’ın “gidici” olduğuna dair yapılan yorumlar, gerçeğe dayanmamakta ve gerçeği ifade etmemektedir. Türk devletini tanıyan ve eğemenlerin politikalarına vakıf olan herkes bilir ki muktedirlerin, çelişki ve çatışmalarından, ezilenler açısında bir gelişmenin yaratılması, ancak güçlü demokratik bir örgütlüğün ve mücadelenin varlığıyla mümkündür. Yoksa sadece eğemenler arası çelişkilerin varlığı, bu çelişkilerin yoğunluğu veya keskinliği, hatta bu çelişkilerden bir tarafın kaybetmesi, her zaman ezilenlerin hanesine yazılmayabilir.

ABD’nin yeni başkanının Erdoğan’a yönelik kişisel sempatisi olmayabilir, hatta birbirlerini hiç sevmeyebilirler de. Ancak bu duyguların politikalarda karşılığı çok fazla değildir, olmayacaktır da. Bundan önce Trump ile Erdoğan’ın ilişkileri içinde durum aynen bu kurala uygun olarak işliyordu. Elbette bu iki diktatörün birbirlerine yaklaşımları ve bu yaklaşımların politikaya yansımaları olmuştu. Ancak bu durum, ABD’nin temel politikaların değişmesine yol açacak düzeyde değildi, ilişkilerin esasını değiştirmiyordu. Dün de bugünde ABD, emperyalist çıkar ve hesaplarından Erdoğan’ın “kara kaşı, ela gözü” için vazgeçmedi ve böyle bir gelişme olmayacaktır. Erdoğan’ın özel/kişisel ilişkileri ya da ilişkisizliği bu gerçeği değiştirmemiştir. Belirleyici olan politik beklenti ve hesaplardır.

Bu anlamda ABD, Türk devletini de ve ilgili coğrafyayı da kolaylıkla gözden çıkartmamıştır ve çıkartmayacaktır. Aynı ABD’nin, Kürtlerle ilişkilenmiş olmasına ve Kürtlerden de vazgeçemeyeceği gerçeğine rağmen, Türk devletiyle ilişkilerini bozmayacaktır. Diploması, lobi çalışması dedikleri yöntemlerle bu çetrefilli durumun üstesinde gelmeye çalışacaklardır. Bu gerçeğin bir yani.

İkincisi, Türk devleti için de durum benzerdir. Türk devletinin ABD’siz bir siyasal gelecek tasarlamaya, bütün imkân ve fırsatları bu amaçla değerlendirmeye çalıştığı ortadadır ve biliniyor. Yani yeni Türk devleti, ABD’ye, Avrupa’ya, Rusya’ya bağlı bir devlet olarak yaşamına devam etmek istememektedir. Daha çok emperyalist işgal ve yayılmacılıkla, sınırlarını, imkanlarını ve zenginliklerini geliştirmeye, böylece büyüyerek sorunlarını çözen bir devlet olmaya çalışmaktadır. Mevcut haliyle Türk devleti, ABD karşıtlığını anti- emperyalizm olarak pazarlayan ve emperyalist heveslerin peşinde yaşam olanakları yaratmak için kıvranan bir devlet durumuna göre yapılandırılmıştır. Doğu Perincek’in son dönemlerde tedavüle sokulmasının ve ilgilenilmesinin nedeni budur.

Ancak Türk devletinin henüz özgün bir güç olamadığı, dolayısıyla ABD ile ilişkilerini geri çekmeye gücünün yetmeyeceği ve dolayısıyla ABD'yi kolayca silip atamayacağı da ortadadır.

O nedenle Türk devletinin bu politik şekillenmesi, konjektörel gelişmelerle değişebilecek bir şekillenme değildir. Bu politik yeniden yapılandırma süreci, bir süreden beri uygulanan köklü, stratejik, yapısal ve kapsamlı bir proğrama bağlı olarak gerçekleştirilmeye çalışılmış ve büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Bu durumda belirtilen yapısal/köklü/stratejik değişimleri yaşamış olan Türk devletinin, ABD başkanı Trump gitti diye kendi politik yapısından, hesap ve planlarından vazgeçmesinin beklemek, öngörmek, umut etmek veya yeni başkandan bunu istemek gerçeğe uygun değildir. Çünkü Türk devleti, geleceğini, savaşa, işgale ve zorbalığa bağlamıştır. ABD başkanının değişmesinden hareketle, bu politikalardan vazgeçmesi mümkün olmayacak kadar işgalciliğe ve savaş yanlılığına bağlanmıştır.

Dolayısıyla, ABD başkanının değişmesi, ne Türk devletinin yeniden yapılanma sürecinin kopmasına, ne de Erdoğan’ın gitmesine yol açmayacaktır. ABD’nin Türk devletiyle ilişkileri ise esaslı ve köklü herhangi bir değişiklik yaşanmadan, eskisi gibi, devam edecektir. Erdoğan’ın ve ABD’nin planı ve hesabı budur.

Ancak bu planı bozacak olan daha önemli gelişmelere de bu toprakların gebe olduğunu özellikle belirtmek gerekir.

Erdoğan gidecek, ezilenler mutlaka kazanacaklardır. Ancak Erdoğan’ın gitmesi, emperyalist blokların oyunlarıyla, hilelerle yapılan seçimlerle veya halkların örgütlü gücünü dışlayan sözde ittifaklarla olmayacaktır. Başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilenlerin örgütlü, kararlı ve sabırlı direnişiyle Erdoğan gidecektir. Bundan en küçük bir kuşku duymamalı ve sürdürülen direnişe, her biçimde ve her cephede katkı sunulmalıdır.